‘’ Hayvanların en adisi kekliktir; çünkü öterek hemcinslerini tuzağa düşürür.’’ Anonim
Ünlü hatip Çiçero’ dan günümüze, kitleleri ardı sıra sürükleyen ünlü liderleri, komutanları görüyor; onların hayat hikayelerini okuyoruz.
Bu liderlerin bazıları adeta beşeriyetten sıyrılıp liderliğine ruhunu katmış, halinin kutsal bir hal olduğuna inanan peygamberler, ordu komutanları, devlet başkanlarıdır.
Diğer bazıları da kitleleri savaşa sürükleyip milyonlarca insanın canına kıyan Hasan Sabbah, Cengizhan, Timur, Hitler, Musolini, Stalin, Mao… gibi insanlık katili liderler.
Yönetmek kutsal bir görevdir. Yönetmek, ama nasıl yönetmek?
Adaletle, hakkaniyetle, hak hukukla, sevgiyle, hoşgörüyle…
‘’Bir saatlik adil yönetim, yetmiş yıllık nafile ibadete bedeldir.’’
Bazı Sosyologlar hitabet sanatını ’’ sanat-ı adiye’’den (adi sanat) kabul eder. Bu ifadeyi okuduğumda tepki göstermiş, hitabet sanatının çok kıymetli bir uyarıcı olduğunu düşünmüştüm. Ama yakın çağdaki acımaz savaşları görünce, hitabeti ile toplumu uyutan, narkozlayan, hipnozlayan, askeri, siyasi liderleri görünce hitabetin ‘’ asil bir sanat’’ olmadığını anladım.
Demek ki hitabetin pozitifini düşündüğümüz kadar negatifini de düşünmeliyiz.
Hitabetin,ikili görüşmelerde de kitleye hitapta da büyüleyici, ayartıcı, uyuşturucu yanı var. Öyle ki hitabet etkili kullanılınca ses ve söz, tılsımlı cümleler ninniye, narkoza, büyüye, illizyona dönüşüyor. Dinleyenlerin, ülkenin gidişatını, liderlerin halini ve rolünü sorgulama melekeleri çalışmaz oluyor; teslimiyet ve körlük başlıyor.
Hele hatip kitlenin kutsallarını, can damarını yakalamışsa…
Söz gelimi,15 Temmuz’un ‘’ Hoca Efendi ’’sini hatırlayalım.
Yakın dönemlerin siyasi, askeri liderlerine bakın. Bu liderlerin söylemleri ile eylemleri ne kadar örtüşmüş?
Beni paranoyak zannetmeyin. Aklıma, rolünü oynadığı coğrafyaya uygun yetiştirilmiş Lawrensler, Binbaşı Noeller geliyor.
Bunların, yani ajanların, dönmelerin, sabataistlerin şu an da bu ülkede yönetici yönlendirici kademede ve mecliste var olduğuna, hatta bunların sokakta Müslüman, evde Yahudi, Hristiyan vs. olduğuna çok profesyonel takiyye yaptıklarına inanıyorum.
Ülkemin yüz yıllık halini bir düşünün. Asil milletimin önce kutsalları baskılanmış, evlerdeki, hatta kütüphanelerdeki kitaplar toplatılmış veya yakılmış, daha sonra da milletim kutsalları ile aldatılmış ve uyutulmuş. Liderler hitabetiyle habbeyi kubbe yaparak, ölümü gösterip vatandaşı hastalığa razı etmiş.
Buna sosyolojide, psikolojide hitabetin ihaneti, bilgi ve değer köleliği veya körlüğü denir.
Lider, alkışlandıkça mest olur, vatandaş da söylemlerle uyutulur. Kurtarıcı lider bulunmuştur. İşte iktidarı ve muhalefeti ile Türkiye böyle bir ülke.
Hitabetin ihanete dönüşen hipnozlama, narkozlama ve illizyon yönünün bugün de capcanlı, mikro düzeyden makro düzeye devam ettiği kanaatindeyim.
Kitlenin karşısına geçip kürsülerde, çok teknik mikrofonlarla kitleye hitap edip, kitlenin duygularını okşayıp, kutsallarını anlatmak; eylemi, yaşanırlığı olmayan söylemleri, adeta sihire dönüştürmek günümüzün bir sosyolojik gerçeğidir.
Hatibin, liderin, önderin söylediklerini kendisinin yaşamadığı söylem hokkabazlığının yapıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
‘’ Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma.’’ Öyle mi?
Hitabet, iyi bir tiyatrocunun dilinde, fiziğinde sanata dönüşür mü dönüşür.
Lise yıllarımda Adana’da Devlet Tiyatrolarının oynadığı ’’Türkmen Düğünü’’ adlı bir oyun izledim. Oyuncular rollerini fevkalâde başarılı oynadı. Öyle oynadılar ki dedim herhalde gerçek halleri de böyledir.
Tiyatro bitti, tiyatrocular bizleri selamlamak için sahneye çıktı. Ben tiyatrocuların yeni halini görünce şok oldum. Oyunu bunların oynadığına inanamadım. Uzun süre çelişkide kaldım. Ama gerçek olan bu oyun bunların eseriydi.
…………….
Halkımızın basiretine, ferasetine bakın ki hatip ile kekliği nasıl eşleştiriyor?
Buna Anadolu irfanı, denir.
Haydin ‘’Anadolu İrfanı’’ ile kürsülerdeki hatiplerin, liderlerin söylemlerini bir daha değerlendirelim, sorgulayalım. Sosyolojik, psikoloik bir analiz yapalım.
Hitabetin ihanete dönüşmemesi dileğiyle…