Değerli okurlarım! Gazetecilik ve yazarlık konularını ele aldığımız çalışmamızda, okunacak temel eserlere gereken önemi vermeyi belirttikten sonra tarayarak okumadan söz etmiştik. Tarayarak okuma, tahlili okumanın aksine, bir kitabı baştan sona satır satır okumak yerine, yararlanacağımız fikir, görüş ve belgeleri elde etmek üzere göz atarak hızlı okumayı ifade ediyordu. Çünkü her kitabı satır satır okumak hem zaman alacak, hem de bütün kitapları okumaya ne zamanımız ne de ömrümüz yetmeyecekti. Bu şekilde okumanın tek istisnası Kur’ân’dır. Peki, “Kur’ân’ı nasıl okumalıyız?”
BEŞ CÜZÜ NASIL OKUDU?
Evin önündeki bahçede birkaç komşumuzla oturmuş konuşuyoruz. Sohbet biraz uzayınca içimizden Hacı Bey, Kur’ân’dan her gün beş cüz okuduğunu ifadeyle “Üç cüz okudum, iki cüzüm kaldı, bana müsaade” diyerek kalkmak istedi. Kendisine az sonra gereken müsaadeyi verdik ama bu arada hangi sureleri okuduğunu ve aklında nelerin kaldığını da sormuş bulunduk. Ne yazık ki Hacı Bey, aklında fazla bir şeyin kalmadığını söyledi ve ayrıldı. Şunu da kaydedelim ki Hacı Bey bu konuda semboldür. Dünyada ve Türkiye’de onun gibi binlerce, milyonlarca cüz okuyucusu var.
Bir cüz yirmi sahife hesabıyla, yüz sahifeyi okuyan Hacı Bey’in aklında bir şeylerin kalması mümkün müydü?
BİR SAATTE ON YAPRAK
Hukuk fakültesi yıllarımda, bir saatte en fazla on sekiz veya yirmi sahife okuyabilir, anlayamadığım için daha fazlasını okuyamazdım. Ord. Prof. Sıddık Sami Onar’ın idare hukuku kitabı tamı tamına iki bin iki sahife idi. Düşünün ki, önce hocamıza karşı sınavlarda başarılı olacak, sonra da bunları meslek hayatımızda tatbik edecektik. Yani anlayarak okumak zorunda idik. Dilimiz Türkçe idi ve kitaplar Türkçe yazılmıştı. Buna rağmen ancak en fazla yirmi sahife okuyabiliyorduk. Üstelik bazı bölümlerini dönüp tekrar tekrar okuyorduk. Haldır huldur yüz sahife okumuş olsaydık hedefleri tutturmamız mümkün olabilir miydi?
YİRMİ SAHİFENİN MEALİNİ OKUYAMADIM
Ramazan ayı için “Kur’ân ayı” derler ve bu ayda her gün bir cüz (mukabele) okumak neredeyse bir gelenek halini almıştır. Kaç ramazandır çaba gösterdim, her gün bir cüz okuyunca, o gün okuduğumuz cüzün mealini de okuyayım istedim ama muvaffak olamadım. Çünkü anlayarak okumaya çalıştığımda, cüzüne göre beş ile on sayfayı ancak okuyabiliyor, zihnim yorulduğundan daha fazlasını okuyamıyordum. Peki, Hacı Bey nasıl oluyordu da dili Arapça olan Kur’ân’dan yüz sahifeyi okuyabiliyordu?
Bu sorunun cevabını şimdi burada irdelemeyi uygun bulmuyorum. Zaten sorumuz da bu değildi. Furkan Suresi ayet 32’de, Kur’ân’ı nasıl okumamız gerektiği sorusunun ipuçları veriliyor.
