Günümüzden 322 yıl önce İstanbul esrarengiz bir cinayet haberiyle çalkalanmış, zanlı hapiste ölünce cinayetin üzerindeki sis perdesi tam olarak kalkmamıştı
Türkiye son günlerde herkesi derinden etkileyen ölüm ve cinsel istismar vakalarıyla sarsıldı. Vefat eden evlatlarımıza rahmet diliyor, katillerin ve yardımcı olanların bir an önce adalet karşısına çıkarılarak cezalarını çekmelerini temenni ediyoruz.
Osmanlı Devleti zamanında sistemin temelinin adalet olduğuna inanılırdı. Bu yüzden "kadı"lar, yani hâkimler bağımsız olarak görev yaparlardı. Kadının hükmü olmadan kimse cezalandırılamadığı gibi, padişahlar bile mahkemelere ve kadılara karışamazlardı. Osmanlı mahkemeleri davalarda zengin-fakir, güçlü-zayıf, Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapmazdı. Kişinin statüsüne ve itibarına bakılmazdı.
Bir gayrimüslim Müslüman'a karşı rahatça dava açabildiği gibi, haklı olması durumunda da dinine bakılmaksızın mahkeme kararıyla hakkını alırdı.
Bu davaların bir veçhesini de cinayet vakaları oluşturmaktaydı.
Osmanlı döneminde şehirlerin güvenliğini sağlayan subaşılar suçluları arayıp bulur, adalet huzuruna götürürlerdi.
1700'de İstanbul.
NAMAZINI BİLE KILMADILAR
Dönem İkinci Mustafa'nın (1695-1703) hükümdarlığının son zamanlarıydı. Padişah 1699'da Karlofça Antlaşması'nın imzalanmasının ardından İstanbul'dan uzaklaşıp günlerini Edirne'de geçirirken 1702 yılında İstanbul bir cinayetle sarsıldı...
İhsan Birinci'nin yıllar önce Hayat Tarih Dergisi'nde bahsettiği bu ilginç cinayet, devletin resmi tarihçisi Raşid Efendi tarafından "Vak'a-i Garibe-i Şeyh Manevi Efendi" başlığı altında anlatılır. (Raşid Tarihi, II, s.553-554.)
Kadırga'da Sokollu Mehmed Paşa Tekkesi şeyhi meşhur Karabaş Ali Efendi'nin oğlu Şeyh Manevi Efendi idi. Manevi Efendi, İkinci Ahmed döneminde (1691-1695) hünkâr şeyhi olmuş, vaazlarıyla ve güzel konuşmasıyla tanınan bir vaiz idi.