Viyana’dayız. Müziğin sesi, estetiğin zirvesi, Batı uygarlığının kurucu, konumlandırıcı ve koruyucu kentlerinden biri Viyana’da.
Muharrem Kartancı, Ömer Uçur ve Ersin Gülşen kardeşlerimle birlikte.
İlk gün Hasan Yıldırım, Musa Ersoy, Eren Arslan ve Hasan Keskin ve Harun Ergül kardeşimle Viyana’yı altını üstüne getirdik, kitapçılarını “talan ettik”. Ertesi gün Dornbirn Kitap Fuarı’na yola koyulduk sinemacı İbrahim Abiş kardeşimle birlikte. Çok güzel kardeşler, dostlar edindik bu iki gün boyunca.
Viyana seyahatimizi MTO Azerbaycan temsilcimiz Vuqar Azizov’un çarpıcı ve nefis kaleminden aktarıyorum. Katılmadığı bir geziyi bu kadar güzel yazan biri herhangi biri olamaz. Vuqar kardeş, MTO’nun (Medeniyet Tasavvuru Okulu’muzun) nasıl zehir gibi beyinler yetiştirdiğinin en güzel örneklerinden biri.
Vuqar kardeşin kaleminden Viyana’nın açılan ve kapanan kapılarını zevkle ve düşünerek okuyacaksınız. Zihin açıcı okumalar…
***
İkinci Viyana Kuşatması, yalnızca Osmanlı’nın kapıya dayanması değil, aynı zamanda Batı’nın Osmanlı’yı görünmeyen bir şekilde kuşatmaya başladığı tarihti. Dışarıdan bakıldığında sefere çıkan Osmanlı ordusuydu. Ama içeriden bakıldığında, aslında kuşatma tersine dönmüştü. Batı, bir zamanlar kendi içine çektiği ilimleri, sanatları, fikirleri yeniden inşa ederek moderniteyi bir silah gibi kullanmaya başlamıştı.
Viyana artık yalnızca bir kale değil, bir kültür merkezine dönüşmüştü. Rönesans’ın çocukları olgunlaşmış, Aydınlanma çağı ile birlikte Batı aklı kendi modelini netleştirmişti. Artık hakikat ile değil, rasyonaliteyle; aşkınlıkla değil, akılcılıkla; insanla değil, birey ile bir dünya kuruyorlardı. Ve bu dünya, Viyana’da şekilleniyordu.