Bir zalimi durduracak iç mekanizma, ahiret korkusu ve vicdandır. Bunlar ya kendi kendine harekete geçerler ya da dış tazyikle. Ama İsrail, zulümde sınır tanımıyor. Çünkü ahiret inancına veya ona benzer bir inanca sahip değil. Dolayısıyla vicdan da işlevsiz hale gelmiş. Neticede bir şekilde vicdanını rahatlatma gereğini de duymuyor.
Batılılar da en az İsrail kadar zalimdirler. Ama onların işledikleri korkunç zulümlerden sonra vicdanlarını nasıl rahatlattıklarını, hatta iç ve dış baskılarla bir yerde zulümlerine ara verme gereğini duyduklarını biliyoruz. Malum, bizim "tövbe"mize tekabül eden bir "günah çıkarma"ları var Hristiyanların. Her türlü günahı işledikten sonra bir kimse, kiliseye gidip gizli bir bölmede papaza günahını itiraf eder, Papaz da onu o günahtan arındırır. Çünkü inançlarına göre Papazın Tanrı adına günahları bağışlama yetkisi vardır. Vicdanı da rahatlar. Neticede hesap ahirete kalmamış (!) olur.
Bunların dinle, inançla alakası kalmamış laikleri de hemen hemen aynı mantıkla hareket ederler. Kültürel süreklilik ne de olsa. Yüz yıllardır gözlemlediğimiz gibi dünyanın her tarafında akıl almaz zulümlere imza attıktan sonra, artık amaçlarına ulaştıklarını düşündükleri bir zaman diliminde çıkıp özür dileyerek bu suçtan sıyrıldıklarını düşünürler. Dindarının "günah çıkarması" laikinde "özür dileme" formuna bürünmüş.
Hem Müslümanların "tövbe"si, hem de Hristiyanların "günah çıkarma"sı eninde sonunda Allah'ın huzuruna çıkıp hesap verme korkusunun bir yansımasıdır. Tanrıyı öldürdüklerini (!), dolayısıyla "günah çıkarma"ya gerek olmadığını düşünen laik batılıların "özür dilemesi" ise vicdan azabından kurtulma çabasının ifadesidir.
Ancak Yahudilerde Müslümanların "tövbe"sini ve Hristiyanların "günah çıkarma"sını hatırlatan kuralın işlediğine pek rastlanmıyor. Sadece kendi dinlerinin mensuplarına karşı işlenen suçlarda tövbe mekanizmasından söz edilebilir.