Lenin , ”Harplar ihtilallerin ebesidir “demiş. Yani, ihtilal olacaksa harpten sonra veya zaferden sonra olur.
Bu, harbi kazananlar arasındaki menfaat çatışmasından veya görüş ayrılığına düşülmesinden kaynaklıdır.
Zafer kazanılmıştır. Herkes sevinçlidir. Burada ortak bir çaba ve gayret vardır. Zaten zafer için bütün unsurlar birleşmiştir. Ama zaferi kazananların içinde bir beklenti vardır. Uygulama nasıl olacak, yönetim nasıl olacak?
Bu bir beklentidir. Olay sonunda bir lider grubu vardır. Bir de alt gruplar. Lider grup yerini sağlamlaştırırken alt grupların da başka umudu vardır. Lider grup, yerini paylaşmaz. Alt gruplar, kendilerini savaşın asıl kahramanı olduğu savunurlar. Ve kendilerine daha fazla pay verilmesini isterler. Ya da geleneğin sürmesini isterler. İşte o zaman ihtilaflar başlar. Muhalefet büyür, belki de ihtilal olur veya isyan..
Bunun tersi de vardır. Bazen muhalefet baştan başlar. İleride zafer kazanacak gruba ilk başta muhalefet edilir. Bu, bir belirsizlikte boğulmaktır. Birkaç yıl öncesinden sonucun iyi tahmin edilememesindendir ...
Milli Mücadele ‘de de böyle olmuştur. Milli Mücadele’ye karşı çıkarlar da vardır. Bunlardan birisi Anzavur’dur. Anzavur, hükümet yanlısıdır. Milli Mücadele’ye karşı çıkmış, Kuvay-ı Milliye güçlerine zarar vermeye başlamıştır. Anzavur, Çerkes asıllıdır. Balıkesir civarında bir tugay mesabesi gücünde asker beslemiştir. O’nun hakkından bir başka Çerkeş, Çerkes Ethem gelmiştir.
Milli Mücadele’de hükümetin ve padişahın tavrı, akıl almaz bir çelişki içindedir.(bazı müverrihler ,işgal altındaki İstanbul’da oturan padişahın halini, tekerlekli sandalyedeki hasta gibi oluşunu buna delil sayar. Zira padişahın hükmü ferma etme gücü yoktur)Padişah iki yıl içinde bizzat kendisinin imzaladığı kararname ile Samsun’a gönderdiği 7. Kolordu müfettişi Gazi Paşa ile ters düşer.
Mili Mücadele’ye muhalif gruplardan birisi de; Koçgiri Aşireti’dir. Koçgirililer Milli Mücadele’ye karşı gelmiş ve isyan etmiştir. İlginç olan, Koçgiri Aşireti’nin Kürt asıllı vatandaşlardan müteşekkil olmasıdır. Koçgirili Kürtler padişah yanlısı idiler. Ve Milli Mücadele’ye karşı çıktılar. İsyanın bağımsız kürt devleti kurmak için çıkarıldığı söylense de, eski düzenin devamını isteyen ve tahrik edilmiş grupların isyanıdır bu. Bu görüş daha baskındır. Ankara hükümeti isyanı 1921’da 3 ay içinde bastırmıştır.
Milli Mücadele’den bir süre sonra 1925’de Şeyh Sait isyanı ve 1937’de de Dersim İsyanı olmuştur. Bu isyanlar da (bazılarının dediği gibi ayrı bir Kürt devleti için yapılmış isyanlar değildir)Şeyh Sait isyanındaki slogan; “..din elden gidiyor”dur. Bu slogan bile ayrı bir devlet kurma gayreti olmadığının delilidir. Ama şimdi Şeyh Sait’e sahip çıkmaya çalışan bazı gruplar, Şeyh Sait’ in dini hassasiyeti ile hiç alakaları olmadığı halde, O’nu bayrak yapmak istemiştir. Bu çok manidar bir durumdur.
Milli Mücadele zaferle bittikten sonra Gaza Paşa ve arkadaşlarına yeni cepheler açıldı. İşte o zaman Lenin’in dediği oldu sanki. Savaş zaferle bitti. Yeni hükümetin bir görüşü var. Tutumu var. Yönetim anlayışı var. İtirazlar ve muhalefet, mücadelede bizzat bulunmuş, ama ayrı görüş taşıyan diğer kahramanlar tarafından yapılıyordu. Ayrılıklar bir ihtilal kadar etkili olmasa da ülkeyi terk etmelere kadar varan husumetlere ulaşmıştır.
Halide Edip, Milli Mücadele’de dağ dağ, bayır dolaşmış, sahra hastanelerinde hangi askerin neresi kanıyor diye koşmuş, “onbaşı” rütbesi almış, ama savaş sonrası Gazi Paşa ile ters düşmüş, ülkeyi terk etmiş, ancak 1938’den sonra geri gelebilmiştir.
Anzavur İsyanını ve Çapanoğlu İsyanı’nı bastıran, düzenli ordumuz terhis edildiği için hiç askerimiz yokken Yunan’a karşı küçük kuvvetiyle diren, Gediz’i Yunan işgalinden kurtaran Çerkez Ethem de Milli Mücadele’nin zaferle biteceğini ve savaştan sonra yönetimle anlaşamayacağına anlayınca Yunanlılarla anlaşıp, kendine bir koridor açılması ile ülkeyi terk etmiştir.
Milli Mücadeleden sonra, daha eski zaferlerin ünlü komutanları da, yeni hükümet ile anlaşamamışlardır. Kut-ül Emare Savaşı’nın kahramanları Halil Kut Paşa ve Ali İhsan Sabis Paşa’lar yeni yönetimden uzak durmuşlardır.
Çok daha eskilere gidersek, Büyük Selçuklu devletine vücut veren hareketi Tuğrul Bey ile Çağrı Beyler gerçekleştirdiğinde yanlarında amcaoğulları Kutalmış , Kutalmış oğlu Süleyman Şah ve diğer akrabaları ve üvey kardeşleri İbrahim Yinal da vardı. Ama Selçuklu devleti güçlendikçe güçlendiğinde diğer kahramanlar ve amcaoğulları yeni haklar istedi. Ama haklar devletin bekası açısından verilmedi
İşte o zaman isyan başladı. Kutalmış ve oğullarının isyanı bastırıldı. Kutalmış ve bir kısım amcaoğlu yay kirişi ile boğularak öldürüldü.(Süleyman Şah hariç) Üvey kardeş İbrahim Yinal da… O İbrahim Yinal ki, 1048 Pasinler Savaşı’nda Bizans Ordusu’nu bozguna uğratan Selçuklu komutanı idi.
Bu, bir döngüdür.
Kısacası, tarihte hep aynı şeyler olur.
Akif ,” ..ibret alınsaydı, tarih tekerrür mü ederdi ” diyor. Ama o tam öyle değildir. İnsanların ihtirası ve duyguları ibret almayı ve hatırlamayı unutturur.