OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE
1878 – 2025
İkinci Bölüm
Başlangıç Olarak 1897 Cenevre Görüşmeleri
“İşbirliği İhanet Anlaşmaları” girişiminin evveliyatı kendisini daha terör olaylarının en civcivli olduğu 1892 – 1898 zaman diliminde göstermeye başlamış, bunun “kırılma noktası” 1897 yılı olmuştu. Bu tarihten itibaren Abdülhamet’in aldığı ezici eylemlerle Ermeni Terör olayları iyice tavsamış, buna ilaveten, Sultan Abdülhamit’in 1882’de özel “Yıldız Mahkemesi” ni kurarak, bununla “Yeni Osmanlılar” ı tasfiye ettikten sonra, bunların yerini doldurmak üzere 1890’lı yılların başında “Jön Türkler Hareketi” doğmuş, Sultan’ın bunun da İstanbul merkez yapılanmasını çökertmesi sonucu Jön Türkleri Avrupa’ya kaçınca bu hareket de tavsamıştı.
Bu tavsama sürecinde, çaresizlik içinde çırpınan Ermeni Teröristler ve Jön Türkler, kendilerine “yeni çıkış yolları” aramaya başlamışlardı. 1897 yılına gelindiğinde bunun bir yolu olarak, adı geçen taraflar arasında “işbirliği anlaşmaları yapılması” gündeme geldi. Bunun alt yapısını, tarafların birbirlerine “sempati” duymaları oluşturmuştu. Ermeni teröristler nezdinde, bu sempati, şunlardan kaynaklanıyordu:
Jön Türkler, Ermeni teröristlerin Doğu Anadolu’daki terörist olaylarını, “Abdülhamit’in baskı ve zulüm yönetiminin varlığı, Meşrutiyet yönetiminin yokluğu” na bağlıyorlar, bu cümleden olarak bunları, Jön Türklerin İttihat ve Terakki grubundan Cemal Paşa, hem de “bu tavrımız Türklük ve özellikle de Osmanlılık için zararlı idi” itirafında bulunduğu halde, hatıralarında itiraf kabilinden şunları yazıyordu: “Genç Türk (Jön Türkler) ihtilalcilerinin hemen hepsi mevcut bulunduğu için bu 1884 -1896 Ermeni olaylarını II. Abdülhamit’in bir siyasi hatası ve kendi istibdadını devam ettirmek için başvurduğu zalim bir tedbir telakki ettiler. Bunun içindir ki, o zaman Avrupa’da bulunan Ahmet Rıza Bey ve arkadaşları işi bu bakımdan muhakeme ederek Ermeni ihtilalcilerine büyük yardımlarda bulundular. Benim gibi memleket içinde bulunun ihtilalciler de aynı görüşü kabul ederek Türklük ve özellikle de Osmanlılık için büyük zararlar doğurabilecek mahiyette gelişen Ermeni katliamlarından dolayı Abdülhamit’i ithamdan çekinmediler.” (Cemal Paşa, Hatırlar, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1977, s. 221). Bu “yanlış ve haksız değerlendirme” cümlesinden olarak Jön Türklerin Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet grubundan Prens Sabahattin de açık açık “Abdülhamit, Meşrutiyet idaresi yokluğundan Ermenileri yok ediyor” görüşlerini dile getiriyordu. (Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C.2 , K. 4, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1964, s. 125)
Bütün bu olup bitenler Ermeni Terör Örgütleri ile Jön Türkleri, Türkiye’nin aleyhine birbirlerinin “tabii müttefikleri ” haline getirebiliyordu.
Bu atmosferin etkisiyle, işbirliği için ilk defa 1897’de taraflar arasında görüşmelere Cenevre’de başlandı.
