Allah kabul etsin, yüce dinimizin direği olan namazı kıldıktan sonra "tesbihat" dediğimiz dualarımızı yaparken; "adet yerini bulsun" kabilinden çoğumuzun aceleye getirip üzerinde özenle durmadan geçiştirdiği dualarımızda bir cok noksanlıklar kalıyor. Halbuki bunların da namaz ciddiyeti ile yapılması gerekiyor.
Herşeyden önce, bu "tesbihatın" cemaatle namazlar sonunda müezzinlerimiz tarafından açıktan yapılması, cemaat içinde hatası olanların hatalarını düzeltmelerine fırsat sağlamak içindir. Aslında namazdan ayrı olan bu tesbihat dualarını, herkesin kendisinin yapması ve okuması esastır.
Üstelik bir de bu tesbihatlar için camilerde imamdan başka bir de "müezzinlerin" bulunması, konuya verilen önemin ayrı bir ifadesidir.
Hal böyle iken, kimse kusura bakmasın; cemaat olarak bu konuya gereken özen ve dikkati göstermiyoruz. Günde beş vakit cemaatle kıldığımız namazlarda, günde beş defa açıktan tekrarlandığı halde, bu tesbigat dualarını doğru-dürüst pürüzsüz bir şekilde okumayı berenimiz pek azdır. İnsan görmek istediğine bakar; anlamak istediğini dinler. Her gün önünden geçtiğimiz binaların kaç tane penceresi bulunduğunu önemsemediğimiz için bilmeyiz. Bu tesbihatı da doğru-dürüst beceremediğimiz, önem vermediğimiz göstermektedir.
Maalesef tesbihatlardaki bu hataları sadece bilmeyen cemaat yapmıyor; bilen bazı görevlilerimiz de yapıyor. İstenmeyen hataların sebebi, çoğu defa trafik kazalarında olduğu gibi "dikkatsizliktir". Müezzinliği yapanlatımızın çoğu, Peygamber efendimize "salavat" ile başlanılması gereken tesbihatlarının başında, cemaate salavatı getirme fırsatı vermeden, tesbihat dualarının devamına geçmektedir.
Şöyle ki, imam efendinin selamından sonra "ala resulina salavat" (Peygamberimize salavat) diye hatırlattıktan sonra; soluk almaya bile fırsat vermeden "sübhanellahi…" diyerek diğer tesbihata devam etmektedir.
İşte tam burada, salavatı getirecek miktar soluklanılması gerekmektedir. Yani "salavat" en kısa şekli ile "Allahümme salli ala seyyidina Muhammed" ( Allahım, sen Peygamberimize selam ve duamızı kabul et!) demek olduğuna göre; bu şekilde selamı söyleyerek gönderecek miktar beklenilmesi gerekir. Hatta bu "salavatın" da açıktan okunarak cemaatın öğrenmesine fırsat vermek çok yerinde olur.
Cemaatle namazda dualar içimizden okunduğu halde, tesbihattaki bütün dua cümlelerini açıktan okuma geleneğimizin hikmeti, cemaate öğrenme fırsatı sağlamaktır.
Ayrıca, dualara ve tesbihata "salevat" ile başlamak, kabulü için Peygamberimizi öne katmaktır. Hadis-i şerifte, "Peygambere getirilen salavat, geri çevrilmez" (Şevkani, F.Mecmua, 328) buyurulmaktadır. Salavatı hatırlatıp da, getirmeye fırsat bırakmadan tesbihata devam etmek; cemaate, "siz getirin benim acelem var, arkamdan yetişirsiniz…" demek gibi bir mana taşımaktadır.
Halbuki Yüce Allah, bizim her işimizde hayat rehberimiz olan kitabında, " Şüphesiz ki Allah ve melekleri Peygambere salavat getirirler. Ey iman edenler sizde ona salavat getirin; hem de teslimiyetle (saygı ve samimiyetle) getirin" (Ahzab, 56) buyurmaktadır.
Peygamber efendimiz de hadis-i şerifinde, "Kendisine salavat getiren kimsenin, cennetin kapısına omuzlarında zahmetle taşıyabildiği sevap yüküyle geleceğini" (Sehavi, K.Bedi', 161) müjdelemiştir.
Buna göre bizim tesbihattaki aceleci ve dikkatsiz davranışımız, sevap pazarında kazandıklarımızı döküp saçarak bırakıp gitmemiz gibidir. Bıraktıklarımızı toplayacak olanlar, tesbihatını ağırdan alarak tam ve güzel bir şekilde yapanlar olacaktır.