Ukrayna’nın haksız işgalini tarihe dayandıran Rus lider Putin, Ukrayna diye bir devletin olmadığını, bunun selefleri olan Çarların, Lenin ve Stalin’in hatalarının eseri olduğunu iddia ediyor. Putin tarihten söz etmişken biz de “Ruslar Tarihte Ne İdiler Ne oldular?” sorusu üzerinde durmak istiyoruz. Hemen belirtelim ki, Rusya’nın göz diktiği topraklar Osmanlı devletinin Eflâk-Boğdan ve Lehistan topraklarıdır.
Ruslar, yukarı Dinyeper (Özi), Divina ve Nolhof havzalarında, III. İvan’ın Rus devletinin temelini attığı döneme kadar (1462-1505) müteaddit Rus prenslikleri halinde yaşıyorlardı. Bunların dini ve siyasi merkezleri, Moskova’dan daha eski olan Kiyev idi. Kiyev, ova olması sebebiyle Hazarca “alçak yerleşme alanı-kıyı ev” anlamına gelir.
Hazar’ın kuzeyinden Hunlarla başlayan Türk göçü Avarlar, Peçenekler, Hazarlar ve Kumanlar (Kıpçaklar)la devam etmiş, bu unsurlar Ukrayna olarak bilinen topraklara yerleşmişlerdir. Buralardaki Türk hâkimiyeti zamanla Slavların eline geçmiş ve yedi ayrı prenslik kurulmuştur.
MOĞOL İSTİLASI
Moğollar adı geçen bölgeleri işgal edince (1238-1240) prensliklere ilişmeyerek yıllık bir vergi almakla iktifa etmişler ve prenslerin azil ve tayinlerini yeni kurulan Altınordu hanlığına bırakmışlardı. Bu suretle Ruslar, Altınordu hanlığı parçalanıncaya kadar üç asır Altınordu hanlığının idaresinde kamışlardır. Moğollar, vergilerinin tahsilini Altınordu hanlığınca ehemmiyetli sayılan Moskova knezliği vasıtasıyla yapmışlardı. Tatarlara isyan eden Rus prenslerinin yola getirilmesinde de yine bu Moskova prensliği hanlara yardım etmek suretiyle Ruslar üzerinde sözü geçen hâkim bir mevki almıştı.
ALTINORDU DEVLETİ PARÇALANINCA
Ruslar, Altınordu hanlığının parçalanmasından itibaren genişlemeğe başlamışlardır. Moskova prensliğinde bulunan Dimitri İvanoviç (1362-1389) bir muharebede Altınordu kuvvetlerine karşı galebe çaldıysa da yine vergi vermekten kurtulamamıştı.
Moskova knezi Kör Vasili’den sonra (1448-1462) knez olan oğlu III. İvan (1462-1505) Rusya’daki prens ve derebeylerini etrafına toplayarak Rus devletinin temelini attı. Beyaz Deniz’le Ladoga gölüne kadar topraklarını genişletti. Zayıflamış olan Altınordu hanlığına vergi vermekten kurtuldu.
Ruslar, Tatar hanları arasındaki mücadeleden ustaca istifade ettiler. Altınordu devleti parçalarından olan Kırım, Kazan ve Astragan hanlıklarının bir araya gelmelerini önleyecek ve aralarındaki kavgayı kızıştıracak, kendi hesaplarına çok isabetli bir siyaset takip ettiler. Bu arada Kırım hanlarıyla birleşerek Litvanya-Polonya’ya karşı da muharebe ettiler.
OSMANLI-RUS MÜNASEBETLERİ
Osmanlı Türkleriyle Rusların ilişkisi, bir güç olarak ortaya çıktıkları 16. Yüzyıla kadar şöyledir:
Osmanlılar Mora’yı aldıktan sonra (1460) iki Mora despotunun küçüğü olan Tomas Paleologos, buradan kaçarak Napoli krallığına iltica etmişti. Fransa kıralı VIII. Şarl, Napoli kırallığını ele geçirdiği vakit (1495) Tomas orada idi.
Tomas, geniş emeller peşinde koşmakta olan Şarl’a, Bizans imparatorluğu tacını sattı. Fransa kıralı Şarl, imparatorluk alameti olarak asa ile küreyi alıp İstanbul imparatoru ve Kudüs kıralı olarak Napoli’de taç giydi.
Tomas’ın, Sofya adında bir kızı vardı. Papa IV. Sixte, Osmanlılara karşı kullanmak için bu kızı Rus grandükü (knezi) III. İvan’a vermişti. III. İvan, bu kızı aldıktan sonra Bizans’ın iki başlı kartalını kendisine arma olarak kabul etti.
