TARİHİN akış ve oluşunun sürekliliği içerisinde nice kavimler doğmuş ve nice medeniyetler inşa ederek belirli bir zaman ve mekan süreçlerinde inançlarıyla ve kültürleriyle birlikte yaşamışlar ölmüşler ve kimileri de günümüz arkeolojik kayıtlarına geçmiş bulunmaktadırlar.
Günümüz medeniyetlerini ÖLÜ medeniyetler henüz ölmemiş medeniyetler ve de YAŞAMAKTA olan medeniyetleri bir SACAYAĞI şeklinde izah ederek ya da PİRAMİT formatıyla resimleyerek anlatmak daha bir anlaşılır olabilir.
Son bin dört yüz yıllık bir süreci dikkate aldığımızda
Çok rahatlıkla görülecektir ki kendi coğrafyalarında MERKEZ olan kendi coğrafyalarını aşarak bir hinterlant oluşturarak zaman ve mekan aşımına uğramadan günümüze kadar gelen nüfus ve coğrafya yaygınlığını dikkate alarak kabaca ÜÇ medeniyetin sürekliliğini görebilmekteyiz.
İlki BATI MEDENİYETİDİR Kİ
Judeo Greek düşünce menşeli Roma hukuk nizamı ve de Hristiyan ahlakı sacayağı üzerinden temellendirilerek günümüze kadar gelen hegomonik sömürgeci bir medeniyettir.
Hz İsa’nın doğumu ile başlayan süreçte
İsrail oğullarının bölgelerindeki fesadının islah edilmesi amacı ile gelen NASRANÎ din üç yüz yıl takip ve işkence süreçlerini müteakiben sonrasında “Tevhidden teslise” bir sapma ile hem judaist bir aşı alarak hem de Romanın PAGAN inanç sistemine entegre olarak Roma devletini Hristiyanlaştırmayı başarmış ve de HELEN in pozitivist düşüncesi üzerinden hamle yaparak yeniden dünyaya tahakküm eden MELEZ bir medeniyet olarak günümüzde arzı endam etmektedir.
MELEZ olması hasebiyle kendi içinde NUFÜZ mücadelesi paylaşımı amacı ile iki büyük DÜNYA dünya savaşı çıkartmış milyonlarca insanın telefine soykırım denilebilecek şekillerde sonuçlar üreterek dünyayı nüfuz bölgeleri olarak parsellemiştir.
Bu MELEZ medeniyetin böylesine iç mücadelesi hiç bitmeyecek ve de İNSANLIĞIN hayrına şekillenmeyecektir bu sosyolojik tespit kati bir realite olarak gözükmektedir.
BATI medeniyetinin HEGOMONYASINI sacayağı şeklinde ifade eder isek,
Bir ayağında Avrupa birliği (NATO ve AB) bir ayağında Rusya tepesinde ise İNG ve ABD bulunmaktadır ki üçgenin içinde ise tarihin her diliminde olduğu gibi yine juda bulunmaktadır.
Dememiz odur ki,
BATI medeniyeti
JUDAİST aşı ile ürettiği İDEOLOJİLER ile sistematize ederek inşa ettiği hakim rejimlerle gizli ve açık ittifaklar tesis ederek hem sac ayağı oluşturmuş ve hem de yer yüzünü NUFUZ bölgelerine ayırarak tahakküm etmiş ve de sofistike yöntemlerle (din teknoloji bilim) sömürgeleştirerek sömürmeye devam ede gelmiştir.
Denilecektir ki RUSYA neden bu sacayağının bir parçasını oluşturmaktadır ve neden BATI medeniyeti içinde telakki edilmektedir.
El cevap: RUSYA
Daha 17 yüzyılın başlarına kadar MOSKOVA merkezli küçük bir Kinezlik olup hiç mesamesi okunmaz iken coğrafyasının NUFUS yoğunluğunu Osmanlının NUFUZ boşluğunu ve Turani kavimlerin iç çekişmelerini çok iyi kullanarak yüz yıl içinde tarihin aralığından yararlanarak TURANİ dünyanın kültür havzalarına coğrafyalarına BATI nın eğitim ve teknolojik desteğini de alarak çok sısa bir zaman diliminde hakim bir güç olarak bölgesine tahakküm etmeyi başarmıştır.
Deli Petro’nun ÇARLIK dönemi dahil
Marksist Leninist BOLŞEVİK dönemi Stalinist SSCB dönemi ve de günümüzün Putinist Rusya Federasyonu dönemlerinin toplamına baktığımızda tamı tamına ifade etmek gerekiyor ise Kapitalist BATI medeniyetinin hem tarihi ve hem de İDEOLOJİK olarak ikiz negatif kardeşidir.
RUSYA halkı kültürü ve farklı etnisiteleri ile kendine has homojen bir MEDENİYET olamamıştır.
BATI medeniyetinin tarih kültür inanç ekolojik sisteminin bir parçası olarak hayat bulmuş nispeten de TURANİ kültürlerin etkileşiminde oluşan bir melez bir güç yapılanmasıdır.