Bunlardan, “Abdülhamit’in istibdadına karşı mücadelede güç birliği” telifini, Jön Türklerin İttihatçı grubundan Ahmet Rıza, Sosyal Demokrat Hınçak Partisi yöneticilerine iletirken, Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem- i Merkeziyet grubundan ise Tunalı Hilmi Taşnaksutyun Partisi’ne iletti. 1897’de Cenevre’de bunlar arasında ortak bir toplantı yapıldı. Jön Türklerin teklifi, Büyük Devletlerin müdahalesinin reddi ile, Ermenilerin terörist faaliyetlerinden vazgeçerek, “milli ve dini ayrım yapılmaksızın ortak düşman” olarak nitelendirdikleri Abdülhamit’i devirmek için her türlü çalışma şeklinin araştırılması oldu. Bu teklifler, 20 Ocak 1897’de Taşnaksutyun Partisi tarafından ret edilerek, “içinde bulundukları durumun gözden geçirilerek silahlı mücadele yöntemlerinin benimsenmesi” çağrısında bulunmaları üzerine görüşmeler sonuçsuz bitti. Bundan sonraki işbirliği çağrıları sürekli devam etti ise de 1900 yılına kadar bunlar “çağrı düzeyi” nde kaldı. (Arsen Avagyan – Gaidz F. Minassian, Ermeniler ve İttihat – Terakki İşbirliğinden Çatışmaya, Çev. M, Şahan, Aras Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 16 – 17)
4-9 Şubat 1902 Paris Jön Türk Kongresi
1897’de olduğu gibi 1900’da bu sefer de Ermeniz Terör Örgütleri yanında, bütün Osmanlı bölücü unsurlarının de buna dahil edildiği halde, bunlara, “Abdülhamit’in istibdadını yıkmak için iş ve güç birliği” teklifi Damat Mahmut Paşa (Sultan Abdülhamit’ in kız kardeşi Semiha Sultan’la evli olduğu için “damat” sıfatıyla alılır. Babaları gibi Abdülhamit’e düşman olmuş Prens Sabahattin ve Prens Lütfullah bunların oğullarıdır) ve oğlu Prens Sabahattin’in ortak çağrısıyla bu kongrenin yapılması gündeme getirildi. (Agagyan-Minassian, s. 18)
4-9 Şubat 1902’de 70 delegeden 47’si Türk, diğerleri Ermeni, Arap, Rum, Yahudi, Kürt, Arnavut ve Çerkez’den ibaret “Osmanlı Liberaller Kongresi” adıyla da anılan Kongre, Prens Sabahattin’in başkanlığı, Ermeni Ahoranyan ve Rum Satus’un başkan yardımcılıklarında toplandı.
Kongre sonunda alınan üç maddelik kararlar, yapımına teşebbüs edilmiş, yapılmakta olan ve yapılacak Ermeni Teröristler – Jön Türkler “İşbirliği İhanet Anlaşmaları” nın en büyük kararlarının “öncüsü” karar olmuştu.
Bu kararlara göre, Berlin Antlaşması gereği Doğu Anadolu’da yapılacak ıslahatlar, Makedonya dahil (zaten Makedonya ile ilgili Berlin Antlaşmasında burada da Müslüman bir genel valinin yönetiminde ıslahat yapılacağına dair bir madde olarak 23’üncü madde vardı ve bunda “mahallen ihtiyaçlarına göre ıslahat yapılacaktır” deniliyordu ) İmparatorluğun her tarafında yapılacak, bunun sonucu olarak bütün İmparatorluk dahilinde “mahalli idareler ve milli muhtariyet idareleri” kurulacak, bütün bunların yapılması için Büyük Devletler Sultan Abdülhamit’in yönetimine müdahalede bulunacaklardı. (İsmail Hami Danişment, Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul,1972, s. 358)
Her haliyle Osmanlı Devleti’nin aleyhine olan bu Kongre büyük tenkitler aldı. Jön Türklerin tarihini yazan Ramsaur’a göre, Kongre’ye Ermenilerin görüş ve teklifleri damgasını vurmuş, büyük ölçüde onları tatmin etmeye yönelik bu maddeler, Osmanlı Devleti’nin aleyhine olduğu halde Ermeniler, alınan kararları “Prens Sabahattin’in saflığından” faydalanarak ona kabul ettirmişlerdi. (E.E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilali, Sander Yayınlar, İstanbul, 1972, s. 91)
