Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Peygamber Efendimiz'in hayatında her şeyden çok sevdiği torunlarıdır. Onlara 'cennet reyhanları', 'arşın iki küpesi' gibi lakaplarla seslenmiş, onlarla birlikteyken, nurlu yüzü, nur üstüne nur yağmış gibi, mutlu, mesud, mesrur olmuştur... Bundan dolayıdır ki, Resullah'ı (sav) seven onun torunlarını, Ehli Beytini de sever. Özellikle Anadolu insanının gönlünde bu iki şehid gence dair büyük ve bitimsiz bir sevgi yaşar.
Bir edebiyatçı olarak Muharrem aylarına denk gelen yazılarımda, elimden geldiğince geleneğimizi mayalayan kadim metinler üzerinden, Ehli Beyt sevgisini ve hassaten Kerbela faciasını anlatan eserlerden bahsetmek isterim. Evvela her birimizin de okuyarak gözlerinin yaşardığı şu anlatıma bakınız: (Rahmetli Asım Köksal hocamızın kaleminden)
.......
Peygamberimizin (sav) muhterem eşi Ümmü Seleme annemiz anlattı: Resulullah (s) bir gün üzüntülü olarak uyandı. Sonra tekrar uykuya dalıp yeniden hüzünle kalktığında, avucunda kırmızı bir toprak tutuyordu, onu öpüyordu. "Cebrail (sa) geldi, Hüseyin'in Irak toprağında şehit düşeceğini haber verdi. Bu da oranın toprağıdır," dedi. Hz. Peygamberimizin bu yeri "Kerb u Bela' (tasa ve üzüntü)" diye andığı rivayet edilir. Hz. Ümmü Seleme de toprağı alıp elbisesinin eteğine koyar. Hz. Peygamberimiz ona toprağı verirken "toprak kan hâline gelince Hüseyin şehit edilir!" buyurur. Hz. Ümmü Seleme, onu billur bir kase içinde yanında saklar. Hz. Hüseyin'in şehit edildiği gün toprağın kan hâline geldiği rivayet edilir.