İsrail'in en büyük başarısı, ne yaparsa yapsın yanına kâr kalacağı ve yenilmezliğine dair kesin bir kanaat oluşturmuş olmasıdır. Evet, diyeceksiniz – ki ben de diyorum – zaten öyle değil mi? Ne yaparsa yapsın yanına kâr kalmıyor mu? 1948'den bu yana, hatta onu geçtik, 7 Ekim'den bugüne yaptıklarını başka herhangi bir ülke yapsa ne olurdu?
İsrail, 2,5 milyon insanı dünyanın gözü önünde, bir psikopatın kurbanını acı çektirerek ve bundan keyif alarak öldürmesi misali her yöntemle katlediyor. Ancak dünya devletleri, İsrail'i durdurmak için gerekli olanı yapmıyor. Hiçbir şey yapmıyor demiyorum; ama gerekli olanı yapmıyor. Çünkü herkes, ABD dışında İsrail'i durdurabilecek başka bir güç olmadığına inanıyor.
Yani İsrail'in "yenilmezliği" ve ne yaparsa yapsın yanına kâr kalacağı düşüncesi aslında haklı gerekçelere dayanıyor. Fakat bu öyle lanet bir hastalık ki, insanları hareketsiz bırakıyor. İşte tam da bu yüzden, öyle olsa bile, önce bu kör edici, uyuşturucu ve felç edici inançtan kurtulmak gerekiyor.
Devletler hâlâ İsrail'i durdurabileceklerine ikna olmadılar. Ama dünyada giderek güçlenen sivil bir direniş var. Buna tutunmamız, bunu sürdürmemiz gerekiyor.