Osmanlı döneminde vatandaşların kimlikleri, bugünkü soyadı anlamında "LAKAP" olarak ecdadıyla (ailesi veya büyük dedeleri) ilişkilendiriliyordu. Bu sayede vatandaş, aslını ve neslini unutmuyordu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan "Devrim Kanunları" dizileri ile "Yeni Devlet Yeni Millet" anlayışında kılıktan-kıyafete, yazıdan- yaşayışa kadar yapılan
kapsamlı bir devrim ve değişim (inkılap) ile devletin ve milletin yeniden şekillendirilmesine girişilmiştir.
Bu çerçevede 1934'te çıkarılan "Soyadı Kanunu" ile, vatandaşlarımızın şeceresi değiştirilerek yeni bir kimlik uygulamasına geçilmiştir. Bu uygulama ile "soyadı" (soyunun adı) denilerek herkese yeni bir kimlik elbisesi giydirilmiştir. Bu elbiseyi beğendirmek için de, "ağa, paşa, sultan…" gibi zadegan sınıfını kaldırıyoruz; herkese eşit, sevdiği ve beğendiği ünvanı hak tanıyoruz…" denilmiştir. Böylesi açıklamalar ile de toplumun tepkisine karşı gazı alınmıştır. Sonunda vatandaşın geçmişi ve kökeni ile alakası olmayan, "Demir, kömür, Çamur…" gibi soyadı anlamında, soyu ile alakası olmayan bugünkü "kimlikler" ortaya çıkmıştır.
Vatandaşlara bu komikliklerin nasıl "yakıştırılıp yapıştırıldığının" da ayrı ayrı hikayeleri vardır. Konumuz dağılacağı için oralara girmeyeceğim.
Neticede uygulamaya konulan yeni soyadı ile, soyunu-sopunu milletten gizleyerek içimize sızan Ermeni, Rum, Yahudi, Sabetayist… gibi "ne idüğü" belirsiz "DÖNMELER", sözde Türk tabiiyeti (uyrukluğu) kazanmışlardır. Bu sayede "Müslüman Türk" düşmanı hainlere, gerçek kimliklerini gizleyerek kamufle olmak suretiyle içimizde "serbestçe dolaşma" fırsatı doğmuştur.
İslam fıkhına göre ise; "örf olarak" belirlenen müslüman geleneğinde giyimden kuşama kadar herkesin kıyafeti "inancına göre" şekillendiği için böyle bir kıyafet "sahteliği" yoktur. Herkes inandığı gibi giyinir; kıyafetinden inancı anlaşılır.
İslam toplumunda müslüman kadın için belirleyici bir şiar (simge) olan "başörtüsünün" teşriinde (şeriatın dini bir emiri olarak uygulanmasında) bu hususa, hayat rehberimiz olan Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah, Peygamber efendimize hitaben şöyle işaret etmektedir:
"Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müslümanların hanımlarına söyle, (dışarı çıktıklarında) dış örtülerini alsınlar. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır" (Ahzab, 59) buyurmaktadır.
Müslüman kadının bir sembolü olan "başörtüsü" ile ilgili ilahi gerçek böyle iken; müslüman topluma bir "MODA" merakı enjekte edilerek böyle bir oyun ile çağımızda, "istediği şekilde giyinme serbestliği" de, İslami kıyafeti tercih edenlere değil, "kılık kıyafet özgürlüğü" teranesi ile, GİYİNİK ÇIPLAKLARA yaramıştır.
Böyle planlı oyunlar ile kimlikten kıyafete asaleti bozulan müslümanların "kendilerine gelerek", gerçek kimlik ve kıyafetlerine kavuşmaları dileğimle !..