Frankenstein'ın yaratığı, şiddet döngüsüne saplanarak kendini yok etmişti. İsrail'i de benzer bir son bekleyebilir. Zira İsrail sürekli güç kullanımıyla hem iç güvenlik zafiyetlerini artırıyor hem de uzun vadede kendi varlığını tehdit eden bir ortam inşa ediyor.

Bilindiği üzere İngiliz yazar Mary Shelley'nin 1818 yılında kaleme aldığı "Frankenstein ya da Modern Prometheus" adlı roman, edebiyat tarihinin en dikkat çekici bilim kurgu klasiklerinden biri olarak kabul edilir. Roman, İsviçreli genç bilim insanı Victor Frankenstein'ın, yaşamın sırrını çözme takıntısını konu alır. Victor, bir dizi bilimsel deney sonunda farklı ceset parçalarını birleştirerek insana benzeyen devasa bir varlık meydana getirir. Fakat Victor büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Çünkü görünüşü itibarıyla korkutucu ve çirkin bir yaratık ortaya çıkmıştır. Daha kötüsü, doğduğu anda sevgi ve kabul görmeyen yaratık, öfke ve intikam duygularıyla Victor'un sevdiklerini birer birer öldürerek onu cezalandırmaya çalışır.
Romana konu olan yaratığın hikayesi bir bütün olarak ele alındığında İsrail'e çok benzediği görülür. Şimdi bu benzerliklerin neler olduğuna bir bakalım!
Yapay ve toplama
Öncelikle yaratık gibi İsrail de yapaydır, toplanmıştır ve bu nedenle doğal değildir. Bu yönüyle İsrail yapay bir devlettir. Çünkü toplumsal, coğrafi ve tarihsel bir bütünlük içinde doğal olarak oluşmamıştır. İsrail'in kuruluş sürecine bakıldığında bu devletin, uluslararası siyasi planlama ve zorlayıcı göç politikalarıyla kurulmuş olduğu anlaşılır. Nitekim İsrail'in kurucu nüfusunun büyük kısmı bölgenin yerli halkı olmadığı gibi Avrupa, Rusya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'dan gelen Yahudi göçmenler "İsrail" kimliği altında birleştirilerek ulusal kimlik yukarıdan aşağıya inşa edilmiştir. Dolayısıyla İsrail devleti de tıpkı Frankenstein'ın yaratığı gibi doğal bir sürecin neticesi olarak değil de masa başında, uluslararası siyasi mühendislikle oluşturulmuş bir devlettir.