Bazı süreçler akla hayale gelmeyen sürprizlere gebe olabiliyor. Tıpkı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçelinin kırk yıl düşünsen akla gelmeyen PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çıkışı. Tabir yerindeyse kimse kulaklarına inanamadı ve herkeste şok etkisi yaptı.
Bahçeli nin görüşü belli olduğu gibi aynı zamanda ciddi bir devlet adamı vasfına da sahiptir. Öyle ulu orta konuşmaz. Devletin menfaati söz konusu olursa her fedakârlığı yapabilecek kabiliyete de sahiptir.
Böyle bir şahsiyetten böyle bir açıklama gelmiş ise herkes bunu ciddiye alır ve konu devlet için çok ciddi olduğu konusunda hemfikir olur.
Peki, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ne dedi;
Evet, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP grup toplantısında. "Bugün kitabın ortasından hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak nitelikte konuşacağım" diyerek sözlerine başlayan MHP lideri, Meclis açılışında DEM Partililerle tokalaşması sonrasında başlayan "çözüm süreci" tartışmalarına yeni bir boyut kattı. PKK lideri Abdullah Öcalan'a "Türkiye’ye getirilirken her türlü hizmete hazırım diyen terörist başı buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin" çağrısını yineleyen MHP lideri, "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün tamamen bittiği, örgütün lağvedildiğini haykırsın" dedi.
"TBMM’de her meselenin ele alınıp milli ve müşterek akılla çözümü mümkün hatta mecburidir" diyen Bahçeli, "Bu dirayet ve kararlılığını gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı’dan DEM‘e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız. Vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız" ifadelerini kullandı. Bahçeli "Yeni Türkiye" vurgusu yaparak "Bagajları boşaltalım ve milli ülküleri hep birlikte yakalayalım" dedi.
Cumhurbaşkanı da bu konuda Bahçeliye destek verdi.
Öte yanda PKK lideri Abdullah Öcalan, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan, İmralı Cezaevi'nde gerçekleşen görüşmesinin ardından, (PKK) lideri amcası Abdullah Öcalan'ın mesajını aktardı.
DEM Parti milletvekili Öcalan X hesabından yaptığı açıklamada, "Sayın Öcalan görüşmede genel siyasi gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunarak kamuoyuna şu mesajın iletilmesini istedi: 'Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim,” ifadelerine yer verdi.
Toplum bu gelişmelere sevinirken bir gün sonra yani 23 Ekim 2024 tarihinde TUSAŞ a saldırı düzenledi ve bu saldırıda 2 mühendis olmak üzere 5 kişi şehit oldu ve 22 kişide yaralandı.
Demek ki bu süreç pek kolay olmayacak. Ancak halkın ve tarafların güçlü iradeleri ve kararlığı bu tür engelleri bertaraf ederek bu süreci tamamlayacaktır.
Toplum buna dünden hazır. Ancak ucuz siyaset ve ucuz hesap peşinde olan bazı kıt görüşlü siyası figürlerle bunlara çanak tutan birkaç gazeteci müsveddesi hariç.
Bu kıt görüşlüler bölgedeki ateşin ve yıkımın hala farkında dağîler bu ateş Allah muhafaza sınırımıza sıçrasa kürdü de Türkü de yakar. Ne Türk coğrafyası kalır Kürt coğrafyası ne Arap coğrafyası ve nede orta doğu kalır. Zaten bu toprakları vaat edilmiş toprak olarak kabul ediyor şimdi bunu savaşını veriyor. Ucuz siyasetçiler halen ucuz siyaset yaparak üç beş oy devşirme peşindedirler.
Bu yazının bu kısmında şunu soylayım: EY TÜRKLER EY KÜRTLER birbirinizden başka dost aramayın Çünkü bulamasınız. Bu ortak Cennet Vatana elbirliği ile sahip çıkın. Çünkü Düşman (ABD, SİYONİS İSRAİL, AVRUPA DEVLETLERI) göçüdür ve acımasızdır tek millet olan küfür karşınızda birleşmiştir. Birlik olamasanız Allah korusun çil yavrusu gibi dağılırsınız son pişmanlık fayda vermez.
