Osmanlı devletinin yükseliş döneminde devletler nasıl yıkılır, sorusunun cevabına tipik bir örnek olarak Sırp kırallığının parçalanması gösterilebilir. Burada temel özellik, güvenilemez adamlar ve sözde yerinden yönetimdir.
İslav ırkından olan Sırplar, Bizans arazisine saldıran Avarlara karşı imparatorluk tarafından yedinci asırda hududa yerleştirilmişler ve sonra da bir devlet kurmuşlardır. 1321-1331 tarihleri arasında Sırbistan, Miloton ailesine mensup İstefan Uroş’un idaresi altındadır. Bizans imparatoru II. Andronikos, kızını Sırp kıralı Miloten’e vererek akrabalık bağı tesis etmişti. Sırbistan’ın en parlak dönemi, İstefan Uroş’un oğlu (Miloton ve II. Andronikos’un torunu) İstefan Duşan dönemine rastlamaktadır.
BABASINI BOĞDURAN KIRAL
Babası Uroş’u hal edip boğdurarak kıral olan İstefan Duşan, Sırp hududunu, kuzeyde Tuna ve Sava’dan, güneyde İstrumca ve Pirlepe’ye, batıda Bosna’dan Rilo dağına ve Ustrumca’ya kadar genişletmişti. Bu haliyle Sırbistan, Balkanların sözü geçen, hatırı sayılır bir devleti olmuştu. Fakat bu güç, Duşan’ın ömrü ile sınırlı kaldı. Çünkü devlet millî bir şuura dayanmıyor ve sağlam temeller üzerine oturmuyordu.
Duşan’ın vefatından sonra, vaktiyle göz kamaştıran devleti birdenbire parçalanıverdi. Duşan kendisi imparator olunca oğlu Uroş’u Sırp kıralı yapmış ve elindeki diğer bölgeleri büyük parçalar halinde ban denilen beylere ve boyarlara vermişti. Kendisinin ölümüyle beraber bu banlar, boyarlar ve despotlar yer yer istiklâle kalkışmışlardı. Bizans’ta görülen taht ve taç kavgaları bu defa Sırpların başına gelmişti.
OTORİTE BOŞLUĞU
Uroş on dokuz yaşında, yaşça küçük, tabiatı yavaş olan zayıf iradeli bir şahsiyetti. Az önce zikrettiğimiz parçalanma sebebiyle bunun hükümdarlığı bütün Sırbistan’da tanınmamıştı. Kardeşi Simeon ile annesi haris Çariçe Helena bunun namına hüküm sürmek istiyorlardı. Hatta Simeon, genç kıral Uroş’u tanımayarak devlet idaresini bizzat ele almak istemiş ancak muvaffak olamamıştı. Bu durumdan istifade etmek isteyen banlar ve valiler kendi serbestilerini elde etmek için harekete geçtiler. Böylece Sırp devletinde dâhili tefrika meydan almış ve kıralın hüküm ve nüfuzu da kalmamıştı.
Sırp boyarlarından Vukaşin, kıral Uroş’u tanımayanlar arasında idi. Vukaşin derhal kırallığını ilan etmiş ve kardeşleri Goyko ile Uybyeşa da kendisiyle harekete geçmişlerdi. Bunlardan İvan Uybyeşa, biraderi Vukaşin’e tâbi olarak Serez ve Menlik taraflarında bulunuyor, kayın pederi de Drama’da valilik ediyordu.
Vardar nehrine kadar Güney Makedonya’da ise Bogdan adındaki Sırp beyinin idaresi altında bir valilik vardı.
Adriyatik sahilinde Pomarie Sırp kırallığı hüküm sürmekte idi. Kısaca, İstefan Duşan’ın güçlü Sırbistan devleti bölük pörçük prensliklerin elinde paramparça olmuştu. Tabii bu hal, Osmanlı fütuhatını kolaylaştıran bir amil olmuştu.
Osmanlılar Rodop taraflarından Drama ve Serez’den itibaren Sırplara ait güney kısımları vatan yapmak üzere harekete başlamışlardı.
Vukaşin’in 1371’de Osmanlılara karşı tertip ettiği Çirmen muharebesi, Sırpların mağlubiyeti ile neticelenmiş, Vukaşin’in kardeşleri Goyko ile Uybyeşa Meriç nehrinde boğulmuşlar ve Kıral Vukaşin de kaçarken yolda hizmetçisi tarafından öldürülmüştü. Böylece Sırpların doğu hududu yani Makedonya Türk fütuhatına karşı açık kalmıştı. Bunun üzerine Osmanlılar, İstroma ve Vardar nehirleri civarına ve Ohri havalisine ve daha içerilere ilk akınlarını yapmışlardı. Bu akınlar esnasında Makedonya ile Pizran kırallıkları kısa bir müddet için Osmanlı himayesinde varlıklarını muhafaza etmişlerdir.
BÖLÜK PÖRÇÜK KIRALLIKLAR
Vukaşin’in yerine geçmiş olan oğlu Marko Kıraliyeviç’in merkezi Pirlepe idi. Kesriye şehri de buna ait iken karısının hıyanetiyle 1380’de burayı Arnavutluk prensi İkinci Balşa ele geçirmiştir.
İstefan Duşan’ın oğlu Uroş’un elindeki Kuzey Sırp kırallığı henüz müstakil bir vaziyette idi. Fakat orada da dâhili idare iyi değildi. Morava ile Tuna’ya doğru Macar hududu yakınında Rodnik bölgesini Sırp prenslerinden Lazar Grebliyanoviç, bunun damadı prens Vuk Brankoviç de Morava, İybar ve Zeniça taraflarını elinde bulunduruyordu. Yerel yönetici olarak her ikisi de müstakil hareket ediyorlardı.
Kıral Uroş 1367’de evlat bırakmadan ölünce yerine Lazar Grebliyanoviç getirilmiş, fakat kıral adını almayarak despot ve prens unvanını tercih etmişti. Lazar daha evvel Uroş’un sarayında bulunmuştu.
Marko Kıraliyeviç, Lazar Grebliyanoviç’in kırallığını tanımadığı gibi damadı Vuk Brankoviç de kayın pederinin kırallığını tanımadı. Buna rağmen Lazar Grebliyanoviç, Bosna kıralı Tvartko’nun yardımı sayesinde bir kırallık vücuda getirebilmişti. Lazar karşısında kırallıkta tutunamayacaklarını anlamış olan Vukaşin’in oğulları Osmanlı hükümdarının yanına kaçmış ve bunlar daha sonra Osmanlı ordusuyla beraber Kosova muharebesine gelmişlerdi.
Lazar’ın merkezi Priştina idi. Lazar Sırbistan’da nüfuzunu bir miktar artırmıştı ancak hemhudud olduğu Osmanlı’ya karşı mukavemet edecek durumda değildi. Türk hâkimiyetini tanımağa, vergi ve asker vermeğe mecbur oldu. Hatta Niş’in 1386’da ikinci defa alınması sırasında Osmanlılara vermekte olduğu vergi ve asker miktarını artırmış, 1387’de yapılan Karaman seferinde Osmanlı ordusunda Sırp askeri bulunmuştu. (Gelecek hafta, Yıldırım Bayezid ve Sırbistan)