Bu Kongrede yaşanan bir gelişme de, Jön Türkler arasında yaşanan “en büyük ilk çatlak” ın kendisini göstermesi oldu. Prens Sabahattin’e nazaran, “ülke, millet ve devletin çıkarlarını ondan daha çok gözeten” denilen İttihatçı gruptan Ahmet Rıza, alınan kararların bütün maddeleri yanında özellikle de “Osmanlı yönetimi üzerine dış müdahaleyi” çeken üçüncü maddeye şiddetle itiraz etti. Bu sebepten Kongre’de bütün bölücü unsularını şiddetli hücumuna uğradı. Bu olup bitenler ardından, bütün bölücü unsurlar, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni büyük ölçüde terk ederek Prens Sabahattin’in grubu olan Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkez Cemiyetine daha çok yönelmeye başladılar. (İsmail Hakkı, Cidal Yahut Makes-i Hakikat, Kahire, 1908, s. 24 ve Ziya Şakir, Muhalefet Nasıl Doğdu, Nasıl Yaşadı ve Nasıl Öldü? Son Posta Gazetesi. 21 Temmuz 1931) .Öyle ki, Ermenilerin en yoğun yerleşik olduğu Doğu Anadolu’da, Prens Sabahattin’in cemiyeti Teşebbüs-i Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti’ nin bütün şubeleri şehirlerde Ermeni Taşnaksutyun Partisi tarafından açılmış, Cemiyetin bütün yayınları bölgeye bunlar tarafından dağıtılmaya başlanmıştı. (Avagyan –Minassian, s. 21)
Kongre kararlarından bir de “4. Madde” denilerek “gizli maddesi” üzerinde durulur ki, bu da Arnavutluk bölücü hareketinin lideri İsmail Kemal tarafından teklif edilmiş, ifadesiyle bu şöyle dile getirilmişti: “Salt (yalnız) propaganda ve yayın yoluyla devrim (ihtilal) olmaz. Bu nedenle silahlı güçlerinde (halk veya ordu ayaklanması şeklinde) ihtilal hareketine katılması gerekir.” (Avagyan – Minassian, s. 19).
Öyle ki, İsmail Kemal, bu gizli maddeyi kendisi yürürlüğe koymak için 1903’de nasıl bir fiilen “askeri darbe” planladığını araştırma yazımızın ilgili bölümlerinde göreceğiz.
Osmanlı Devleti’nin kendi “resmi kaynakları” nda “adı geçen “1902 Kongre ihaneti”, bunu dahil edilen “1907 Kongre ihaneti” ile birlikte, Rumi 1332, miladi 1917’de Osmanlı İstihbaratı, Hariciye ve Dahiliye Nezareti tarafından ortak yazılıp yayınlanan bir kitapta bu şöyle dile getirilmişti:
“Asıl maksatlarını gizlemeye, teşebbüs ve faaliyetlerinin sırf istibdadı devirmeye yöneldiğini iddiaya ve böylece efkarı umumiyeyi (kamuoyunu) kandırma ve ikna etmeye muvaffak olabiliyorlardı. O zamanlarda ve sonraları komitacıların (Ermeni Teröristlerin) gördükleri hürmet ve kazandıkları mevki de sırf bu sayede olmuştu. Halbuki gerçekte, bu Meşrutiyet’ten evvel ve de sonra, komitacıların Müslümanlarla, bu memlekette beraber çalışmaları, bir vatandaş gibi hayat geçirmeleri hatır ve hayallerinden bile geçmemişti.” (Ermeni Komitacılarının Âmal (Emel) ve Harekat-ı İhtilaliyesi, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1332 (1917), s. 231)
İttihatçıların Abdülhamit’i Öldürmek İçin Ermenilerle “Ortak Suikast” Girişimleri
Jön Türklerin, Sultan Abdülhamit’ten kurtulmak program ve planları, onu hem “bir halk veya askeri ayaklanma” yanında, ikinci olarak “bir suikastla öldürülmek” i de ihtiva ediyordu. Bunu onlarını en ileri gelenleri başlarında Talat ve Bahaettin Şakir Beyler, söyledikleri ve yazdıkları hatıralarında açık açık dile getirmişlerdi. İttihatçılardan Meclis-i Mebusan Reislerinden Halil Menteşe hatıralarında, Selanik’te Talat Bey’in teklifiyle, bir “ihtilal” cemiyeti olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulurken kendisinin bunu toplantıdaki arkadaşlarına söylediğini yazar. (Halil Menteşe’nin Hatıraları, Haz. İ. Arar, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986. S. 68). Bütün bu olup bitenler, İttihatçılarla Ermeni Teröristleri birbirlerinin “tabii müttefikleri” haline getirmişti.