“Bizi Allah’a yaklaştırsın” iddiasıyla putlara tapan müşrikler, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğini kabul etmedikleri gibi Kur’an’ı Allah’ın gönderdiğine de inanmıyorlardı. Peygamber’i “deli, mecnun, kâhin, büyülenmiş” gibi birbiriyle çelişen sıfatlarla niteledikten başka, “Kur’an’ı Allah gönderseydi toptan indirirdi” gibi itirazlar da ileri sürüyorlardı. Yüce Allah konuya ilişkin ayette şöyle buyuruyor:
“Yine o inkâr edenler dediler ki: O Kur’ân ona, hepsi birden indirilseydi ya! Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça) indirdik ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.” (Furkan, 25/32)
PEYGAMBER OKUMASIYLA DA ÖRNEK
Bu ayetle (*) müşriklerin iddiaları reddediliyor ve azar azar okuma öğütleniyor. Demek ki Kur’ân’ın toptan değil de parça parça indirilmesinin sebebi, emir ve yasakların kalbe iyice yerleştirilmesi imiş. Emir örnek olması bakımından öncelik Peygamber’in kalbine yöneliktir. Azar azar okuyacak, kavramları ve emirleri kalbine sindirecek ve sonra gündelik hayata yansıtacak. Peygamber’i örnek alan Müslümanlar da tıpkısının aynısını yapacaklar.
Kur’ân’ın, parça parça indirilmesinin ve tane tane okunmasının, vahşi Mekke toplumundan bütün dünyaya örnek olacak yeni, canlı, temiz ve adil -medeni- bir toplum inşası gibi temel bir hedefi var. Bunu gerçekleştirmek için Kur’ân’ın süreklilik isteyen bir eğitim anlayışı var. Şüphesiz ki, başka hikmet ve faydaların yanında müşriklerin ardı arkası kesilmeyen hücum, inkâr ve itirazlarına karşı Peygamber’i moral açısından takviye ve azmini pekiştirme; her itiraza karşı her seferinde kalb desteği gibi daha başka hikmet ve faydaları da var. Ancak takdir edersiniz ki, bütün bunların burada tek tek değerlendirilmesi bu yazının boyutlarını çok çok aşacaktır.
ÜÇ-BEŞ AYET HATTA BİR AYET BİLE YETERLİ
“Kur’ân’ı Nasıl Okumalıyız?” sorusunun cevabına dönecek olursak bunun, yukarıda mealini verdiğimiz ayette olduğu gibi parça parça okumak şeklinde olduğunu görürüz. Okumaktan maksat anlamaktır. Pek çok sure ile de sabittir ki, Kur’ân apaçık, anlaşılmak ve öğüt almak üzere inmiş bir kitaptır. “Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?” (Kamer, 54/17) Şu halde -onun da bir değeri vardır amma- hiç anlamadan yüzüne okumak, gerçek anlamda Kur’ân okumak değildir. Anlayıp öğüt alınmayacaksa Kur’ân niçin okunur ki!
Kur’ân’ın öğretisine göre “Nasıl Okumalıyız?” sorusunun cevabı satır satır, cümle cümle hatta kelime kelime, sindire sindire okumaktır. Şu hale göre, okunmasın demiyoruz ama yüz sahife okumak yerine, değil on sayfa, değil bir sayfa, bir ayet bile -haydi bilemedin- üç beş ayet okumak bile yeterli olacaktır. Yeter ki her gün okuyalım, yeter ki okuduğumuzu doğru anlayalım ve yeter ki doğru yaşayalım.
Kimseye akıl vermek haddimize değil ancak Kur’ân’dan anladığımıza göre okuma şeklimiz böyle olmalıdır, diye düşünüyorum. Mübarek oruç ayınızı tebrik eder, sevgi ve saygı ile arz ederim değerli okurlarım!
____________:
(*) Benzer itiraz ve cevaplar ile okumanın nasıl yapılacağına dair öğütler, Mekke dönemine ait başka sure ve ayetlerde de geçmektedir. Mesela, Risalet görevinin verildiği Müddessir Suresi’nden önceki Müzzemmil Suresi’nde, göreve hazırlık mahiyetinde Peygamber (s.a.v.)’e “Gecenin yarısında kalk… ve ağır ağır Kur’ân oku” emri veriliyor. (Müzzemmil, 73/3-4) “Sana Kurân’ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik.” (İsra, 17/106)