Din dersinin seçmeli olduğu 1970’li yıllar. Okul idarecileri, bu dersin seçilmesini istiyorlarsa, dilekçeyi derse girmek istemeyenlerden; şayet istemiyorlarsa dilekçeyi derse girmek isteyenlerden alıyorlardı. Daha açık bir ifade ile öğrenciler, idarenin tavrına göre din dersini seçiyorlardı. Şayet idare öğrencilere, “Din Dersini seçmek isteyenler dilekçe versin” demişse, din dersini seçenlerin sayısı az oluyordu. Zira öğrencilerin çoğu idareye gidip, ben “Din Dersini seçmek istiyorum”, diye bir dilekçe vermek istemiyorlardı. Ne de olsa okuyacakları bir ders azalmış oluyordu. Ancak bu konuda istekli olan, ya da velilerinin etkisinde kalan öğrenciler veya velileri dilekçe veriyorlardı. Okul idaresi, “Din Dersini seçmeyenler dilekçe versin” demiş ise, bu defa din dersini seçmeyenler az, seçenler çok oluyordu. Zira öğrencilerin çoğu idareye varıp ben din dersini seçmek istemiyorum, diyemiyorlar, ya da bunu deme cesaretini kendilerinde bulamıyorlardı. Ancak din dersini seçmeme konusunda bilinçli olan veya velisinin isteğine uyan öğrenciler dilekçe veriyorlardı. Bunların sayısı da çok olmuyordu. Bunun dışında kalan öğrenciler, dilekçe vermedikleri için otomatikman din dersini seçmiş kabul ediliyordu.
Benim görev yaptığım ortaokulda ise okul idaresi, derse girmeyeceklerden dilekçe alıyordu. Bu nedenle de öğrencilerin geneli din dersine giriyor, çok az sayıdaki öğrenci ise girmiyordu. Okulumuzdaki öğretmenlerin çocukları da bu uygulamayı yansıtan bir görünüm arz ediyordu. Nitekim öğretmenlerden bazılarının çocukları din dersine girmezlerken, bazılarınınki giriyordu. Girenler arasında eşi doktor olan Fransızca öğretmeni bir bayanın oğlu da vardı.
Derste verdiğim teorik bilgilerin yanında pratiğini de yaptırıyordum. Sınıflar küçük öğrenci sayısı da kalabalık olunca, yapılan pratiği her öğrencinin görebilmesi amacıyla bir kaç öğrenciyi öğretmen masasının üstüne çıkartıyor ve iki rekat namazın nasıl kılındığını gösteriyordum. Sonra da; “Evlerinize gittiğiniz zaman namaz kılma tatbikatını tekrar ederek iyice öğrenin, şayet unuttuğunuz bir şey olursa babanızdan ya da annenizden yardım alın” diye de tembihte bulunuyordum. Ayrıca onlara yazılıdan hariç iki rekat namaz kıldırarak sözlü notu vereceğimi de söylüyordum.