Bayram, O Bayram Ola!
Kutlu Ramazan; rahmetiyle, mağfiretiyle, kurtuluş müjdesiyle geldi bir aydır misafirimiz oldu. Evlerimize ve yurtlarımıza huzur, sevinç, bereket getirdi. Biz ondan razı olduk, inşallah o da bizden razı olmuştur.
ANALİZ
Paylaş
08.04.2024 17:42
1 yorum
521 okunma

Kutlu Ramazan; rahmetiyle, mağfiretiyle, kurtuluş müjdesiyle geldi bir aydır misafirimiz oldu. Evlerimize ve yurtlarımıza huzur, sevinç, bereket getirdi. Biz ondan razı olduk, inşallah o da bizden razı olmuştur.

İçinde eşsiz güzellikleri barındıran Rahmet ayı Ramazan nisan yağmurları gibi sağanak sağanak rahmetini bıraktı üzerimize. Zihin, kalp, gönül ve ruh dünyamızı kötülük namına saran bütün kirlerden arındıran, tezkiye eden, ölü ve pörsümüş insanlığımıza can veren hayat suyu oldu. Bir ay boyu yirmi dört saat Rabbiyle, insanlarla ve varlık âlemiyle ibadet boyutunda kurulan ilişki, Müslüman kimliğimizi, mümin şahsiyetimizi inşa eden bir tesir bıraktı hayatımıza.

Ramazan ayı sonunda konu Bayram olunca, rahmetli Alvarlı hocanın o muhteşem şiiri hatıra gelir. Başlığı, metnin içeriğini özetleyen müthiş bir yakarış, dua ve umut dolu, hedef veriyor. “O” bayram ideali, “gerçek” ile anlam kazanabilir. Eşsiz güzellikleri, rahmeti ve bereketiyle dünyada ve ahirette kurtuluşun imkânlarını sunan ve yaşatan Ramazan ayının sonunda bütün Müslümanların “gerçek bayram” sevincini, mutluluğunu yaşaması kadar doğal ve tabii olan ne olabilir?

Ancak uzun zamandır Müslümanlar ağız tadıyla bir bayram sevincini yaşayamaz halde.  İslam dünyası merkezini ve kendi medeniyet dinamiklerini kaybedeli fiilen ve zihnen işgal edilmiş sömürge ülkesi konumunda, acı ve ıstırap içinde perişan vaziyette.  Doğu Türkistan’da, Afrika’da, Myanmar’da, Filistin‘de ve dünyanın diğer bölgelerinde Müslümanların hatta insanlığın yaşadığı vicdanları sızlatan bu acıklı manzara karşısında Müslümanlar buruk bir bayram sevinci yaşıyor.

Diğer yandan hazırlıksız yakalandığımız modern çağın ekonomi, bilim, sanayi, teknoloji, bilhassa dijital sektörün her alanda oluşturduğu gücün etkisi ve algı operasyonları ile Batıdan esen materyalist, kapitalist, seküler, popüler kültürlerin estirdiği rüzgârının toplum üzerinde olumsuz etkisini hissetmemek, görmezden gelmek mümkün değildir.

Zira içinde yaşadığımız postmodern dijital çağ, sosyal ve görsel medya iletişim imkânları ile toplumu dünyevileşme istikametinde hızlı bir değişim ve dönüşüme zorlamaktadır. Bu ise bilhassa artan refahla birlikte maddi olana rağbetin arttığı, kök değerlerin öneminin ise hayatın içinde hissedilir derecede tesirinin azaldığı, mutluluğu hazların tatmini olarak anlayan konformist, seküler bir zihniyetin oluştuğu görülmektedir. Bu iki durum bayramların tadını kaçıran, daha da ötesi en hayati sorun olarak önümüzde duran konudur.     

Diğer yandan İslam Ümmetinin devasa daha hayati sorunları varken, kendi içinde incir çekirdeğini doldurmayan meseleler üzerinden anlamsız ve manasız din tartışmaları ile meşgul olmaları, hatta bu tartışmaların Ramazan ayında daha da arttığının görülmesi başka bir sorundur.

Tarihin tekerrürden ibaret olduğu yerleşik bir kanaat olarak söylenir, ders almak yerine! ‘Cihan İmparatorluğu Osmanlı Devletinin 17. Yüzyılda ilk defa üç cephede kayıplar verdiği bir sırada İstanbul’da iki büyük vaiz (âlim) din tartışmaları üzerinden toplumu nasıl karşı karşıya getirmişti. Bu vaizlerden Biri Ayasofya kürsüsünde Kadızade Mehmet Efendi, diğeri ise Sultanahmet kürsüsünde Abdülmecit Sivasi Efendi. Bu iki zat her Cuma cami kürsüsünden birbirine saldırır. Zamanla her ikisinin de müfrit taraftarları oluşur. Nihayet 1651 yılında bir Cuma namazı sonrası iki taraf birbirine girer ve pek çok insan hayatını kaybeder. 

