Bu yazı dizisinde Almanya hatıratımı haftada bir gün (Çarşamba) olmak üzere sizlerle paylaşmak istiyorum. Ömür geçip gidiyor. Arkamızda kalanlara yaşadığımız olayları birer hatırlanma vesilesi yapmanın gereğine inanıyorum.
Hayatımın son mesut durağı olan Anadolu Vakfı ve AnaHaberGazete mensubu dostlarımın duasını almak temennisiyle 1983-1988 arasında Diyanet İşleri Başkanlığınca Almanya’da Din Görevlisi olarak görev yaptığım sırada yaşadıklarımdan kesitler sunacağım.
Aslında aklım erdiği günden bugüne kadar olan olaylardan hatırlayabildiklerimin önemli bir kısmını ayrıntılarıyla yazdım. İyi kötü ne varsa yazdım. Onlar “Tarihçe-i Hayatım” başlığı altında dijital ortamda saklı. Onlardan bazılarının şimdilik yayımlanması uygun olmayabilir. Çocuklarıma ve torunlarıma yaşanmış bir hayat hikâyesi olarak bırakmak istedim. Benden sonra isterlerse yayımlayabilirler.
Ben o hatırattan bazı kesitleri “ALMANYA HATIRATIM” başlığı altında AnaHaberGazete okuyucularıyla paylaşmak istiyorum.
Başarı ve hayır Allah’tandır.
HATIRAT -I
Diyanette Hizmet içi eğitim gördüğümüz 1983 sırasında yurtdışına Din Görevlisi gönderildiğini ve ekonomik durumlarının çok iyileştiğini öğrendim. Ben de müracaatımı yaptım. Aylarca olumlu bir cevap alamadım. “Sen ilahiyat mezunu değilsin” diyorlardı.
Biz 1970’li yıllarda Ankara İmam-Hatip Okulu’nda okurken Mücadelecilerle Ülkücüler arasındaki rekabette Ülkücüleri destekleyen Hamdi Mert (rahmetli) hocanın Avrupa’ya din görevlisi olarak gitme işimi yokuşa sürdüğünü gördüm. Müracaatımın diyanette memurluk yapan eski rakiplerimizce de engellendiğini düşündüm. Hamdi Bey Başkan yardımcısı idi. Eski hocamız olduğuna güvenerek bana yardımı olur diye düşündüm. Kendisini makamında ziyaretimde birkaç kişiye telefon ederek ve “Biz ilahiyat mezunu olmayanları gönderemiyoruz, değil mi?” tarzında konuşmalarıyla benim işimin olmayacağını söyledi.
Gönlü kırık olarak oradan ayrıldım amma müracaatımı takip etmeyi sürdürdüm.Daha sonraki aylarda Hamdi Mert’in yerine Konyalı hemşerim Ahmet Gürtaş gelmişti.(o da şimdi rahmetli). Daktilo başına geçip üç dört sayfa bir mektup yazdım. Kendimi bütün yönlerimle tanıttım. Avrupa’ya din görevlisi olarak gitmemin, diyanet içinde engellediğini yazdım. Mektubu götürüp kendisine verdiğim zaman masasının üzerinde yığılı duran mektupları göstererek “Bak bunların hepsini okuyacağım” diyerek iş yoğunluğunu ima etmişti.
Takip eden günlerde Diyanetten bana bir telefon geldi. Yurtdışına gitmem için yazı çıktığını söylediler. Sevinmiştim. Yalnız, bir iki ay önce Çalışma Bakanlığının açtığı Ataşe Yardımcılığı Sınavına Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde girip Arapçadan kazanmıştım. Daha çok Libya’da olmak üzere Arap ülkelerinde çalışan işçilerimize hizmet vermek için yapılacak atama sınavıydı. Genel müdüre telefon ederek Almanya’ya gideceğimi, Arap ülkelerine gitmeyi düşünmediğimi söylediğimde “ Aslında sen tam bizim aradığımız elemansın. Almanya’ya 6 aylığına gidip ne yapacaksın? Hâlbuki bizde devamlı olursun” demişti. Fakat Ben tercihimi Almanya’dan yana koymuştum.
Mülakata çağırıldım. O günlerde Din Hizmetleri Dairesi Başkanı Konyalı rahmetli Halit Güler idi.
Tanıştıktan sonra bana sordu:
-Sen hutbeleri nasıl hazırlıyorsun?
-Efendim; günün konusuna uygun ayet ve hadisler seçerek bunları açıklayan yorumları yazarak hutbemi hazırlıyorum.
-Diyanet Gazetesi’ndeki hutbeleri beğenmiyor musun?
Bir an için durakladım. Gazete de ona bağlı idi. Hutbeler de gazetede yayınlanıyor ve imamlar hutbe olarak onu okuyorlardı. Beğenmiyorum desem belki beni Almanya’ya göndermez diye endişelendim. Sonra kendi kendime dedim ki: Allah’a karşı yalan mı söyleyim? Doğrusu ne ise onu söylerim, dedim.
-Beğenmiyorum, dedim.
-Neden, dedi.
-İsterseniz benim yazdığım hutbeleri getirip karşılaştıralım; benim hutbelerimin daha güzel olduğunu göreceksiniz, deyince güldü ve:
-Âferin! Eğer beğeniyorum deseydin seni Almanya’ya göndermeyecektim. Evet, ben de beğenmiyorum. Çalakalem bir şeyler yazıyorlar, dedi.
Evrakımı imzalayarak onay verdi. Pasaport işlerim ilgili birimce hazırlandı, uçak biletim kesildi, 105 Mark da harçlık verilerek gidişim kesinleşti.
Haftaya “BİR SEYAHATİN YARIM KALMIŞ ÖYKÜSÜ”