İNSANIN DOĞRU DÜŞÜNMESİNİN ÖNÜNDEKİ İÇ VE DIŞ ENGELLER
MAKALE
Paylaş
28.09.2025 11:50
1.382 okunma
Av. Necati Kırış

GİRİŞ

İnsanı, diğer canlılardan ayıran en büyük özellik akıl ve düşünce sahibi olmasıdır. İnsan, akıl sayesinde olayları düşünür, anlamaya çalışır ve tehlikelere karşı tedbirler alır. Maddi ve manevi baskılardan uzak, bağımsız düşünebilen hür akıl, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırır. İnsanın düşünmesi demek; bilip öğrendiklerini, kendi içinde tartışması, sorgulaması, değerlendirmesi ve bir sonuca varması demektir. Bu nedenle o, kendisine ulaşan bir bilgiyi hemen kabul etmez. Bu bilgileri akıl, mantık ve vicdan ölçülerine göre değerlendirir, sonra kabul veya reddeder. İşte insanın, tercihini kabul veya ret yönünde kullanmasından dolayı sorumlu olmasının nedeni, akıl ve düşünce sahibi olmasıdır. İnsanda, onu iyiliğe yönelten akıl ve vicdan olduğu gibi, kötülüğe sevk eden nefsi duygular da vardır. İnsan, içten gelecek bu duygulara kapılmadan aklı ve vicdanı ile karar vererek doğruyu bulabilir.

Arapça bir kelime olan akılinsanı zararlı şeylerden alıkoymak ve bilmek, anlamak, bilinçli olmak anlamlarına gelmektedir. “Varlığın hakikatini idrak eden bir cevher; kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç” demektir. Bu çerçevede akıl, insanın her çeşit faaliyetinde doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayıran bir güç olarak dini, ahlaki, siyasi ve estetik değerleri belirlemede önemli bir işlev görmektedir.[1] Bu nedenle Kuran, insanların düşünüp taşındıktan sonra¸ akıllarını kullanarak inanmalarını istemekte, "De ki: Hak¸ Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin¸ dileyen inkâr etsin."[2] buyurarak insanın, davranışlarında hür ve iradi bir varlık olduğunu, dolayısıyla sorumluğun kendisine ait olduğunu vurgulamaktadır. Kuran’da, aklını kullanmayarak kötü davranışta bulunanlar kınanmakta, onların dünyada aklını kullanmadıkları için yaptıkları kötülükler yüzünden ahrette şöyle diyecekleri belirtilmektedir: "Şayet kulak vermiş ve aklımızı kullanmış olsaydık¸ (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık."[3] Kuran’da, insanın aklını kullanmasıyla ilgili 200’den fazla ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

"Aklınızı kullanasınız diye Allah ayetlerini işte böylece açıklıyor."[4] "And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız "[5] "Size hayatı da ölümü de veren O'dur. Geceyi gündüze değiştiren de O'dur. Artık aklınızı kullanmayacak mısınız?"[6] "Andolsun¸ göklerin ve yerin yaratılışında¸ gece ile gündüzün birbirini izlemesinde¸ insanların yararı için gemilerin denizlerde akıp gitmesinde¸ Allah'ın gökten indirdiği şeyde¸ rüzgârın yönlendirilmesinde¸ bulutların yer ile gök arasında tutulmasında aklını kullanan bir topluluk için ayetler (işaretler) vardır."[7] “O (Allah), aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır[8]

Kısaca, insan akıl ve düşünce sahibi bir varlıktır. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etmesi akıl sayesinde mümkündür. Mâtürîdî, diğer bilgi kaynaklarını kontrol etme niteliği dolayısıyla, aklı bilgi nazariyesinin merkezine yerleştirmiştir. Ancak akıl, âlemin bir cüz’ü olduğundan idrak gücü sınırlıdır, her şeyi bilemez.[9] İnsan, kendi nefsinin ve duygularının esiri olmadığı, dışarıdan gelebilecek baskı, tehdit, şartlandırma gibi aşırı etkilerden uzak olduğu, aklının sağlıklı bir biçimde çalıştığı durumlarda ondan kötülükleri tercih etmesi beklenmez. İnsana sürekli kötülük yaptırabilmek için, onun aklını ve düşünebilme yeteneğini devre dışı bırakmak ya da işlevsiz hale getirmek gerekir. Aklı devre dışı bırakmak ya da işlevsiz kılmak, insanı insanlığından çıkarmak demektir. Bu nedenle İslâm hukukunda ‘zarurat-ı hamse’ diye de bilinen ve korunması zorunlu evrensel nitelikli beş temel unsurdan biri de aklın korunmasıdır.[10] İnsanı, insanlığından çıkaracak tehlikeli girişimlere karşı korunabilmek için, insan aklının önündeki engellerin neler olduğunun iyi bilinmesi gerekmektedir. İnsan aklının önünde, onu işlevsiz kılacak şekilde engellerin bulunduğu bir ortamda, insanca yaşama imkânı bulunmadığı gibi, insanın en önemli etkinlikleri olan bilim, düşünce ve sanat alanlarında gelişmelerin olması da mümkün değildir. İnsanın, aklını kullanmasının ve doğru düşünmesinin önündeki engelleri şöyle sıralayabiliriz:

