Terörsüz Türkiye projesi, Türkiye için ne kadar hayat memat meselesi ise düşmanları için de, asırlarca kurulan hayallerin yıkımıdır. Türk Kürt kardeşliği, birliği ve beraberliği demek, haçlı zihniyetinin iflası demektir.
Türkiye, uzun süredir toplumsal güvenliği tehdit eden çatışmalı süreçten "terörsüz bir Türkiye" sloganıyla barışçıl süreç aşamasına geçmiştir.
Bu süreç toplumun ekseriyeti tarafından sevinçle karşılanmıştır.
....
Bu mücadelede, Türkiye hiçbir maddi bedelle ölçülmeyecek kadar değerli bir hazinesini kaybetmiştir. Genç nüfusunu, çağa damgasını vuracak genç beyinlerini, insan kaynaklarını heba etmiştir. Bir nesil, bir kuşak kaybedilmiştir. Bu kadar kayıplardan sonra, artık toplumun fazla tahammülü kalmamıştır. Her gün toprağa düşen gencecik bedenlerin beraberinde getirdiği acıyı hiçbir yürek kaldırmıyor artık. Daha fazlasını kaldıramaz ana yürekleri. Ben yandım başkası yanmasın diye feryat ediyor. Bu feryatlara hiç kimse ama hiç kimse kayıtsız kalamaz kalmamalıdır.
İşte bu acı tecrübelerden sonra artık akan kan dursun, başka kayıplar olmasın, diye başlatılan barışçıl, demokratikleşme veya silahsızlanma gibi umut verici gelişmeleri bazı siyasi çevreler ve gruplar tarafından felaket senaryolarıyla gölgelenmeye çalışılmaktadır.
Ne diyorlar?
"Devlet teslim oluyor."
"Vatan bölünüyor."
"Şehitler unutuluyor."
Böylece aslı astarı olmayan söylemlerle, halkın zihnini bulandırarak, barış ve kardeşliğe atılan bu hayırlı teşebbüsü sekteye uğratmak istiyorlar.
Bu sürece karşı çıkan gruplar hepsi aynı saikla değil, farklı farklı amaçlarla karşı çıkmaktadırlar.
Bunları üç grupta toplayabiliriz,
1- Bu çatışmalı ortamda rant elde edenler,
2- Vatansever görünen dış kaynaklı yerli işbirlikçiler,
3- Gerçekten ülkeyi seven ancak konu hakkında yeterince bilgiye sahip olmayan ve bu yüzden endişe eden samimi kesimler.
Terörsüz Türkiye sürecine karşı çıkan, ülkeye zarar gelir diye endişe eden gerçekten samimi ve iyi niyetli kesimi bilgilendirmek, aydınlatmak ve rahatlatmak görevi de bu süreci başlatan ve yürütenlere düşüyor. Bu konuda endişesi olan iyi niyetli kesimlerin endişe kaynağı, genelde basının yalan, yanlış, taraflı ve gerçek dışı yayınları ile bir oy uğruna kamuoyunu yanlış bilgilendirilen bazı siyasilerin, siyası hırslarıdır. Çok samimi duygulara sahip bazı entelektüel ve kariyer sahibi insanlar bile basının ve siyasilerin söylemlerinden etkilenebiliyor.
Sermayesi, yalan, iftira, olan bazı medya kalemşorları ile bir oy uğruna vatandaşı yanlış yönlendiren, farkına varmadan nifak eken bazı siyasilerin söylemleri, istemeyerek de olsa bilinçaltına yerleşmiş oluyor
.....
Çanakkale’de, Sarıkamış ve bölge genelinde Rus ve Ermenilerle yapılan savaşlarda onlarca şehit vermişiz.
Nisan 1918 de bölgede düşmanın son kalıntılarını tamamıyla temizleyen yerel kuvvetlerden oluşan Hamidiye birliklerinin başında öz dedem yanı babamın babası Binbaşı rütbesiyle savaşıyordu.
Topyekün beraber bu güne kadar da onlarca düşman saldırısına karşı can pahasına bu toprakları savunduk ve savunmaya devam edeceğiz.
Ayrıca, bu ayrılmak, bölünmek konusu ile ilgili, başka bir husus da şu;
Günümüzde hem PKK, hem de onunla ilişkilendirilen partilerin söylemlerinde ve hiç bir kürt vatandaşta bölünme ile ilgili bir ibare yok.
Batıya göç eden Kürtler, yaşadıkları köylerde ve şehirlerde ata babadan ne kadar mal mülk varsa satıp batı illerinde yatırıma çevirdiler. Çoğunun köylerinde il ve ilçelerinde bir çakıl taşları bile kalmamıştır.
Kürtler Doğu ve Güneydoğudan çok batı illerinde yaşamaktadırlar. Örneğin İstanbul da altı milyon Kürt var ve en büyük Kürt şehri olarak bilinir. Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük iller başta olmak üzere batıda ki diğer ilerde de çok yoğunluktalar. Bunların çoğu zengin, iş insanı hatta Türkiye’nin en zenginleri arasında yer almaktadırlar.Gittikleri illerin genel ve yerel siyasetine yön vermektedirler çoğu yerlerde Milletvekili ve belediye başkanlarını çıkarmaktadırlar. Devlet yönetiminin önemli kademelerinde ağırlıktadırlar.
Bir insan, yukarıda söz konusu kazanımlarından ve varlıklarından yanı yatlarından, katlarından, fabrikalarından, sahillerdeki tatil beldelerinden ve diğer zenginliklerinden hangi mantıkla vazgeçerek orayı terk eder?
Zor kullansanız da terk ettirtmezsiniz. Çünkü bu insanların iddia edildiği gibi bölünme ayrılma diye bir kavram hayal dünyalarından bile geçmiyor. Onun için bütün geleceklerini, planlarını bunun üzerine kurgulamışlar.
Bu bölünme hayâlı Kürtler değil, Kürt olmayanlar tarafında dillendiriliyor.
Türkiye bölünür parçalanır diye endişe eden iyi niyetli ancak tereddüdü olan insanlar bir de bu açıdan baksınlar.
Bölgede etkin olduğu dönemlerde Türkiye’yi bölmedi de, kendisini fesheden silahları teslim eden beklide şu an unsularının çoğunu dağıtan bir PKK mı bölecek?
Şimdi de, dışarıdan gazel okuyan, niyet okuyucu tuzu kurulara birkaç soru soralım;
- Siz bu 50 yılık çatışmalı süreçte hangi değerinizi kaybettiniz?
- Mesela kaç tane evladınızı toprağa verdiniz
• Kaç tane duvaklı gelini karalar bağlayarak baba evine geri gönderdiniz?
- Kaç tane oğlunuzu, kardeşinizi, babanızı veya akrabanızı fail meçhule kurban verdiniz?
• Ya tekbirlerle, dualarla ve halaylarla askere gönderdiğiniz ciğer parenizin terhisini beklerken bayrağa sarılı cansız bedenine sarıldınız mı?
Ateş düştüğü yeri yakar.
Art niyetli olanlar ancak bu kirli çatışmalı ortamda rant ve menfaat sağlama peşinde olmuşlar ve hala da bu umutla çırpınıyorlar.
Zira onların vatan, millet, birlik, beraberlik ve kardeşlik diye bir dertleri yok.
Onlar bu topraklara yabancılar
Gerçekten samimi olup eleştirenlere sesleniyorum.
Etrafımız kan kaynıyor. Türkiye’nin etrafını çepeçevre sarmış bir ABD - İsrail belası ve ciddi manada tehlikesi var. Artık kişisel çıkarı, rantı, menfaati, kirli politikayı, yersiz çekişmeleri bırakın görün bunları. Bu gün birlik, beraberlik ve kenetlenme günüdür. Etrafı ateş çemberi ile çevrilen Türkiye’nin düşmanlarına inat gelin Türkiye’nin geleceğini birlikte inşa edelim. Yarın geç olabilir bu yanlışı gelecek nesillerimize yapmayalım.
Diğer taraftan toplum çok yoruldu, hepimiz yorulduk.
Bu barış girişimine cesaretle sahip çıkalım. Barışa cesaret edebilmek, ancak korkuya teslim olmayan bir anlayışla mümkündür.
Korkularla şekillenmiş bir toplum, sürekli savunmada kalır. Oysaki bir arada yaşama iradesi, korkudan değil, değerlerden ve ilkelerden doğar.
Barışı yalnızca bir güvenlik politikası değil, aynı zamanda ahlaki ve entelektüel bir sorumluluk olarak görmek gerekir.
Türk-Kürt, et tırnak ötesi iki beden bir can olmuştur. Çünkü neredeyse Türk- Kürt evlilik birliği, nüfusun yarısını oluşturmaktadır. Bu realite karşısında toplum nasıl bölünür. Toplumun bölünmesi, parçalanması mümkün mü? Kim bunu başarabilir. Sonuç olarak, şaşkın ve azgın şahinlere bakmayalım, barış ve huzur ortamının kapısı aralamıştır. En kısa zamanda inşallah barış ve kardeşlik tesis edilecek ve yüzler gülecektir.
Selam ve dua ile
SEYİTHAN KAYA