Güzel bir el-Vedâ Ramazan ilâhîsi dinlerken şunları düşündüm:
Bu nasıl bir vedalaşma?
Birisiyle vedalaşırken o bırakıp gider ve hatırasından başka bir eser kalmaz.
Ramazan ile böyle bir vedalaşma olamaz. O iki önemli şey bırakarak bir yıl sonra dönmek (ve âdeta dönünce bıraktığım şeyleri ne yaptınız diye sormak) üzere gider.
Ne bırakır?
1. Onun içinde gelmiş olan Kur’an-ı Kerim’i bırakır.
2. Kendisinde hâsıl olan iman, ibadet kalp eğitiminin izlerini bırakır.
Önce birincisine bakalım:
Ramazan ayında gelmiş olan (veya gelmeye başlayan) Kur’an bizden ne istiyor?
Bakara suresinin 185. âyeti bu soruya cevap veriyor (mealen ifade ediyorum): “Ben size genel olarak doğru yolu göstermek için ve bu yolda yürürken de önünüze çıkan mesailde, Hz. Peygamber’in açıklamaları da dâhil olmak üzere doğruyu yanlıştan ayırmanızı sağlayacak açıklamalarla gönderildim.
Ramazan bize bu gerçeği hatırlatıyor, âdeta emanet ediyor ve tekrar gelmek üzere gidiyor.
Ramazan’da ve Ramazan dışında Kur’an’ı anlamadan ve anladığımızla amel etmeden onu okursak ilâhî maksada uygun okumamış oluruz.
İkinci emanet, oruç ahlâkı.
Sahih hadis kitaplarında birçok kanaldan rivayet edilmiş olan bir hadiste şöyle buyuruluyor:
“Oruç kalkandır; bu sebeple oruçlu çirkin söz söylemesin, İslâm öncesi ahlâksızlığına dönmesin. Bir kimse onunla kavgaya tutuşur veya küfrederse iki kere ‘(şunu bil ki) ben oruçluyum’ desin.”
Aslında mümin, her zaman böyle demeli ve davranmalıdır. Peki, oruçlu olmanın farkı nedir?