I. İNSANIN DOĞRU DÜŞÜNMESİNİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

İnsanın, aklını kullanması ve doğru düşünmesinin önündeki engeller, aslında onun dünya ve ahret mutluluğunun önündeki engellerdir. Çünkü insan, iyiliklerin ve kötülüklerin birlikte bulunduğu karmaşık bir toplumsal yapının içinde, kendisini dünyada ve ahrette mutlu kılacak iyi davranışları, sağlıklı çalışan aklı ve düşüncesi sayesinde seçer ve tercih eder. İnsan aklı ve düşüncesinin, kendisinden beklenen asli işlevini yerine getirebilmesi, sağlıklı düşünebilme şartları ve ortamına bağlıdır. Ancak sosyal hayatın her döneminde insan aklı ve düşüncesinin doğru çalışmasına engel olan, onu devre dışı bırakan durum ve şartların varlığı bilinmektedir. Aklı devre dışı bırakan bu engellerin oluşmasında dış etkenlerin olduğu kadar insanların nefis yapılarında mevcut iç etkenlerin de rolü vardır. Çağımızda, insanların aklını devre dışı bırakan ve düşünmeksizin hareket etmelerini sağlayan faktörler olarak; içten nefsi duyguların etkisi, dıştan baskı, tazyik, zorbalık, tahakküm, beyin kontrolü, şartlandırma, etnik, dinsel ve mezhepsel taassup, insanların kalbine kin ve nefret tohumları ekme gibi durumlar, şartlar ve yöntemler zikredilebilir. Bunları ana başlıklar halinde şöyle açıklayabiliriz:

A. İNSAN AKLI VE İRADESİNE KENDİ NEFSİNDEN GELEN İÇ ENGELLER

Nefis kelimesi, Kuran’da ruh anlamında[11] kullanıldığı gibi zat ve öz varlık manasında da kullanılmıştır.[12] Kısaca nefis kelimesi; insanın kendisi, özü, içindeki manevi gücü, becerileri, heves ve ihtiyaçları, istekleri anlamındadır. Ayrıca kalp, can, hayat, kan, benlik, ruh ve zat manalarına da gelir. İnsan nefisle beden birlikteliğinden oluşan bir varlıktır; bedene can veren nefistir/ruhtur. Nefis insanı kötülüğe sürükleyen bir özelliğe sahip olduğundan “Allah’ım, bir an bile beni nefsimle baş başa bırakma” diye dua edilir. İnsan varlığında böyle bir özelliğin bulunması; onun sorumlu bir varlık olması, iyi ve kötü duygular arasında gerilim halinde ve sınav ortamında bulunması gibi hikmetlere dayanmaktadır. Kuran’da, nefsi eğlenceye düşkün kişilerden yani aklıyla değil zevkiyle hareket edenlerden bahsedilmiş[13] ve ‘nefislerinizi temize çıkarmayın’ buyrulmuştur[14]

Yeryüzünde yapılan kötülüklerin birçoğu nefsin kurduğu tuzaklar nedeniyle gerçekleşir. İnsanların, nefislerinin heva ve heveslerini birer ilah olarak görerek haksızlık ve kötülük yapmaları nefsin bu özelliğinden kaynaklanır. “Hevâsını (nefsi arzularını) tanrı edinen kimseyi görmedin mi[15] ayetinde bu husus ifade edilmiştir. Bu bilgilerden anlaşılmaktadır ki, insanın varlık yapısında, bir yanda insanı kötülük yapmaya yönlendirecek nefsi duygular/heva ve hevesler bulunurken, diğer yanda onu yanlış yapmaktan alıkoyacak akıl, düşünce, vicdan ve yol gösterici olarak gönderilen vahiy vardır. Burada aklı, düşünceyi ve vicdanı tamamen etkisi altına alabilen nefisten söz edilmekte, bundan korunmak için nefsi ve onun heva ve hevesini daima aklın ve vahyin denetimi altında tutmak (nefis terbiyesi) gerektiği belirtilmektedir.