Papa’nın arzusuna göre hareket edebilmesi için ilk evvel, İvan’ın Kırım hanlığını bertaraf etmesi lazımdı. Halbuki bu hanlık 1475’ten itibaren Osmanlı devleti himayesinde olduğu için diş geçirilemeyeceği gibi o sırada Kırım hanları, başlı başına Moskova grandükünü haklayacak kuvvet ve kudrete sahip idiler.
RUSYANIN MUHATABI SANCAKBEYİ
Kabul edilmeli ki İvan uzak görüşlü bir devlet şefi idi. Cenevizlilerin yerine Kırım sahillerine ve Azak Denizi’ne yerleşen Osmanlılarla iyi dostluk kurarak ticaretini geliştirmek istiyordu. Bu maksatla II. Bayezid zamanında (1492) İstanbul’a bir sefaret heyeti yollamayı düşünerek Moskova knezliğinin Altınordu nüfuzundan kurtulmasına yardım eden dostu Kırım hanı Mengli Giray vasıtasıyla Osmanlı hükümetinin niyetini öğrendi. Siyasetine uygun cevabı aldıktan sonra 31 Ağustos tarihli bir nâme ile Mihail Pleşçeyev’in başkanlığında bir sefaret heyeti yolladı. Bu heyetin getirmiş olduğu nâmede, Kuzey-Karadeniz’de Osmanlılara ait iskele ve limanlarda ticaret yapan Rus tüccarlarına karşı sancakbeylerinin, Osmanlı reâyasına muamele yapar gibi davranmasından, onların angaryalarda çalıştırılmalarından ve mallarının kısmen ellerinden alınmasından dolayı şikâyet ediliyordu. Rus tüccarlarının serbest ticaret yapmaları istenirken, komşuluk sebebiyle dostluk tesis edilmesi arzu olunuyordu.
Rus elçisi basit, haşin ve teşrifat usulüne vukufsuz bir adam olduğundan terbiye ve nezakete aykırı bazı hallerine müsamaha edilerek bu halinden hükümetine şikâyet edilmemiştir. Ancak Çarın istediği şeyler kabul edilip elçi Mihail Pleşçeyev geri gönderilmiştir. Fakat İvan’ın nâmesine cevap verilmeyip elçinin kabalığı Kırım hanına bildirilmiştir.
YAVAŞ YAVAŞ DİŞİNİ GÖSTERİYOR
Mihail Pleşçeyev’den sonra Yavuz Sultan Selim’in cülûsuna kadar Rusya’dan İstanbul’a sefir gelmedi. Çünkü o tarihte siyasi bir ehemmiyeti olmayan Ruslarla olacak ticari münasebetlerin Kefe sancakbeği olan şehzade Süleyman ile temin edilmesi uygun bulunmuştu. Bu suretle Kefe ve Azak’da iki taraf arasında ticarî faaliyet başlamıştı. Osmanlı devleti, günden güne büyüyen Ruslara karşı hiçbir ehemmiyet vermeyip yalnız kuvvetli bir devlet olarak Lehistan’a (Litvanya) karşı alâka gösteriyordu.
Bu sırada Moskova knezi IV. Vasili (1505-1533) hem ticaretini arttırmak ve hem de Osmanlı devletiyle ittifak yapmak için mutemet adamlarından Aleksiyev adında birini elçi olarak 1514’te İstanbul’a yolladı. Bu da evvelki elçi gibi efendisinden talimat almıştı. Padişahı selamlarken diz çökmeyecek ve Vasili’nin adı geçmeden önce padişahın hatırı sorulmayacaktı. Bunlar Osmanlı teşrifatına aykırı şeylerdi ama gözardı edildi.
Knez Vasili’nin nâmesinde öncelikle dostluktan bahsediliyordu. Sultan Selim elçiye iltifat etti ve Menkûb beyi olan Kemal Bey’i elçi olarak Rus sefiriyle beraber Moskova’ya yolladı. Vasili’ye hitaben biri Türkçe diğeri Sırp lisanıyla yazılmış iki nâme gönderildi.
Ertesi sene yani 1515’de Kemal Bey dönerken knez’in, Koruböf adında bir elçisi geldi ve pek çok hediye getirdi. Vasili bu defa Kırım hanının Litvanyalılara (Lehliler) yardım etmesinden dolayı şikâyet ile buna nihayet verilmesini rica ediyor ve bundan başka Osmanlılarla Ruslar arasında ittifak yapılmasını istiyordu. Vasili’nin birinci dileği yapıldı ise de ikincisi nazikâne geri bırakıldı. Rusların teklif ettikleri bu ittifakın Lehliler aleyhine olduğu daha sonraki müracaatlarında da görülüyordu.