Yeni sürecinin geldiği bu aşamada, konunun ehemmiyet ve öneminden dolayı konu ile ilgili daha önce gazetede yayınlanan yazımı sizlerle tekrar paylaşmak istedim.
İşte o yazı:
Kürt açılımı olarak adlandırılan ve hükümetin demokratikleşmeye yönelik atmış olduğu bu adım, bazı kesimlerce ister kabul görsün ister görmesin Türkiye için bir milattır. Can simidi dır. Çünkü izlenen yanlış ve sakat politikaların, hak, hukuk ihlali, inkâr anlayışının ve bölgenin sosyal ekonomi açısından bilinçli ya da bilinçsiz olarak geri bırakılması, sonucunun doğurduğu, çeyrek asırlık acı tüm toplum bireylerini aciz bırakmıştır.
Katmerleşmiş bu derin yaraya neşter atılması için açıklanan açılım zor ve uzun bir süreci öngörüyor ise de, bu açılım kararı, başta bölge halkı olmak üzer tüm Türkiye de sevinç, ümit ve heyecanla karşılanmıştır.
Bu açılım kararı elbette ki sevinçle karşılanacaktır. Zaten aksını düşünmek abeslik olur. Çünkü kardeş kavgası, Türkiye’de yaşayan her vatandaşın hayatında az ya da çok acı bir iz bırakmıştır. Toplumunun büyük bir kesimine ise çok pahalıya mal olmuş ve bu kesim bunun bedeli ağır ödenmiştir. Bu nedenle toplum bireyleri bedeli ne olursa olsun bir an önce bu badirenin atlatılmasını canı gönülde arzulamaktadırlar.
Bu hadise; Türkiye’nin elli bin insanının canına mal olmuş, süper Devlet yolunda olan Türkiye ye yüz milyarlarca dolar kayıp ettirmiş, dört bin köy yakılıp yıkılmış ya da terk edilmiş, köylerini terk edenler büyük kentlere göç etmek zorunda kalmış ve kentlerin gecekondularında varoşlar olarak adlandırılan çekilmez yeni bir hayatla tanışmış, işsizler ordusuna yeni işsizler katılmış, bunun neticesinde hem ekonomik dengeler alt üst olmuş hem de ve Şehir hayatı çekilmez bir hal almış.
Bu kirli savaşta, Türkiye hiçbir maddi bedelle, ölçülmeyecek çok değerli bir hazinesini kayıp etmiştir. Genç nüfusunu, çağa damgasını vuracak genç beyinlerini, insan kaynaklarını heba etmiştir. Kayıp etmiştir, bir nesil, bir kuşak kayıp edilmiştir. Bilerek ya da bilmeyerek.
Bu kadar Kayıplardan sonra, artık toplumun fazla tahammülü kalmamıştır. Her gün toprağa düşen gencecik bedenlerin beraberinde getirdiği acıyı hiçbir Yürek kaldırmıyor artık. Daha fazlasını kaldıramaz ana yürekleri. Ben yandım başkası yanmasın diye feryat ediyor. Bu feryatlara hiç kimse amma hiç kimse kayıtsız kalamaz kalmamalıdır.
Türkiye bu kayıplarını çok geç fark etmiştir. Hayal ettiği dünya ölçekli hedeflerinin çok gerisine düşmüştür, Küresel boyutta ki projeleri bütün çabalara rağmen nerede ise tamamıyla durma noktasına gelmiştir.
Yinede yanlışın ve zararın neresinden dönülürse kardır. Onun için bu açılımın mutlaka ve mutlaka Başarlı olması lazımdır. Ve bu açılımın başarılı olabilmesi içinde, önyargılar, menfaatler, siyası çıkarlar bir tarafa bırakılarak herkesin katkı sunması gerekir.
Bu topraklarda yaşayan aklı selim sahibi insanlar, Akan kardeş kanının hiç kimseye bir fayda getiremeyeceğini, bu akan kanın ancak Türkiye’nin yok oluşuna götüren bir süreç ve dolaysıyla düşmanın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacağını anladıktan sonra toplumun kucaklaşması için belli bir azınlık dışında toplumun her kesimi de bir konsensüs oluşmuştur.
