16.01.2023 tarihli ve ondan bir önceki yazımızda "Ne haldeyiz?" sorusuna cevap arayıp bulmaya çalışmış, ancak makul yazı hacmi açısından bu köşe yetersiz olduğundan bu konuya devam edeceğimizi ifade ederek yazıyı bitirmiştik.
Ancak araya maalesef deprem girdiğinden bizzarur deprem kaynaklı konulara değinmek durumunda kalmıştık.
Bu yazımızda "NE HALDEYİZ?" sorusuna cevap vermeye devam edeceğiz.
Bu konuyla ilgili önceki yazılarımızda "NE HALDEYİZ?" sorusuna genel siyaset ve Ülkemiz bazındaki siyaset açısından bakmıştık.
Bu yazımızda sosyolojik açıdan ne halde olduğumuzu değerlendirmek arzusundayız.
Değerli okuyucu;
Sosyal hayat: insanların birbirleriyle, aileleriyle, diğer mahalli topluluklarla, bu saydıklarımızın birbirleriyle ve nihayet total olarak tüm toplumla olan münasebetlerinin tamamını oluşturur.
Evvelki tabiriyle içtimai hayat olarak isimlendirdiğimiz toplumdaki tüm beşerî münasebetleri konu alır.
Beşerî münasebetlerimize yön veren değer yargılarımız nelerdir?
Bu soruya cevap verme noktasında; 03.03.2021 tarihinde kaleme aldığımız "YENİ ANAYASA ISLAHAT DEĞİL İNKÎLAP ANAYASASI OLMALIDIR" başlıklı bir yazımızdan alıntılar yapmak istiyorum.
Manevi medeniyetimizin temel taşları olan:
Sabır, şükür, kanaat sahibi olmak, iman ve ilme değer vermek, haksıza karşı sert, haklıya karşı mutedil (ılımlı) olmak, sevgi, saygı, tevekkül, kadere rıza, hakka rıza, samimiyet, adalet ve hakkaniyet anlayışı, diğerkâmlık (Empati yapma), sorumluluk duygusuna sahip olmak, basiretli ve ferasetli olmak, feragat sahibi olmak, hayatta olumlu gayeler edinip, bu gayeler uğruna azimle çalışmak, amaca ulaşmak için her şeyi mubah görmemek, fedakar ve vefakar olmak, cömert olmak, gaflet ve hıyanetten uzak olmak, dürüst olmak, temiz olmak, hoşgörülü olmak, kıymet bilmek, hak bildiğini söylemekten kaçınmamak, yalan şahitlik yapmamak, insanların kusurlarını gizli gizli araştırmamak, sırlarını ifşa etmemek, alçakgönüllü olmak, başkalarını aşağı görüp aşağılamamak, nazik olmak, mesleğini, işini, görevini en güzel şekilde yapma gayreti içinde olmak, iyi işlerde yarışır olmak, iyiliği emredip kötülükten men etmek, ailemize, akraba ve hısımlarımıza, komşularımıza, münasebet halinde olduğumuz insanlara iyi davranmak, onların hak ve menfaatlerine tecavüz etmemek,
Gibi insanı insan, toplulukları toplum yapan hasletleri benimseyip hayatımızın mihenk taşları haline getirmek,
HÜLASA; SADE VE SAMİMİ MÜSLÜMANLAR OLMAK ŞİARIMIZ OLMALIDIR.
Pekâlâ biz bu değerler karşısında hangi noktalardayız? Hangi seviyelerdeyiz?
Eğitim sistemimiz, aile içi ve sosyal eğitimimiz, insan ve toplumumuza yukarıda arz etmeye çalıştığım insani özellikleri kazandırma hedefine ulaşmaya mı, yoksa sadece ve sadece haklı haksız birtakım hedeflere ulaşıp, menfaatler kazandırmaya mı matuftur?
Çocuklarımıza, derslerinde başarı kazanmayı hedef gösterip, ödüllendirmemiz başarı derecesine göre mi oluyor, yoksa başarının yanında ara sıra (!) hayır öğütler verdiğimiz de oluyor mu?
Devletimizin eğitim sistemi sizce vali yetiştirmeye mi yönelik, adam yetiştirmeye mi?
Bilirsiniz, oğlunun hallerine bakıp da zaman zaman; “Sen adam olmazsın (!) “ diyen vatandaşın oğlu, azmedip çalışıp okuyarak vali olmuş. Sonra da babasını jandarmayla makamına getirtip sormuş; “Bana sen adam olmazsın derdin. Bak ben vali oldum Baba(!) adam olamaz mıymışım? “Diye sorduğunda, adamın cevabı; “Oğlum ben sana adam olamazsın derdim, vali olamazsın demezdim ki! Sen vali olmuşsun ama yine de adam olamamışsın! Eğer adam olsaydın, babanı ayağına getirtmezdin “diye karşılık vermiş. Bu anlatılan gerçekten yaşanmış mıdır bilinmez, ama; Vali olmakla adam olmak arasındaki farkı gayet güzel ve çarpıcı bir şekilde anlatan bir darbı mesel.