Saniyen ÇİN medeniyetidir ki
Bu medeniyette tıpkı NASRANİ dinin judaist bir aşı alarak melezleştiği gibi
ÇİN in Kofuçyanist Budist melez medeniyeti de yine
BATININ judaist düşüncesinin ürettiği Marksist Maoist temelli bir İDEOLOJİ ile yeniden melezleşerek hinterlandında hegomonik bir güç olarak varlığını yeniden diriltmiş ve de iktisadi tüm üretim araçlarını çok iyi kullanarak YAYILMACILIĞINI meydan okuyarak günümüzde sürdürmektedir.
ÇİN medeniyeti de
Tarihin akış ve oluşu içinde TURANİ kültür ve kavmiyetlerinin iç içe yaşadığı bir coğrafyanın melez bir medeniyeti olarak tanımlanmasında hiçbir sakınca teşkil etmeyecektir.
Demem odur ki günümüzün yaşayan ve birbirlerine de meydan okuyan medeniyetler arasında ne BATI medeniyeti kendine has ORJİNAL bir medeniyettir ve ne de ÇİN medeniyeti kendine has kalabilmiş orijinal bir medeniyet değildir MELEZ ler dir ve de judaist aşılar alarak günümüzde arzı endam etmektedirler.
Salisen İSLAM MEDENİYETİNE geldiğimizde
Akide yapısını dikkate aldığımızda görülecektir ki
Hiçbir şirk pagan ve de tahrif edilmiş ehli kitap inancının (akideye taalluk etmeyen israiliyat rivayetleri hariç ) aşısını almadan SAF arı duru bir şekilde KİTABINI sünnetini (vahiy ve risaletini) muhafaza ederek İNANCINI dünya görüşünü devam ettirebilmektedir.
İHTİLAFLARI akide üzerinde olmayıp TEO POLİTİK ve KAVMİYETCİ kültür ayrışmaları ve siyasal rekabetler düzeyinde devam etmektedir.
Bu haliyle dahi İSLAM kendi kültür havzalarında ve kavmiyet coğrafyalarında MEDENİYETİNİ de uyku halinde tutmaya devam ettirebilmektedir diyebilmekteyiz.
İslam medeniyetinin coğrafyalarını ve kültür havzalarının fotoğrafını ortaya koyduğumuzda görülecektir ki İSLAM medeniyetinin coğrafyaları ve de kültür havzaları hem BATI NIN (İng. Fr. Bel. Hol. gibi) emperyalist sömürgeci devletleri tarafından tahakküm altında tutulmakta ve hem de aynı judaist aşıyı alan RUS ve ÇİN denilen melez süper güçlerin demir pençeleri altında esaret ve yarı esaret dönemlerini yaşamaktadırlar.
ÜÇGEN İN dışında kalan
AFRİKA NIN ilkel kabilelerinin TOTEMİST inançlarını hariç tutar isek iki medeniyetin İNANÇ sisteminden de kısacık bahsedebiliriz.
İlki Şintoist ve Budist JAPON medeniyeti olup BATI ideolojileri ile henüz bir aşılanma söz konusu olmamıştır kendine hastır ve gelenekçidir.
İkincisi ise mistik Budist ve Brahmanist HİNT medeniyetidir ki bu medeniyette KAST sistemi ile kaim olup BATI ideolojileri ile henüz bir aşılanma söz konusu olmamıştır nispeten gelenekçidir.
Henüz HÜR olmayan üçüncü DÜNYANIN kültür ve coğrafyalarına baktığımızda da görülecektir.
Yine BATI nın judaist karakterli İDEOLOJİK sistemlerin (Baas cı ve sosyalist rejimler) tahakkümü altında olan çok büyük bir coğrafya (kıtalar ve okyanuslar) çok büyük bir dünya görülecektir.
Judaist aşı yiyen (evanjelist Protestanlık) ile
AMERİKA birleşik devletleri de
Birleşik Krallıktan boşalan boşluğu doldurarak ve onun hegomonik gücünü devralarak 1945 ikinci cihan harbinden bu yana dünyanın jandarmalığına bir kovboy mantığı ile soyunmuş başta koskoca bir kıtayı sonrasında ise dünyanın geri kalan coğrafyalarını gücünü ve teknolojini kullanarak kendine bağımlı halde tutmayı hala başarabilmektedir.
Bu gün itibariyle ABD Neocon yapılanma ile dünyanın birçok ülkelerinde DEMOKRASİ ve İNSAN HAKLARI maskesi sadedinde turuncu devrimler yapmaya da devam etmektedir.
Kısaca ifade etmek gerekirse
Ne melez BATI medeniyeti İNG. ile ABD ile RUSYA ile ve ne de melez ÇİN medeniyeti kendi aralarında çoğu zaman muvazaalı bir anlaşma ile NUFUZ alanlarına bölüştürülmüş günümüz dünyasında insanlığın hayrına samimi bir dayanışma ve adil bir paylaşım ortaya koyamamışlardır.
Özellikle İSLAM kültür ve coğrafyaların da ve de üçüncü dünya ülkeleri üzerinde hakimiyetlerini açık ve gizli senaryolar ile tesis edip tahakkümlerini sürdürmeye devam etmektedirler.