Hükümetin daha doğrusu devletin başlatmış olduğu bu tarihi açılım, (gerçi açılımın içinde ne olduğu kesin ve net bir şey henüz açıklanmamıştır. Biz yalnız ismi ile iktifa ediyoruz. Çünkü bu kadar acılardan sonra ) içeriğini bilmesek de ismi bile heyecan ve ümit veriyor.
Bu açılım, sürekli inkâr edilen, bir etnik problemin konuşulmasına ve aynı zamanda çözülmesine yönelik tarihi bir fırsat olarak görülüyor. İyi yönetilmesi ve değerlendirilmesi lazımdır.
Bu açılım projesi, bu kirli savaşta kirli emeli olan bazı çıkar grupları ile toplumu yanlış yönlendiren siyası hırsına yenik düşen siyasilerin, oy hesabına yönelik dirençleri karşısında inşallah ölü doğmaz
Şunu herkesin kafasına koyması lazım; Ne Türkün ne Kürdün ve ne de diğer etnik grupların bu topraklardan başka, gidebilecekleri ne bir ülkeleri var nede bir toprakları.
Hiç birimizin bu topraklardan başka gidilebilecek bir yeri, yurdu olmadığına göre, O zaman herkes Anadolu toprağında beraber yaşamak zorunda ve mecburiyetindedir.
Mademki beraber yaşamaya mahkûm ve mecbur isek neden bir birimizin hakkına hukukuna riayet etmeyelim. Neden birbirimizi inkâr edelim, aşağılayalım, boğazlayalım. Cenabı Allah Anadolu gibi bir vatan vermiş, bu cennet vatanda birbirimiz inkâr etmeden, hakir görmeden, birbirilerimizi ötekileştirmeden, farklıklarımızı zenginlik olarak görerek, farklıklarımızı değil ortak değerlerimizi ve ortak paydalarımızı artırarak öne çıkarmalıyız. Ve neticede birbirimize saygılı, hoşgörülü olmalıyız, birbirimizi sevmeliyiz, kardeşçe güzel güzel geçinmeliyiz.
Hiç birimiz ne etnik yapımızı, ne de anne babamızı seçme şansına sahip değiliz. Bu tamamı ile Allah vergisi bir durumdur. Biz başka ülkede başka etnik bir kimliğe mesela İngiliz ya da Bulgar bir anne babaya da sahip olabilirdik. Onun için hiç amma hiç kimseyi etnik kökeninden, dilinden, renginden dolayı aşağılamaya, hakir görmeye, inkâr etmeye hakkına ve lüksüne sahip değiliz.
Enerjimizi, heyecanımızı, kardeş kavgasında harcayacağımıza, Türkiye’yi nasıl refah düzeyi yüksek, eşit, özgür, huzurlu, mutlu insanlar ülkesi, dünyada sözü dinlenir, güvenilir, Büyük Devlet, lider devlet haline getirmeye harcamalıyız.
Bazı ülkelere bakıyorsun aynı toprak parçası üzerinden yaşamaktan başka hiçbir ortak özelikleri ve ortak değerleri olmayan insanların birbirlerine bağlılıklarına, hak hukuklarına riayet etmelerine, birbirlerini ötekileştirmeden farklılıklarını zenginlik olarak görmelerine, hoşgörülerine gıpta edersin.
Bize gelince, Bin yıllık bir ortak güzel Anadolu geçmişi var. Türkiye’nin nüfusunun nerede ise %30 a yakını kız alıp vermiş ortak yuva kurarak iç içe girmiştir.
Türklerle Kürtler öyle iç içe girmiş adata iki beden tek can olmuşlar. Çünkü sevincimiz ayni, üzüntümüz ayni, tasamız ve heyecanımız aynı. Aynı şeye sevinir aynı şeye üzülürüz Aynı ağıta gözyaşı döker, aynı türküye el çırpar halay çekeriz. Aynı menkıbeleri heyecanla dinleriz, Günlük yaşantımız aynı, damak tadımız bile aynı.
Çocukluğumuz, Anadolu dağlarında, kırlarında, ovalarında beraberce koyun güder, yaylaların o temiz havasını teneffüs eder, geceleyin berrak gökyüzünde Samanyolu galaksisini yıldız kümesini seyir etmekle, Anadolu’nun mahalle ve köylerinin çamurlu ve daracık sokaklarında göz kapamaca, kör ebe buka baranı ve kose oyunları oynayarak geçti.