Yine “öldürme” konusundan olarak, Bahaettin Şakir’in ise, hatıralarında hep “Abdülhamit’i öldürmeliyiz” tabirlerini sıklıkla kullanarak bu “öldürme” işini sürekli dile getirilmişti. İşin daha da ilginci, kendisinin bunda sözde kalmayıp, onu “birçok suikast girişimleri” yle öldürme teşebbüsleri olmuştu. Olup bitenlerin daha daha da garibi, Bahaettin Şakir’in bu suikastlarından birisinde Ermeni bölücüleriyle işbirliği yapma girişim olmuş bu cümleden olarak, yukarıda adları geçen iki yazar şunları yazmışlardı: “Bir aralık Doktor Bahaettin Şakir Bey, Abdülhamit’e karşı yeni bir suikast hazırlamak için Diran Kelekyan Efendi i (Abdülhamit döneminde Darülfunun’da tarih profesörü Ermeni olup, Ermeni bölücüleri arasında yer almıştı) ile müzakerelerde bulunuyordu. Bu suikast, Ramazanın on beşinde Abdülhamit Hırka-i Şerif’i (Topkapı Sarayındaki Mukaddes Emanetleri) ziyaret etmek maksadıyla Sarayburnu’ dan geçerken Söğütlü yatının geçeceği yerlere birkaç mayın dökülerek yapılacaktı.” (Erdal Aydoğan – İsmail Eyyüpoğlu, Bahaettin Şakir Bey’in Bıraktığı Vesikalara Göre İttihat ve Terakki, Alternatif Yayınları, Ankara, 2004, s.326) Yine bunların yazdıklarına göre, Bahaettin Şakir bu suikastın “Ancak Ermenilerle işbirliğiyle başarılabileceği” düşüncesinden hareketle, bu uğurda kendisine baş yardımcı olarak Diran Kelekyan’ı bulmuş o da bunu kabul etmişti.Suikastın maliyeti olarak “yüz bin ile iki yüz bin frank” hesaplanmıştı. (Aydoğan – Eyyüpoğlu, s. 326). Yapılan “Suikast Planı” niçin hedefine ulaşamamıştı? Buna sebep, aranan finansmanın bulunamaması olmuştu:
“Yüz, iki yüz binlik işleri, zorlukla görebilen İttihat ve Terakki Cemiyeti, yüz , iki yüz bin franklık bir işe girişemeyeceği için Abdülhamit’in denizden, karadan ve uçurma ile havadan yapılması tasavvur edilen yeni bir icat bomba (makineli elektrikli bomba) suikastları tamamıyla akim (hedefe ulaşamamak) kaldı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti için yine zalim hükümdarın ölümünü beklemekten başka çare kalmamıştı.”(Aydoğan –Eyyüpoğlu, s. 328)
Ermeni Teröristlerin Abdülhamit’i Öldürmek İçin 5 Temmuz 1905 Suikast Girişimi
İttihat ve Terakki Cemiyeti, suikastlarının başarılı olmamasını sonucu, “Kadere boyun eğip Abdülhamit’in eceli ile ölmesi kararı” alırken, Ermeni teröristler ise hiç de böyle düşünmüyorlar, birçok suikastlarla da olsa ondan kurtulmak istiyorlardı ki, bu isteklerini “5 Temmuz 1905 Suikastı” ile başarmayı planlamışlardı. Hatta bu uğurda İttihatçılardan Ahmet Rıza’ya bile “ittifak teklifi” yapmışlardı. Bu uğurda iki Ermeni yazarın yazdıkları:
“Taşnaksutyun tarafından 1905’de düzenlenen suikastta, parti yönetiminin Ahmet Rıza’ya müracaat ederek bu eyleme katılmalarının teklif etmesi istisnadır (Ermenilerin İşbirliği isteklerini 1904’de bildirme isteğini kabul dışında). Ahmet Rıza bu öneriyi sadece bir infial (şiddetli tepki) ret etmekle kalmamış, ‘Bağımsız bir Ermenistan devleti yaratma hedefi’ ni takip eden Ermeni devrimci partilerinin bunun gibi faaliyetlerini ve eylemlerini ret etmişti.” İki Ermeni’ nin bu yazdıklarına “dip not” alarak ekledikleri ifadelerinde ise, Londra’daki Osmanlı Büyükelçiliğinin üçüncü sekreteri olan Esat Bey’in (Peker) 40 yıllık diplomatik hatıralarına anlatan kitabında, ( Esat Peker, Diplomasinin Emrinde 40 Yıl, Bir Türk Diplomatının Anıları, Moskova, 1971, s. 19), Abdülhamit’e hazırlanan suikasttan hem kendisinin hem de Osmanlı’nın İngiltere Büyükelçisi Musurus Paşa’nın (kendisi Rumdur) “bu istihbaratı bir Ermeni’den almış” oldukları yer alır. (Avagyan- Minassian, s. 21)
İttihatçılar, suikasta Ermenilerle “fiilen ortak” olmasalar bile, bu konuda Ermeni Teröristlerle “manen ortaklık” için de bulunduklarını aşağıda yazacağız.