Hantignkton un Medeniyetler arası savaş denilen senaryosu da böylesine gizli sinsi ve de açık bir savaşın ittifak sistematiğinin her daim yattığının farkındalığını ortaya koymamız lazım gelmektedir.
Ana hedef her daim özellikle İSLAM kültür ve coğrafyalarında yaşayan kavim ve devletlerin ya bağımlı federasyon yapıları olarak ya özerk ve bağımsız ulus devletler entegrasyon yapıları olarak ya da esaret ve yarı esaret altında tutularak KONTUROL altında tutulması zorunlu bir gaye olmuştur.
Böylesi bir zorunluluk nedeni ile hali hazırda üçüncü dünya savaşı sinsice hem bölgesel hem küresel düzeyde ve hem de hibrit savaşlar şeklinde hali hazırda İSLAM dünyası ve hinterlandı üzerinde ve de nispeten üçüncü dünya üzerinde yürütülmektedir.
RUSYA nın bölgesel sınır savaşını da yine bu paylaşım katagorisinde değerlendirmek lazım gelmektedir ki bu savaş BATI nın kendi içinde bir NUFUZ bölgesi belirleme savaşıdır tıpkı ALMANYA nın 1945 sonrası ikiye bölünmesi gibi
Yeniden “soğuk savaş” konsepti ile “demir perde” örgülenerek UKRAYNA nın da DİNYEPER nehri doğal hattından ikiye bölünmesi mi planlanmaktadır yoksa RUSYA izole edilerek yeniden parçalanmak mı isteniyor bunu göreceğiz.
OSMANLI NIN yıkılıp parçalanmasından sonra
Dünyanın HEGONONİK güçleri her daim bir “cambaza bak” oyunu oynayarak muvazaalı biçimlerde kendi aralarında yapılan taksimatın STATÜKOSUNU oluşturmaktadırlar.
Böylelikle hem İSLAM dünyası yeni bir DİRİLİŞLE kendi kültür ve coğrafyalarında yeniden hükümran olmasın ve hem de HÜR olmayan üçüncü dünyanın HÜRRİYET mücadelesi başarıya ulaşmasın diye açık ve gizli sinsi ve vahşice oyunlarını sürdürebilmektedirler.
Bu gün itibariyle “Sacayağı ya da pramit” metaforunu özetlersek
ÜÇGENİN tepesinde
İNG. ABD. ve AB bulunmaktadır.
Bir ayağın da RUSYA diğer ayağın da ise ÇİN bulunmaktadır üçgenin içinde ise her daim judaist bir düşünce yatmaktadır ki Hantigkton da aynı merkezlerden beslenmektedir.
Burada ÜÇGENİN dışında tutulmaya çalışılan ALMANYA JAPONYA ve de HİNDİSTANA da küçük bir paragraf açmak isterim.
ALMANYA tarih ve coğrafya sahnesinde kendine ap ayrı bir paragraf açmağa hazırlanmaktadır Almanya hem kara Avrupa da hem Turani TÜRKİSTAN coğrafyalarda ve hem de Amerika nın kuzey güney iç savaşından beri Amerika kıtasında kayda değer bil kuvve bir kuvvet olarak devam etmektedir.
Şu an itibariyle Almanya Avrupa da NATO üzerinden Amerika da İNG. ve Siyonist sermaye işbirliği ile kontrol altında tutulmaktadır.
Konu Japonya ya geldiğinde ise Japonya kuzey Kore nin nükleer yapılanması ile kontrol altında tutulurken Hindistan ise Pakistan nükleer yapılanması ise dengelemektedir.
İRAN ve MISIR a geldiğimizde ise TÜRKİYE yi dengelemek üzere konumlandırıldıklarını asla unutmayalım demekteyiz.
TÜRKİYE yeni bir DÜNYANIN kuruluşunun ayak seslerinin duyulduğu bir sürecin başında
Henüz merkezi olmayan İSLAM dünyasının hem tarihi kültürel ve hem de coğrafi bir merkez ülkesi konumunda olarak iki soru sorulabilir.
İlki bu hegomonik gücün ÜÇGEN dünyasında ne yapması nasıl yapması gerekmektedir sorusunun cevabı ikincisi de bu ÜÇGEN in kendi amacı doğrultusunda nasıl bir TÜRKİYE konumlandırmak istemektedirler sorusu bir başka makalenin yazı konusunu teşkil etmektedir ki sadece bu hengamede şu özet söylenebilir.
TÜRKİYE her türlü komplo ve tuzakları gözden ırak tutmadan
Küresel ve bölgesel denge ve ittifakları her daim dikkate alarak “açık kapı diplomasisi ile”
Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen devlet ORTAK aklı ile hareket edip medeniyet değerleri istikametinde sorumluluklarını müdrik olarak KALKINMA hamlesini istikrarlı biçimde sürdürebilmesi için “doğusuna da batısına da kuzeyine de güneyine de” çok çok dikkatli bakmalı ve de çok çok müdebbir olmalıdır dua ve temennisi ile
Vesselam.
Şazeli Çügen