Aynı sevda ile bağlıyız ortak vatan Anadolu ya, bu bağlılık neticesinde, , Sivas ve Erzurum kongreleri beraber yaptık. Milli Mücadele ruhunu burada beraber şahlandırdık Çanakkale de, Dumlupınar da, Allahüekber dağlarında, dedelerimiz ortak düşmana karşı omuz omza çarpıştılar kanlarının son damlasına kadar. Sarıkamış sırtlarında kucak kucağa can verdiler. Bu Cumhuriyeti ve dolaysı ile bu Devleti kanları ve canları pahasına beraber kurdular. Neticede de bu güzel vatanı bizlere hediye ettiler.
Ayni Allaha, Aynı Peygambere, aynı kitaba inandık. Ayni kıbleye yöneldik, işgal edilen mümin toprağı ve mescidi Aksanın kurtuluşu için ellerimizi beraberce açtık gözyaşı dökerek Allaha yalvardık. Aynı imamın arkasında saf durduk rükû ve secdeye vardık, Aynı tertiple askere gittik. Şafak kaç diye günleri beraber saydık Kısacası yaşam birliğimiz, kültür birliğimiz Din birliğimiz, vatan birliğimiz, Tarih birliğimiz, Kader birliğimiz vardır. Kardeşlik için beraber yaşamak için o kadar çok sebep var ki, o kadar ortak özelik var ki bu konuda ciltlerle kitaplar yazılır.
Diğer taraftan varsa farklıklarımız. O Farklıklarımız da zenginliğimizdir.
Bu noktada Farklıklarımızı değil, ortak noktalarımızı. Ortak paydalarımızı, müştereklerimizi çoğaltarak öne çıkarmalıyız.
Tarih birliğimiz var dedik. Anadolu kapılarını İslam’a ve Türklere açan Büyük komutan Sultan Alpaslan’ın Bizans ordusuna karşı savaşan ordusunun içinde elli bin Kürt askeri vardı. Yani Kürt beyleri Kürt askerinin sayısı ordunun yarısına yakındır. Ayrıca lojistik ve istihbaratını yüzde yüzü Kürt Beyleri sağlamıştır, İşte tarih birliği budur. İşte kardeşliğin ve beraberce yaşamanın temeli bu yıllarda yanı 1071 ler de atılmıştır.
Fatih Sultan Mehmed‘e Fatih ruhunu kazandıran, Kürt âlimlerini, Kürt hocalarını tarih şerefle yâd etmektedir.
Diğer taraftan, Türklerde de Kürtlerde de İslam kardeşliği her şeyden önce gelir ve bu ruh çok canlıdır. Yani hiçbir Kürt ya da Türk Din kardeşine kılıç çekemez namlu çeviremez çevirmemelidir. Çünkü Müslüman’ın canı malı Müslüman’a haram kılınmıştır.
Ve yüce ALLAH ‘’ MÜSLÜMANIN MALI, CANI VE NAMUSU MÜSLÜMANA HARAMDIR.’’ Diye buyuruyor.
Ve yine Cenabı Hak‘’KİM BİR İNSANI HAKSIZ YERE ÖLDÜRÜRSE TÜM İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİDİR’’. Buyuruyor.
AYRICA CENABI HAK ‘’ Sizi kavim kavim yaratım ki bir birinizi tanıyasınız diye.’’
Yine Hz. Muhammed (S.A.V ) ‘’ IRKÇILK YAPAN MESCİDİMİZE YAKLAŞMASIN VE İRKÇILIK YAPAN BENDEN DEĞİLDIR’’ buyuruyor.
Evet, toplum şahinlere, suyu bulandıranlara, provokatörlere rağmen, kucaklaşamaya hazırdır. Her şeyin bir bedeli olacağını, Barışın huzurun kardeşliğin, hoşgörünün, kucaklaşmanın da bir bedeli elbette olacağını bilincindedir. Ve bu bedeli ödemeye de hazırdır.
O bedelinde geçmiş acılarını unutarak, bir daha kardeşkanının akmaması yüreklere kor ateşin düşmemesi için gönüllerinde, yüreklerinde genel af ilan edeceği. Birbirilerini, koşulsuz ve ön yargısız af edeceği. Farklılıklarını, eksikliklerini, hata ve kusurlarını kabullenip seveceğidir.
Siyası affın sorumlusu devlet olduğunu bilincindedir. Mühim olan insanların gönül affını ilan etmesidir. Bu bütün problemleri çözer. Gönüler affı olmadıktan sonra, Devletin çıkaracağı affında bir faydası olmaz. Kısacası önce gönüllerin affı şart. Çünkü günülerin affı tüm kapıları açacaktır ve dolaysıyla acıları dindirecektir,.
Şunu da belirtelim ki çok şükür bütün tahriklere, olumsuzluklara rağmen birkaç istisnayı saymasak Halk arasında her hangi bir olumsuzluk kırgınlık dargınlık olmadı. Bu da Allah'ın ülkemiz için büyük bir lütfudur.
Türk ile Kürt iki beden bir candır dedik. Birsinden canı çekip alırsanız diğerinde de çekip almış olursun. Tıpkı ikiz kardeşler gibi. İkiz kardeşlerden birisinin biyolojik bir rahatsızlığı ya da ruhi sıkıntısını diğer kardeşi de aynı boyutta his eder. Türkün, Kürdün kaynaşması bu boyuttadır.
Peki, bu canı nasıl alacaksın ya da ikiye böleceksin bu mümkünümü?
Kürt açılımı olarak adlandırılan bu tarihi projeye halkın güvenini kayıp etmiş iki muhalefet liderinden ve onların gölgesinden kalan birkaç siyasetçi ve çok azınlıkta kalan birkaç gazeteci dışında tüm toplum kesiminde büyük bir destek vardır.
Toplum, birkaç niyet okuyucu, çokbilmiş ancak ne yaptığını bilmeyen ve Türkiye’nin geleceğini farkında olmadan karartan şahinlerin söylediklerine takılıp kalmasın.
Bölünme sendromu olanlar ya bu milleti hiç tanımamışlar ya da sırf Muhalefet olsun diye açılıma karşı çıkmaktadırlar.
Sayın Genel Kurmay Başkanının; Televizyonlara bakmayın, itibar etmeyin Türkiye’nin bölündüğü falan yok.sözleri bu niyet okuyuculara verilen güzel bir cevaptır.
Aslında Açılıma karşı çıkanlarda iler sürdükler bölünmenin mümkün olmayacağını çok iyi biliyorlar amma işin içinde başka hesaplar olunca sapla saman karışır o zaman.
Bu tarihi süreçte medyanın rolü ve bakış açısı da çok ama çok önemlidir.
Azınlıkta olsalar da, bazı basın ve görsel medya bu olumlu sureci alabildiğince baltalamaktadır. Bu açılım ya da projeye karşı olan medya ve TV ler karşı çıkışlarına paralel haber ve programlar yapmalarını anladık da, Peki bu sürece destek veren ve Hükümet yanlısı olarak bilinenlere ne oluyor? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demesi geliyor insanın.
Bu Tv ler haber programlarında bu tarihi sürecin başarısı için yüreklendirici ve teşvik edici haberler yapıyorlar. Bu şekilde başta hükümet olmak üzere devletin ilgili organlarının kamuoyu açısından ellerini güçlendiriyorlar.
Diğer taraftan yine Hükümeti ve ilgili organları zor durumda bırakacak şiddet içerikli hayal mahsulü çok abartılı yayınlar ve diziler yayınlıyor. Bu da büyük bir çelişki ve bu sürece vurulan büyük bir darbedir.
Yukarda saydığımız ortak noktalardan ve gerçeklerden sonra, şimdi söyleyin; bu kadar iç içe girmiş, et tırnak değil, iki beden bir can olmuş bu toplum nasıl bölünür. Bu kadar ortak noktaları olan bir toplumun bölünmesi, parçalanması mümkünümü? Kim bunu başarabilir
Sonuç olarak, siz şaşkın ve azgın şahinlere bakmayın, er geç bu kardeş kanı duracak, barış ve huzur ortamı gelecek, Türkiye barışı ve kardeşliği tesis edecektir.
SEYİTHAN KAYA
BAĞIMSIZ DENETÇİ
MALİ MÜŞAVİR
DOĞUBAYAZIT