B. İNSAN AKLI VE İRADESİNE DIŞARIDAN KONULAN ENGELLER

1. İnsan Aklı ve İradesini Etkileyen Bir Faktör Olarak Terörizm

a) Gilbert'e göre terörizm bir amacın aracıdır, bizzat amacın kendisi değildir.[16] Tarihte iki diktatörün terör tanımı oldukça dikkat çekicidir: Lenin, “Terörün amacı, insanlara dehşet salmak ve onları arzulanan bir davranış biçimine yöneltmektir” derken, Hitler ise, "Akla karşı terör ve zordan daha kolay zafer kazanan ikinci bir şey yoktur." diyerek insan aklıyla terör arasında çok önemli bir bağ kurar.[17]

Terörün muhatabı genellikle suçsuz-günahsız, masum insanlar olmaktadır. Akıllı bir varlık olan insanın, terör yoluyla ve canavarca bir duyguyla suçsuz ve masum insanlara yönelik cinayetler işleyebilmesi için, onda var olan akıl, düşünce ve vicdan yapısının bozulması, tahrip edilmesi ya da devre dışı bırakılması gerekir. Aksi halde aklı başında, düşünen ve vicdanlı insanların bu işi yapmaları mümkün değildir. Bir terör örgütü oluşturabilmek için, mensuplarını kin ve nefret duygusuyla esir alıp şartlandırmak ve robotlaştırmak, böylece onların düşünmelerine ve aklını kullanmalarına engel olmak gerekir. Bu, aklın, düşüncenin ve vicdanın devre dışı bırakılmasıdır. Dünyada küresel emperyalist güçler veya istihbarat örgütleri, özel olarak seçtikleri elemanları beyin yıkama ve beyin kontrolü yöntemleriyle, hedef olarak belirledikleri devlet ya da toplumu, onların beyinlerinde düşman haline getirirler. Teröristlerin kalpleri, bu düşmanlık duygusuyla doldurulduğu için artık onların akılları ve vicdanları işlevini tamamen yitirir ve bu yüzden hayvanlardan daha aşağı bir konuma düşerler. Bu büyük kin ve nefret ateşi kalbe yerleştikten sonra robotlaşan teröristleri yönlendirmek artık çok daha kolay hale gelir.

b) Yanılmaz ‘imam/lider’ anlayışını ve rüya gibi sübjektif bir bilgi kaynağını benimseyen, evliya menkıbeleri sayesinde insan aklını devre dışı bırakan bir terör örgütü olarak FETÖ, insanüstü bir niteliğe sahip olduğuna inanılan bir öndere kayıtsız-şartsız/sorgusuz itaate dayanan; planlı ve organize suç mekanizmasına dönüşmüş bir kült (tapınmayı esas alan, militan) yapılanmadır. Daha önceden kendisini bir eğitim faaliyeti ve hayır hareketi (cemaat) olarak gösteren bu örgüt, 15 Temmuz 2016’da bir anda eline silah almış terör örgütüne dönüşmüştür. Aslında çok yönlü ele alınması gereken bu örgütün, konumuz açısından can alıcı özelliğini kısaca belirtmekte yarar bulunmaktadır. Bunların temel özelliği; birinci olarak, başlarında bulunan önderin, insanüstü; eleştirilemez, sorgulanamaz (masum) niteliklere sahip olduğuna inanılması, ikinci olarak rüya, ilham ve keşfin kesin bilgi kaynağı olarak kabul edilmesi, hatta bu yollardan biriyle elde edildiği söylenen bilgilere ayet gibi inanılmasıdır. Bu iki yanlış, bütün kötülüklere açılan kapılardır. Din adına yapılan bütün kötülükler, bu iki temel yanlıştan kaynaklanmaktadır. Çünkü bu ve benzer gruplara bağlı kişiler, önder ya da liderinden aldıkları emirleri, İslam’a uygun olup olmadığına bakmadan ya da hukuka uygunluğunu sorgulamadan kabul eder ve bilinçsizce yerine getirirler. Çünkü başında kendisini mehdi (kurtarıcı) gibi gören, sorgulanmaz, insanüstü niteliklere sahip olduğuna ve Tanrı ile irtibat kurduğuna inanılan bir sözde önder vardır. Bu örgüt, insanüstü bir önder anlayışı ve aklı devre dışı bırakan ‘rüya’ gibi sübjektif bilgiye dayalı çarpık bilgi teorisi sayesinde insanları kandırmış, ülkemizin güvenliğini ciddi olarak tehdit etmiş, toplumsal yapıda derin yaralar açmıştır. Diğer terör örgütlerinde, kişiler kin ve nefret duygusuyla esir alınıp şartlandırma/robotlaştırma, beyin yıkama ve beyin kontrolü yöntemleriyle yönlendirilirken, Fetö örgütünde, nice düşmanca amaçların gizlendiği esrarengiz bir paketin üzerine din etiketi yapıştırılarak insanlar, grup taassubuyla her türlü suçu işleme konusunda motive edilmişlerdir.  

c) İnsan aklını ve iradesini etkileyen bir faktör olarak Selefi/Harici politik bir anlayışa sahip olan örgütlerden biri de yine din etiketi kullanan DEAŞ/IŞİT olmuştur. Allah’ın insana bahşettiği akıl ve düşünce nimetini vahyin karşısına koyarak reddeden bu anlayış, kendilerinden olmayan diğer Müslümanları ötekileştirerek mezhep çatışmalarına zemin hazırlamış olması itibariyle uluslararası güçlerin siyasi çıkarlarına hizmet etmeye müsait hale gelmiştir. Temel İslami kavramları çarpıtarak kendilerine benzemeyenleri sapkınlık ve dinden çıkmakla suçlamış, ayet ve hadisleri bağlamından kopararak ideolojik sloganlara dönüştürmüştür. Cihat, biat, hicret ve tağut gibi dini kavramları çarpıtmış ve din adına masum insanları bile hiç acımadan katletmekten çekinmemiştir. Dini görünümlü ama dinin temel ilkelerinden tamamen uzak olan bu terör örgütü, kişileri sapkın din anlayışıyla şartlandırarak insan aklı ve düşüncesini bütünüyle devre dışı bıraktığından aklın ve düşüncenin önündeki en büyük engellerden birisi olmuş, din etiketi kullanarak kendisine meşruiyet kazandırmaya çalışmıştır. Böylece bu örgüt birçok insanın heba olmasına neden olduğu gibi, İslam’ın dünya kamuoyundaki itibarına önemli ölçüde zarar vermiştir.

2. İnsan Aklı ve İradesini Etkileyen Faktör Olarak Etnik, Siyasi ve Mezhepsel Taassup

Sözlükte yakalamak, kuşatmak, sarmak, bağlamak anlamındaki a-s-b (usûb) kökünden türeyen ve kendi soyuna yardım etmek, körü körüne bağlanmak manasına gelen taassup, genelde asabiyetle eş anlamlı olarak kabul edilir.[18] Batı dillerinde fanatizm, Türkçede bağnazlık kelimesiyle karşılanan taassup; din, mezhep, düşünce, siyaset, etnik gibi birçok alanda katı bir tutumu, farklı görüşleri aşağılayıp yok etme eğilimini, farklılıklara karşı koyu/keskin bir hoşgörüsüzlüğü ifade eden bir terim haline gelmiştir. Kur’an’da taassuba işaret eden ifadeler birçok ayette yer almakta, insanlar düşünerek ve bilerek inanmaya çağrılmaktadır. Bir ayette, Allah’ın bildirdiği gerçeklere uymaları istendiğinde, atalarının tuttuğu yolda yürüyeceklerini söyleyen müşrikler, atalarının akla uygun davranıp davranmadığı, tuttukları yolun doğru olup olmadığı üzerinde düşünmeye davet edilmekte, bilinçsizce atalarının yolunu izleyenler, çobanın sesine göre hareket eden bir sürüye benzetilerek, “Onlar sağır, dilsiz ve kördür, çünkü akıllarını kullanmazlar” şeklinde eleştirilmektedir.[19] Bu ayetten de anlaşılacağı üzere taassup, hangi alanda olursa olsun; yani ister etnik ve siyasi, isterse ideolojik ve mezhepsel olsun insanı hakikat açısından kör ve sağır etmektedir.