İttihatçılardan ret cevabı alan Ermeni Teröristler, adı geçen suikastı kendilerinin planlayıp yaptıklarından bahsedilir. Hatta, bazı “iddia” lar göre de bu “ortaklık” a Osmanlı vatanını bölme emelli Siyonist Yahudilerin de dahil edildiği üzerinde durulur. Buna sebep olarak, ileriki bölümlerde daha detaylı olarak göreceğimiz üzere, 1902 Temmuzunda İstanbul’a Filistin için bu beşinci defa Sultan Abdülhamit’le “pazarlık” yapmaya gelince, Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı Herzl, bütün isteklerine ret cevabı verilmesi sonucu, Ermeni teröristler gibi “önlerindeki en büyük engel” olarak gördüğü Abdülhamit’i “Jön Türklerle işbirliği” halinde devirme kararı alması olmuştur.
Siyonistlerle Ermeni Teröristler de işbirliğinde “tabii müttefikler” haline gelince, Abdülhamit’ten kurutulmak için suikast da dahil her yola başvurmak onlar için de mubah oluyordu. Bu cümleden olarak Osmanlı Teşkilatı Mahsusa (Enver Paşa’nın kurduğu özel istihbarat teşkilatı) başkanlarından Albay Hüsamettin Ertürk, suikast işinde Siyonist Yahudilerin de büyük rolleri olduğu hakkında hatıralarında şunları yazar:
“İşte Siyonistler de Ermenilerle birleşerek müşterek (ortak) düşmanlığa başlamışlardı. Suikastın planları İsviçre’de hazırlanmış, Rusya’da ihtilalci olarak yetiştirilmiş bir Yahudi ile suikast işlerinde tecrübesi bulunun bir Macar Yahudi ve Fransız Edward Jores ile Ermeni komitacılar, bu planda vazife alışlardı. Abdülhamit’in bir saatli bomba ile katledilmesi tensip (kararlaştırma) edilmişti.” (Albay Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası. Pınar Yayınları, İstanbul, 1964,s. 42)
Bu cümleden olarak Ermeni vatandaşlarımızdan Leon Dabağyan’ın yazdıkları:
“Sultan Abdülhamit Han’a karşı yapılacak suikast hareketinin kararı, Sofya Kongresinde (Taşnaksutyun Partisinin kongresi) alınmış ve fakat İsviçre’de Siyonistlerle beraber çizilmişti.” (Levon Dabağyan, Sultan II. Abdülhamit ve Ermeniler, Son Havadis Gazetesi, 28 Kasım 1981, s. 6)
Suikastı planlayıp yapacak olan teröristler, Viyana’da sipariş verip yaptırdıkları “özel suikast arabası” tekerleklerinde 100 kilo patlayıcı dinamit koydurmuşlardı. Bu araba, kaçak yollardan parça parça Türkiye’ye sokularak, burada monte edilmişti. (Amiral Henry F Woods (Abdülhamit zamanında Osmanlı Donanmasını ıslahla görevli İngiliz amiral), Türkiye Anıları, Çev. F. Çoker, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1976, s.180)
Suikast, Sultan Abdülhamit Yıldız Sarayının bahçesine yaptırdığı Yıldız camisinde Cuma namazı çıkışında yapılacaktı. Suikastçılar, bir ay süreyle camide “gözetleme” yapmışlar, Sultan’ın cuma namazı bittikten sonra 2 dakika 42 saniye içinde caminin dış giriş kapısında bekleyen arabasına binip sarayına döndüğünü tespit etmişlerdi. “Zaman ayarlı saatli bomba” bu süre içinde patlatılırsa onun öldürüleceğini düşünülüyordu. Suikast arabası, “bir ziyaretçi olmak“ edasıyla 5 Temmuz 1905 cuma günü getirilip Abdülhamit’in arabasının yakına bırakılmıştı. (Ertürk, s.43)