Peki, neydi bu iki vaizi karşı karşıya getiren iki cemaati birbirine kırdıran mesele. Kâtip Çelebi Mizan’ül Hak fi İhtiyari’l Ehak adlı eserinde bu iki vaizin iki cemaati birbirine düşüren konuları şöyle sıralar. Kabir azabı var mı, yok mu? Kabir ziyareti caiz mi, değil mi? Şefaat hak mı, değil mi? Namazdan sonra musafaha caiz mi, değil mi? Hz Peygamberin anne ve babası cennetlik mi, değil mi? Kandil kutlamak, mevlid okumak veya okutmak caiz mi, değil mi? Tütün veya kahve içmek, helal mi, haram mı? Hz. Hızır Hayatta mı, değil mi? Sema ve devran, zikir ve musiki caiz mi, değil mi? Matematik ve felsefe gibi ilimleri tahsil etmek dinen sakıncalı mı, değil mi?

Aradan üç asır geçtiği halde aynı tartışmalar sadece ülkemizde değil, İslam dünyasının tamamında hala devam ediyor. O gün büyük cihan imparatorluğu Osmanlı üç cephede kan kaybederken, Batı dünyası bilgi ve sanayi devrimlerine hazırlanırken bunları tartışmak nasıl anlamsız, beyhude ise İslam başkentlerine ateşlerin düştüğü bu günlerde de yapılan din tartışmaları da o kadar abes o kadar beyhudedir.

Bu gün sıcak çatışma alanlarının neredeyse tamamı İslam dünyasında olduğu halde ümmeti ateş dolu çukurların kenarına getiren benzeri din tartışmaları hala devam ediyor. Dinin en temel asılları (sabiteleri) sürekli tartışılıyor. Hem de müsamahasız, çatışmacı, tedhişçi bir dille. Dinin en teferruat meseleleri üzerinden hala derin ayrışmalar yaşanıyor’. (Mehmet görmez. Gençliğin Anlam Arayışı s.85,86)

Toplumun ruh dünyasında bütün bu olumsuzlukların yarattığı erozyona karşı Ramazan ayının onarıcı ve diriltici özelliği, kendi iradesiyle değişimi arzulayan, isteyen inkılapçı bir anlayış çerçevesinde anlamlandırılmalıdır. Zira toplum kendini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez, kendi hallerine bırakır.

İşte bu ay insanoğlunun yeniden fabrika ayarlarına, fıtrat çizgisine dönmesini, istikametini bulmasına imkân sağlayan kapasitesiyle müspet değişimine ve hidayetine vesile olarak gelen kutlu zaman dilimidir. Bu açıdan bakarak; hayatımızı İslam’ın değerleri ile inşa edebilme başarımızı kritiğe tabi tutarak, Ramazan ayını sadece günahlardan arınmanın bir imkânı olarak görmenin. duygusal boyutta tatminin ötesinde bir de böyle okumalıdır.

Bu anlayış sadece dindarlığımızı geliştirmek hedefinin ötesinde bir sorumluluğu da gerektirir. O da toplum olarak insanlık dünyasında onurlu yerini almayı sağlayan kendi medeniyetini inşa sorumluluğudur. Milletlerin varlık ve bekası, istiklal ve istikbali medeniyet ideali ile sağlanır. İslam dünyasının ve insanlığın özlediği hak, adalet, özgürlük gibi insani değerler, bünyesinde merhamet, ilim, akıl, hikmeti barındıran İslam’ın medeniyet değerlerinde vardır. Bize düşen, çağı doğru okuyarak, insanoğlunun bütün birikimlerinden yararlanarak, kendi medeniyet tasavvurumuzu zamanın ruhuna uygun olarak yeniden inşa etmektir. Bu bir hayal değildir. İman varsa imkân da vardır. Ramazan ayı ve Bayramın ruhunda bunların kardeşlik, sevgi, saygı, dayanışma, yardımlaşma gibi ipuçlarını bulabiliriz. Yeter ki, azim yüklü bir imanla, yürütülen mücadele sözlü ve fiili dualar samimiyet ve ihlasla yerini bulsun.  İşte o zaman Bayram, o bayram ola!

Bu vesile ile Başta Filistinli ve Türkistanlı kardeşlerimiz olmak üzere, tüm mazlum Müslüman milletlerin uyanış, diriliş, kurtuluş iradesi ve gücü kazanması, Rabbimden yardımını esirgememesi duası ve dileği ile Ülkemiz ve İslam âleminin Ramazan Bayramın tebrik eder, Hayırlı Bayramlar dilerim.

Hayrullah BAŞER
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Başkanı

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Toplam 1 yorum yapıldı
Çok Doğru
Yol budur. Başka yol yok
Yorum Ekleyen: Muatafa Yıldız     13.06.2024 12:10:24

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya