İnsan hayatı düz bir çizgide ilerlemiyor. Yaratılışı gereği aklı, iradesi, bilgisi, inancı kadar duyguları ve hisleriyle de yaşıyor. Akıl ve iradesiyle hayatına yön verdiği gibi kalp ve gönül dünyası da var. Nefis de taşıyor, olumsuz duyguları çevre ve dış dünya ile ilişkilerden etkilenerek şeytana da uyabiliyor. Hayatı etkileyen varlık, yokluk, zorluk, sıkıntı gibi inişli çıkışlı gelgitler var. Çağımız seküler hayatın hız, haz ve ayartıları ile kuşatılmış durumda. Teknolojinin getirdiği imkân ve kolaylıklara rağmen insanlar alabildiğine bir koşuşturmacanın içinde, toplum ruhen ve bedenen yorgun.
İnsanın dinginliğe, ruhunu, zihnini ve bedenini dinlendirmeye, bu hayhuy içinde biraz da kendine gelmeye ihtiyacı var. Rabbimizin rahmeti ve nimeti olarak, Müslümanın hayatını düzenli kullanmasına yönelik zaman planlaması, ne mükemmel. Gün, ay, yıl içinde bazı zamanlar öyle düzenlenmiş ki, günde beş vakit namaz, haftalık Cuma, yıllık Ramazan ve Hac ayları, mübarek geceler ve bayramlar. İnsanın bedenen ve ruhen kendini yenilediği, dirildiği, enerji topladığı, arındığı, kendine geldiği, dinginleştiği bütün ihtiyaç ve sıkıntılarını paylaştığı, Rabbine sığındığı huzur bulduğu zamanlar.
Mübarek Ramazan, insanı Oruçla dinginleştirdi, Kur’an tilavetleri ve teravihlerle gönüller çağlayanlar misali coştu, İnfaklar, ikramlar, yardımlaşma ve vakıf ruhu toplumu kaynaştırdı. İnsan, çevresinin, Rabbinin ve bizzat kendisinin farkına, yeniden idrakine vardı. Rabbiyle olan kulluk ahdini yeniledi. Allah’ın Rahmeti ve mağfireti sayesinde Ruhunu temizledi, Ruh İnkılâbını gerçekleştirdi. Ramazan aynı zamanda kurtuluştu. Hayatını esir alan, dünyasını cehenneme çeviren bütün prangalardan kurtulmanın, gerçek özgürlüğüne kavuşmanın, sadece Allah’a kul olmanın mutluluğunu, sevincini yaşadı bayrama kavuşarak.
Çünkü bayramların toplumsal hayatımızda ayrı bir yeri vardır. Aile içinde en küçükten yaşlısına kadar, her bir bireyin bayram sevincini paylaştığı ritüeller, kültür ve gelenekler, değerler manzumesi aileden başlayarak toplumun bütün kesimlerini birbirine bağlayan sağlam yapı taşları gibidir. Küçüklerin, büyüklerin ellerini öperek hayır dualarını alması, büyüklerin, küçüklere harçlık vererek onları sevindirmesi, ev ziyaretleri, birlikte yemek ve ikramlar, dargınların bayramı vesile ederek barışması gibi güzellikler, toplumsal olarak aşınan değerlerimizin onarıldığı, nesilden nesile kültür değerlerimizin aktarıldığı zamanlardır.
Ne yazık ki, bir tarafta modernizm ile birlikte gelişen sanayi ve teknoloji, iletişim çağı, küresel köy haline gelen dünyanın ürettiği popüler kültürler karşısında yerel ve milli kültür değerlerimiz aşınmaya uğradı. Diğer yandan ideolojik, etnik, siyasi ve dini farklılıklar üzerinden toplum tehlikeli bir kutuplaşmaya doğru sürüklenirken, Milletin varlık ve bekasının manevi harcı olan milli birlik ve beraberlik duygusu, sevgi ve kardeşlik bağları zayıflamaktadır. İşte bu sosyal ve kültürel çözülmeye karşı, manevi dokuyu koruyan bir özelliğe sahiptir bayramlar. Bayramlar mutluluk, huzur, sevinç ve neşedir. Bunları toplum olarak paylaşmaktır.
Ancak savaşlar, saldırılar, iç çatışmalar, yokluk, fakirlik ve sömürge altında yaşayan İslâm Coğrafyasındaki Müslümanların hali ve ülkemizde de artan ekonomik ve sosyal sorunlarla baş edemeyen ve bayram sevincini hakkıyla yaşayamayan kardeşlerimizin durumu içimizde ayrı bir burukluk oluşturmaktadır. Ülkemiz insanı bu durumun idrakinde olarak, yardımlaşma ve dayanışma ruhuyla, bu kardeşlerimize bütün varlığı ile destek vererek, acı ve sıkıntılarını gidermeye, ortak olmaya çalışmaktadır.
Bu duygularla Bayramların, ferdi ve toplumsal olarak hayatımızla ilgili maddi-manevi, sosyal-kültürel bütün yaraların onarılarak, sıkıntıların giderildiği, sevinç ve mutluluğa dönüştüğü günler olması dua ve niyazı ile Milletimiz ve İslâm Âleminin Ramazan Bayramını tebrik eder, hayırlı bayramlar dileriz.
Hayrullah Başer
Anadolu Eğitim Kültür Bilim Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı