Diyanet ve diğer devlet yetkilileri, propagandasını yapmamak için açıklamaktan çekinseler de, deizmin ve hatta ateizmin hızla yaygınlaştığını, insanların dini hızla terkettiklerini ya da dine karşı ilgisiz ve kayıtsız bir tavır sergilediklerini gözlemliyoruz.
Deist ve ateist olanları suçlamak çok yanlış. İlle de suçlanacak birileri varsa, onlar bizleriz, mütedeyyin olduğunu iddia eden insanlar. Meselenin temel sebebi hem teslimiyet’te hem de temsiliyet’te sorun yaşanıyor olmasıdır. Dindar insanların masa, kasa ve nisa konusunda seküler insanları hayal kırıklığına uğratacak kadar dini kötü temsil etmeleri, toplumun dinden soğumasına, ülkede deizmin ve ateizmin yaygınlaşmasına yol açıyor. Bu konu sosyal bilimcilerin özellikle araştırmaları gereken taze araştırma alanlarından biri şu ân.
Deizmin yaygınlaştığı bir yerde, dinin bütün temelleri aşınır ve varlık sebebi sorgulanır. Din, zamanla anlamını yitirir, hayattan uzaklaşır, silinir gider…
Bütün bu sorunları, güçlü, esaslı bir tevhid inancı ile anlayabilir ve aşabiliriz. Tevhid inancını korumanın yolu, güçlü bir nübüvvet fikrine sahip olmaktan geçer. Mevlid-i Nebî haftası vesilesiyle bu haftaki yazılarımda nübüvvet fikrini derinlemesine işleyeceğim. İlk yazım, burada daha önce aynı başlıkla yayınlanmış, tefekkür dünyamızı zenginleştireceğini umduğum bir metin. Meseleyi tartışmaya giriş için iyi bir başlangıç yazısı olabilir…
BÜTÜN YOLLAR, TEVHİD’E ÇIKAR...
Tevhid inancının muhkem bir şekilde korunabilmesinin tek şartı, nübüvvet / peygamberlik fikri’nin muhkem olmasıdır.
Tevhid inancı, her şeyin başıdır: Hakikatin tecellîsi de, adaletin tesisi de, insanın özgürlüğünü teminat altına alması da tevhid’le, tevhid akidesiyle kâimdir. Başka bir ifadeyle, her şey, tevhid’le başlar, tevhid’le biter.