Toplumlar elbette ihtiyaçları doğrultusunda hareket ederler ve esasen toplumda pragmatik davranış biçimleri daha yoğun olarak gerçekleşmektedir. Bu durumun belli bir boyuta kadar anlaşılır bir tarafı vardır. Fakat pragmatizm “gündelik” olanı kurtarmaya yararken, uzun vadede problem halletme bakımından zaafiyetler üretmektedir.
Batılı toplumlar içinde Avrupa ülkeleri ve bilhassa Almanya daha çok plan ve teorik düşünce boyutuyla öne çıkarken, Amerika pragmatik bir ülke olarak kendisini tebarüz ettirmektedir. Amerika zaten Kıta Avrupasının teorik birikimleri üzerinden oluşturulan bir pratiğe tekabül etmektedir. Bu bakımdan Avrupa “düşünce”, Amerika pragmatizm ve nicelik açısından daha önde görünür.
Avrupa modernitenin de katkısıyla karşılaştığı bir problemi nasıl halledeceği üzerine daha sistematik bir düşünce geliştirmiştir. Tabiri caizse düşünsel anlamda geometrik düzlemi oluşturmuş, kavramları yerleştirmiş, ilişki biçimlerini kurmuş ve bunu uzun vadeli geçerlilikler şeklinde kılmaya çalışmıştır. Belki de bu sebeple özellikle Almanya için bir işi çok uzun süre planlamadan harekete geçmez ifadesi kullanılır. Bu durum bir meselenin üç beş adım ötesinde öngörülen riskleri de dahil ederek planlamayı içermektedir.
İslam dünyasının ya da toplumlarının bu konuda eli oldukça zayıf görünmektedir. Bunun bazı sebeplerinden bahsedilebilir. İlki, bu toplumlarda devlet, siyaset, insan, toplum vb. tam yerine oturmadığı için ancak anlık karşılaşılan problemler aşılmaya çalışılmaktadır. İkincisi, sömürge koşulları bu toplumlarda devam ettiği için hala bir takım zihni bağlılıkları aşabilmiş değildirler. Üçüncüsü, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel anlamda sıkıntılar ve gerilimler yaşamaktadırlar. Bu durumda bilgi üreten üniversite, geleceğe projeksiyon çizen bir entelektüalite ve argümentatif tartışmalar oldukça eksik kalmış görünmektedir.