Merhum Aliya İzzetbegoviç'in, “Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır” sözü aslında her şeyi çok net bir şekilde özetliyordu. Balkanların kalbinde bulunan Bosna'daki katliama, ağızlarını her açtıklarında bize demokrasi ve insan hakları dersi vermeye çalışan Avrupa başta olmak üzere tüm dünya sessiz kaldı.

Batı Trakya, Rumeli, Balkanlar bizim gönül coğrafyamızdır. Balkanlarda yüzlerce yıllık tarihimiz, en ücra köşelerine kadar ecdadımız tarafından inşa edilmiş eserlerimiz var. Öyle ki oralarda hep Evladı Fatihanlar yatıyor.
Merhum tarihçi Halil İnalcık hocamız ne güzel söylemiş:"Osmanlı özünde bir Balkan devletidir." Zira Osmanlı'nın büyüdüğü, bir çınar gibi serpildiği, dallarını ve ağaçlarını yaydığı anakara her zaman Balkanlar olmuştur. Balkanlar, Orta Anadolu'dan bile önce, Osmanlı'nın hakimiyetine girmiştir. Bununla beraber medeniyet transferi ve kültür akışı da Anadolu'dan Balkanlara taşınmıştır.
Yine Balkanlar'da pek çok soydaşımız iskân edilmiş, o bölge bir serhat olarak tasarlanmıştır. Bu bakımdan ortak sözlerimiz, adetlerimiz, kültürümüz kısacası Balkanlarda büyük bir tarihimiz, mazimiz var. Dahası bu ortaklık sadece bir geçmişin değil aynı zamanda güçlü bir istikbalin de nüvesidir.
Türkiye ve Balkanlar ayrılmaz bir bütündür
Osmanlı bakiyesi bu topraklarda günümüzde de soydaş ve akraba topluluklarımız yaşamaya devam ediyor. Her ne kadar farklı dillerden, kültürlerden, ırklardan olsak da hepimiz bu coğrafyanın kadim bir parçasıyız. Bu yüzden Türkiye ve Balkanlar ayrılmaz bir bütündür.
Bugün bizim için Türkiye'nin şehirleri ne ise Balkan ülkelerinin her bir şehri de öyledir. Türkiye ile Balkan halklarının gönülleri, kalpleri birdir. Aynı duyguyu yaşar, aynı mutluluğu paylaşır. Beraber güler, beraber ağlar. Hiç şüphesiz Millî Mücadele yıllarında dizelere dökülen ve sonsuza dek söylenecek İstiklal Marşı'mızın şairi Mehmet Akif Ersoy'un Balkan kökenli olması bunun en güzel örneğidir.