Cuma yazımızda tevekkülden söz ettik ve tevekkül gerçekten ve inanarak, yakîn bilgi ile Allah’a güvenme ve bu duygularla işini O’na havale edip sonuçtan emin olmadır dedik. Çünkü Allah bizden para mal mülk istemiyor, O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yok. Bizden istediği şey, Onu hakkıyla tanımak, kendi ifadesi ile kadrini hakkıyla takdir etmek, O’na şeksiz şüphesiz inanmak ve teslim olmaktır. O’na böyle bir iman besleyip bizden istediklerini yapmamız halinde O’nun da bize yardım edeceğini kesin bilmemizdir. Çünkü O; ‘siz beni anın ben de sizi anayım’, ‘siz ahdinizi yerine getirin ben de ahdimi yerine getireyim’, ‘siz Allah’a yardım edin O da size yardım etsin’, ‘gerçek müminler Allah’a ve Resulü’ne tam inanırlar ve sonra hiç şüphe etmez hale gelirler’ buyurur.
Resulüllah’ın ashabından Ebu’d-derdâ’ya birisi, bana bir tavsiyede bulunur musun dediğinde o bunlardan hareketle; ‘sen geniş zamanında Allah’ı an ki, O da dar zamanında seni ansın’ demiştir. Sağlığında ve bol zamanlarında Allah’ı hiç hesaba katmayan, yani O’nu zikretmeyen, anmayan birisi, hastalığında ve dara düştüğünde O’na yakarırsa ayıp etmiş olmaz mı? Yine de bu, hiç yakarmayandan daha iyidir.
Buradan hareketle sözü özellikle Allah’a karşı hüsnüzan beslemeye getirmek istiyoruz. Kudsî hadiste Allah (cc), ‘kulum beni nasıl sanıyorsa ben öyleyim’ buyurur. Kul, Allah bize yardım eder, imdadımıza yetişir, ihtiyacımızı karşılar, sağlık verir, zafer verir diye düşünür ve bunda kesin kanaat ve sarsılmaz bir iman sahibi olursa Allah da bu kanaati boşa çıkarmaz. Çünkü Allah bütün kemal sıfatlarına sahiptir, bütün kusur ve eksikliklerden münezzehtir. Yani kul kendine düşeni yaptıktan sonra, Allah bana yardım eder diye kesin inanıyor olsun da Allah bu güveni boşa çıkarsın, mümkün müdür? Haşa, bu tavır kemal sahibi Allah’a yakışır mı?