İTTİFAK TEKLİFİNDE NİÇİN ISRAR EDİYORDU?
Vasili, Kırım hanı Mengli Giray’ın oğlu Mehmet Giray’la muharebe ettiği zaman İstanbul’a bir elçi göndererek ittifak meselesini tekrar kurcaladı ancak bir netice alamadı. Bundan başka Vasili hem Kırım hanının taarruzlarını önleyecek hem de Litvanya ve Polonya kırallarını korkutacak bir âhidnâme koparmak istedi ancak buna da muvaffak olamadı. Maksadı Osmanlı kudret ve satveti ile gücü yetmediği hükümetlere kafa tutmaktı. Osmanlılar yalnız ticaret serbestisini yenilemekle iktifa ettiler.
Kanuni Sultan Süleyman’ın cülûsunu müteakip hem cülûs tebriki yapmak hem de bazı hususlar hakkında anlaşmak üzere gelen Tretyak Gubin adındaki Rus elçisi, knez’in ricası üzerine Kırım hanının Rusları rahatsız etmemesi için hana bir nâme gönderilmesine muvaffak oldu. Kırım hanzâdelerinden İskender Bey adında biri padişahın dostluğunu teyid etmek üzere elçi ile Moskova’ya gönderildi.
Vasili’nin bir nâmesi de 1531 tarihlidir. Vasili, İvan Morosov adında bir elçi ile gönderdiği bu nâmesinde, memleketinin büyüklerinden olup 1529’da elçi olarak Belgrad’a gönderilmiş olan iki beyzadenin avdet etmediklerinden şikâyet etmekte idi.
KORKUNÇ İVAN DÖNEMİ
Grandük Vasili 1533’de öldü. Yerine oğlu IV. İvan Moskova knezi oldu. Tarihlerde korkunç İvan, müthiş İvan isimleriyle anılan İvan 1547’de Çar unvanıyla taç giydi. Bu azimli Çar, babasının ölümünden yedi sene sonra (1547) saray zabitlerinden olan Adaşev adında bir elçi ile nâme yollayıp Lehistan aleyhine olmak üzere bir ittifak teklif etmiş ise de kabul edilmeyerek eskisi gibi yalnız ticaret anlaşması yenilenmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman takriben 1557 senesinde Rus hükümdarına gönderdiği nâmede ona Çar unvanıyla hitap etmiş ve aradaki ticarî münasebetlerden bahsederek kürk mubayaası için o tarafa gönderilen Türk tüccarlarının müsaadeye mazhar olmasını istemiştir. Bundan sonra 1570 senesine yani II. Selim’in cülûsuna kadar Rusya’dan elçi gelmemiştir. II. Selim’in hükümdar olması üzerine tebrik için Novoziltzov adında bir elçi gelmiştir.
Korkunç İvan, kudretli ve teşkilatçı bir hükümdar olduğundan devlet işlerini bilfiil ele almış, yeni teşkilât yapmış, Çar kanunnamesi denilen bir anayasa tertip ettirmiş, bir ordu vücuda getirmiştir. Bunun zamanında Kazan hanlığı (1552) ve Astragan hanlığı (1556) elde edilerek bu suretle Ruslar Türk illerine ve Kafkasya’ya doğru yayılmağa başlamışlardır. Bugün durum ortadadır.
RUSYAYI İYİ BELLE İYİ TANI
Nerden nereye demiştik. Bakınız Putin Rusya’sı bugün hangi hülyaların peşinde? Başlangıçta hiçbir şey değilken, “Ne olur şu Kırım hanına bir şey deyin de bizi rahatsız etmesin” diye şikâyeti havi nâme yazıp elçi gönderen, ricada bulunan ve komşuluktan bahisle Osmanlının dostluğunu arayarak ittifak peşinde koşan bir Rusya! Bu Rusya, Romanov hanedanı yönetiminde (1613-1762), özellikle Petro döneminden itibaren büyük bir güç olarak ortaya çıkacaktır. İşte bu Rusya, Orta Asya sömürüsüyle birlikte biti kanlandıktan sonra Osmanlı devletini parçalamaya ve nihai amaç olarak Papalığın idealleri doğrultusunda Türklüğü imhaya yönelecektir. Çünkü haçlı Avrupa’da Türklük = Müslümanlıktır. Son üç asrımız bu haince planların acı hatıralarıyla doludur. Yeni nesiller bu gerçeği asla unutmamalıdır. Ukrayna olayında Türkiye’nin savaşa bulaşmadan dikkatli adımlar atmasını diliyoruz.