Suikastçıların planı, “bin an gecikme” ile hedefine ulaşamadı. Buna sebep, Sultan arabasına binmek için cami içinde Cuma namazı bitimi ilerlerken karşısına “aniden” denilerek Şeyhulislam Cemalettin Efendi çıkmış, Abdülhamit ona “hal ve hatırını sormak” tan olarak duraklayınca, birkaç dakika da olsa onunla konuşması suikastın amacına ulaşamamasına sebep olmuştu. İşte bu süre 2 dakika 42 saniyeyi geçtiği için bombalı araba uzaktan kumandalı olarak patlatılmış, bundan Osmanlı güvenlik kuvvetleri ve halktan 23 kişi öldüğü 58 kişi yaralandığı halde Sultan ölmekten kurtulmuştu. (Tahsin Paşa, Abdülhamit ve Yıldız Hatıraları, Ahmet Hilmi Kitaphanesi, İstanbul, 1933, s. 204)
Jön Türk gruplarının başarısız suikast karşısında takındıkları tavırlara gelince: Bu, kendisini açıktan açığa olmasa bile, gizliden gizliye Sultan Abdülhamit öldürülemediği için “üzüntü ve acılara” sebep olmuştu. Bunu, tarihimize bir “kara leke” olarak düşürecek olan Tevfik Fikret “Lahza-i Teahhür” (Biran Gecikme) isimli şiirinde dile getirmişti. Şiire “Biran Gecikme” isminin verilmesi, Abdülhamit’in 2 dakika 42 saniye gecikmesi sonucu ölümden kurtulmasından kaynaklanıyordu. Şiirde, Ermeni – Siyonist teröristlerden “Şanlı Avcı”, “Kurtarıcı El” ve Sultan’ dan da “Alçak” diye bahsedilen 8 beyitlik şiirinin bir kısmı şöyledir:
“ Lahza-i Teahhür
“Bir patlayış… Bir duman… ve de düğün alayını andıran
Zavallı bütün bir seyirci alayını, kaba ve kudurmuş
Tırnaklarıyla kahredici bir el didik didik etti.
Ve havaya bacak, kelle, kan, kemik fırladı…
Ey şanlı patlayış, ey intikamcı duman,
Kimsin nesin? Bu saldırışa seni zorlayan kim, sebep ne?
Arkanda binlerce gözetleyen varken sen orada yoksun;
Sen görünmeyen, fakat kurtarıcı bir eli andırıyorsun
…………………
Ey şanlı avcı tuzağını beyhude kurmadın;
Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın!
…………
Bu milleti çiğnemekle bugün eğlenen alçak
Bu keyfiyetini biran gecikme anına borçludur!” (Tevfik Fikret, Rabab-ı Sikeşte, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1962, s. 34)
Sultan Abdülhamit bu şiirden haberdar edilince, tepkisini “küplere binmek” ten olarak şöyle dile getirmişti: “Hiçbir namuslu Ermeni, Padişahı’na kasteden eli bombalı ırktaşına ‘şanlı avcı’ diyecek kadar hayasız olmamıştır,” (Abdülhamit’in Hatıra Defteri, s. 90)
O zamanlarda gazeteciliğe başlayan ve bunu köşe yazılarıyla Cumhuriyet döneminde Cumhuriyet gazetesinde devam ettiren gazeteci yazar Burhan Felek de suikastı hatırlarında bir değerlendirme yaparken, Tevfik Fikret’in bu şiiriyle kendi ”Jön Türklerin hislerine de tercüman” oldukları hakkında şunları yazar: “İşte Tevfik Fikret’in eserleri arasında ‘Bir Lahza-i Teahhür’ ismiyle şöhret bulan şiiri, bu vakadan yani Sultan Hamit’in kurtulmuş olmasından dolayı yazılmış bir teesürnamedir (İstenilenlerin gerçekleşmemesi halinde üzüntülerini belirtme şiir sanatı).
Tarihe göre bu suikast Padişah’tan ziyade Osmanlı Devleti’ne karşı kurulmuş bir siyasi komplo idi. Ama hepimiz gibi Fikret de onu bizim o zamanki hislerimizle değerlendirmiş, bu şiiri yazmıştır, Şair tarihçi değildir.” (Burhan Felek, Yaşadığımız Günler, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1974, s. 90 – 91) 21 Kasım 2025
İkinci Bölümün Sonu