Günümüzde toplumsal hayatta taassuptan en çok zarar gördüğümüz alanlarından birisi de siyaset alanıdır. Siyasi taassup, parti mensuplarını öyle kör ve sağır etmektedir ki,  kendi partilerinin yaptığı yanlışları göremeyecek kadar akıl ve idrakten yoksun kılmaktadır. İktidar ya da muhalefet partileri, bir konuda iç eleştiri yapan kendi mensuplarını bile derhal ihraç edebilmektedirler. Anayasamıza göre demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak ifade edilen siyasi partilerde, siyasi taassup nedeniyle aklın ve mantığı gereği olan objektif değerlendirme yapılamayacak ölçüde akıl ve düşünceden yoksunluk hüküm sürmektedir. Siyaset alanında da sadece baştaki tek kişinin ya da sayısı çok sınırlı bir yönetici ekibin dedikleri olmakta, böylece konusunda uzman yüzlerce insanın aklı ve düşüncesi devre dışı kalmaktadır. Böyle bir ortam ve yapıda, fikri gelişmelerin olması ve büyük atılımların gerçekleşmesi mümkün değildir. Kısaca bir inancı ya da düşünceyi körü körüne kabul edip başkasına dayatma ve başkalarının inanç ve düşüncelerini aşağılayıp baskı yoluyla yok etmeye çalışma gibi anlamlar içeren taassup, dini, fikri, siyasi, etnik her konuda insan aklı ve düşüncesini devre dışı bırakan bir etki meydana getirmektedir.

Sonuç olarak; insan akıl ve düşünce sahibi bir varlıktır. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etmesi akıl sayesinde mümkündür. İnsan toplumlarının medeniyet inşa etmeleri, her türlü bilimsel, sanatsal, kültürel, fikri ve ekonomik gelişme göstermeleri ancak akıl, düşünce ve fikirle mümkündür. İnsanın temel haklarının ve onurunun korunması konusunda en temel şart da, onu insan yapan akıl ve düşüncesinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır.

 

KAYNAKLAR

 

1. Türkiye ve Terörizm Raporu, Türkiye Barolar Birliği, TBB Yayınları: 107, Haziran 2006, Ankara.

2. Mehmet Zeki AYDIN, İnsan Düşünen Bir Varlıktır, Somuncu Baba Dergisi, Malatya 2010, S.115, s. 26-29.

3. Takiyettin Mengüşoğlu, İnsan Felsefesi, Doğu Batı Yayınları, 2017.

4. Hasan Bulut, Tasavvufî Bir Bakış Açısıyla Nefis, Mesned İlahiyat Araşt. Dergisi, Sayı:11, Bahar 2020.

5. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1988-2016.

6. DEAŞ-Dehşete Dayalı Bir Din İstismarı Raporu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 1472, 2018.

 


[1] Süleyman Hayri BOLAY, AKIL, TDV İ. Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/akil#1 (26.09.2025).

[2] Kehf Suresi, ayet: 20.

[3] Mülk Suresi, ayet: 10.

[4] Bakara Suresi, ayet: 242.

[5] Enbiya Suresi, ayet: 10.

[6] Mü’minun Suresi, ayet: 80.

[7] Bakara Suresi¸ ayet: 164.

[8] Yunus suresi, ayet: 100.

[9] Mâtürîdî, Kitâbu’t-Tevhîd Tercümesi, Çev.: Bekir Topaloğlu, Ankara: TDV Yayınları, 2002, s. 4.

[10] İslâm Hukukunda korunması zorunlu evrensel nitelikli beş temel unsur şunlardır: 1) İnsan aklının korunması, 2) Yaşama hakkının (canın) korunması, 3) Neslin korunması, 4) Fıtrî bir olgu olarak Dinin Korunması, 5) Malın Korunması. (El-Cüveynî, Burhan, 1400, s. 923-964). Zarurat düzeyindeki külli/genel ilkelerin yazılı hale getirilmesinde, Gazali’nin hocası olan El-Cüveynî’nin, İslam hukukunun temel amaç ve ilkelerini beş madde halinde sınıflamaya tabi tutmak suretiyle öncülük yaptığı söylenebilir.

[11] El-Enam Suresi, ayet: 93.

[12] Al-i İmran Suresi, ayet: 28, 30.

[13] El-Bakara Suresi, ayet: 13, 142.

[14] En-Necm Suresi, ayet: 32.

[15] Casiye Suresi, ayet: 23.

[16] Türkiye ve Terörizm Raporu, Türkiye Barolar Birliği, TBB Yayınları: 107, 2006, Ankara.

[17] Doğu ERGİL, Uluslararası Terörizm, Ankara Ünv. SBF Dergisi, Cilt:47, Sayı: 03, 1992, s. 139-143.

[18] Mustafa ÇAĞRICI, TAASSUP, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/taassup (27.09.2025).

[19] Bakara Suresi, ayet: 170-171.

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya