24.11.2020 17:00
602 okunma
İki sert gerçek
Alın size bir haber: “Nevşehir’de yaşayan Bayram Ç., kendisinden boşanmak isteyen karısının evine bombalı düzenek yerleştirdi.”
İsmail Kılıçarslan
Alın size bir haber: “Nevşehir’de yaşayan Bayram Ç., kendisinden boşanmak isteyen karısının evine bombalı düzenek yerleştirdi.”
“Kadına şiddetle mücadele meselesinde Türkiye epeyce mesafe aldı” cümlesi hem sonuna kadar doğru, hem de sonuna kadar eksik bir cümle. Doğru, çünkü hem kamuoyunun duyarlılığı temin edildi hem de yasal düzenlemeler oldukça iyi yapıldı. Eksik, çünkü kadına şiddetle mücadele konusunda iki sert gerçeği görmezden gelmeye devam ediyoruz.
Nedir o sert gerçeklerden ilki? Hiç şüphe yok ki uyuşturucu ve özellikle de alkol kullanımının kadına şiddetteki rolüdür. İkiyüzlü bir argümantasyon geliştiren modern dünya, bilhassa kadın dernekleri üzerinden kadına şiddetle mücadeleyi sürdürmeye meyyalken diğer yandan alkolün bu şiddetteki payını gözlerden uzak tutmaya azmetmiş görünüyor. Alkolü, büyük bir “serbestlik kategorisi” olarak değerlendiren hâkim dünya düşüncesi “suç-alkol” ilişkisini neredeyse yok sayıyor. Oysa istatistiklerden öğreniyoruz ki her türlü suçtan daha fazla olmak üzere kadına şiddette alkol en ciddi problem. “İçip içip karısını dövmek” aşamasından “içip içip karısını öldürmek” aşamasına geçildi epeydir. Fakat tabii “feminist dilin oluşturduğu kadına şiddetle mücadele dili”ni savunan insanların kahir ekseriyeti aynı zamanda “alkol kötü bir şey değildir ve dünyadaki herkes bunu dengeli şekilde tüketebilir” cümlesini de yedeğine aldığı için bu mesele sürekli öteleniyor, konuşulmuyor.