İsviçre Diyanet Vakfı’nın düzenlediği kitap fuarı için geldiğimiz İsviçre seyahatimizi MTO’muzun en parlak talebelerinden Ahmet Arif Kutlu kardeşimizin nefis kaleminden sizlere aktarmaya devam ediyorum. Ahmet Arif, bu kez Basel’i yazıyor. Zihin açıcı okumalar…
***
Basel’in dehlizlerine gölgem düştü. Gölgeme seher kayıntısı bir mısra üşüştü "Tanrı ölmedi, hipergerçek bir şeye dönüştü’’ dedi, Baudriallard. Cevap vermedim. Karşımda bir fikir görmenin şevkindeyim. Zira bu fikir aksediyor şehrin her kaldırımına çarparak. Bir fikir nasıl yaşarmış taştan binalarda, insanları nasıl dönüştürür ve onları çöp yığınlarından sözde tanrılar kılarmış.
Bendeyse; ideolojilerin dumura uğramış, mukallit ve sığ simalarından sebep, münevverlerim diklenemez oldu düşman tepelerin korkuluklarına bile. Tarlanın sahibiyle savaşmak mı? Hak getire. Elimde sepet, içinde hakikatin taştan hançerleri. Kime uzatsam ‘’big brother is watching me"’
Son yüzyılımızda en büyük garabet, Müslüman sınıfın entelijansiyasından ve nazariyatçılarından yoksunluğu. Temellendirilmiş teorilerle aklımızın hududuna dayanan Batılı aydına karşı, harp meydanında yalnız kaldı avam. Dünyamıza akın eden zehirleri, süzgecinden geçirip üst meclislerde tartışacak ve kollayacak bir sınıfın yokluğundan muzdaribiz. Avamın, ne karşı saldırının mahiyetini anlayacak yetkinliği vardı ne de harp meydanında ona kılıç çalacak âlimliği. Bir savunma mekanizması olarak külliyen reddi benimsedi.
Biz elimizde taş ve sopa, itikadımız en gizli sandukalarda. Mülkümüzün bahçesinde bir yanımızdan sıçrayan evrimlere, öteki yanda yeni bilimsel teorilere ve hürriyetini terimizle teslim ettiğimiz fakat bize düşman kesilen taze kurumlara karşı haysiyetimizi müdafaa ederken kendi felsefesi üstüne kentler bina ediyordu Batı.