Değerli okuyucu, özetlemek gerekirse açıklamaya çalıştığım konular:
Değer yargılarımızın nelerden ibaret olması gerektiğiyle ilgili.
Ne yazık ki yukarda arz etmeye çalıştığım değer yargıları, toplumumuzun günümüzdeki içtimai ve beşerî değer yargıları konumunda değil. Günümüzdeki geçer akçe değer yargıları; insanoğlunun üç temel zaafına konu olan değer yargıları: Servet, Şöhret (Makam-mevkii) ve şehvet!
İnsan ve toplumumuz emek ve mesaisini bu üç zaaf konularına ulaşmak için harcıyor!
Elbette, herkesi böyle suçlamak mümkün de değil doğru da değil. Ancak genel olarak bir değerlendirme yapıldığında varabileceğimiz sonuç maalesef bu.
Neden bu noktaya geldik sorusuna verilecek cevap ise: İki asırdan beri Batı’ nın maddi medeniyet (Bilim, teknoloji, ekonomi, refah) konularındaki baş döndürücü gelişmesinin gözümüzü kamaştırmış olmasından kaynaklanan Batı hayranlığı, aşağılık kompleksidir. Bu duygularla, Batı’ nın gelişmiş maddi medeniyetini yegâne medeniyet sanıp, manevi medeniyeti unutmuş olmaktır.
İzlediğimiz TV dizilerinde son derecede varlıklı ailelerin, manevi medeniyetten mahrum bir hayatta ne türlü sıkıntılar, gerginlikler, stresler, ıstıraplar, çekişmeler, çatışmalar, ihanetler, kavgalar, cinayetler yaşadıklarına şahit oluyoruz.
Ne var ki, bunca varlık, refah ve konfora rağmen, insanların yaşadıkları cehennem, bize fazla bir şey anlatmıyor! Ne ibret alıyoruz ne de ders!
İnsanların huzur ve mutluluğunun, manevi medeniyet değerlerinin yürürlükte olmasına bağlı olduğunun farkında bile değiliz!
“Azıcık aşım, ağrımaz başım”,
“İki gönül bir olunca samanlık seyran olur! “,
“Kefenin cebi yok”, “Gözünü toprak doyursun! “, “Az kazan, helal kazan”,
“Eline, beline, diline sahip ol! “
“Komşusu aç yatan bizden değildir!
Gibi atasözü ve düsturlarımız,
Allah hayırlı helal bol kazanç versin, Allah işini rast getirsin, Allah iyilerle karşılaştırsın, Allah ayağına taş değdirmesin, Allah şaşırtmasın, Allah zihin açıklığı versin, Allah kolaylık versin, Allah akıl fikir versin, Allah şifa versin, Allah rahmet eylesin, Allah bereket versin, Allah sıhhat, huzur ve mutluluk versin,
Gibi insanı adam, topluluğu toplum yapan onlarca dualarımız unutulmaya yüz tutmuş, ya da sadece dilimizde kalmış gibi görünüyor!
insan ve toplumumuzu sıhhat, huzur ve mutluluğa kavuşturmak için değer yargılarımızın sosyal hayatımızı tanzim etmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Geçmişimiz, bizi her iki konuda da zirveye taşıyacak manevi ve milli değerlerimizle doludur. Bizim hiçbir başka medeniyet değerlerine ihtiyacımız yoktur. Aşağılık kompleksine kapılmamıza neden olacak başka bir medeniyet dünyada mevcut değildir. Bu bir hamaset değil gerçeğin ta kendisidir!
İnsanı ve toplumu sıhhat, huzur, sükûnet ve mutluluğa kavuşturabilecek yegâne değerlere sahipken bunu bir kenara bırakıp, hayat pahalılığı şikâyetiyle hayatımızı zindan etmek geçmişte tarih yazmış bulunan bu Aziz Millet' e yakışmıyor!
Unutmayalım ki: Bu Millet bir şinik (8 kilo) buğdayın bir Reşat altını ettiği günler yaşamıştır!
İnsan ve toplumu sıhhatli, mutlu ve huzurlu kılacak medeniyet değerleri yaratılışa uygun olan değerlerdir. Yaratılışa en uygun değerler ise, Yaratan’ ın, yarattığına bildirdiği medeniyet değerleridir. Çünkü yaratılanın nasıl mutlu olacağını en iyi bilen elbette Yüce Yaratan’ dır!
Allah hepimizin feraset ve basiretini artırsın İnşaallah.10.03.2023
Av. Mehmet AKTAN