AHİRET İNANCININ MAKUL TEMELLENDİRİLMESİ
MAKALE
Paylaş
09.11.2025 20:57
72 okunma
Prof. Dr. Cağfer Karadaş

Ahiret hayatının aklî temellendirilmesi, gâib alan olması dolayısıyla tamamen değilse de bir ölçüde mümkündür. Öncelikle bir Tanrı’nın varlığını kabul etmek, dolaylı olarak öte dünya hayatının varlığını kabul anlamına gelir. Nitekim geçmişten günümüze Tanrı inancı bulunan milletlerin tamamında bir ahiret inancının bulunduğu araştırmalar neticesinde tespit edilmiş bir gerçekliktir. İslam inanç sisteminde ahiret inancının Allah inancıyla birlikte anılmasının nedeni budur; bu aynı zamanda insanın fıtratıdır. Öyleyse insan, fıtratı gereği, doğrudan Tanrı inancına, dolaylı olarak öte dünya inancına eğilimli bir varlıktır. Kur’an’ın ilk sûresinde Allah’ın kendisini âlemlerin rabbı, olarak tanıttıktan sonra din gününün yani hesap görülecek günün sahibi ve hükümranı olduğunu bildirmesi, insanın bu fıtratına açık bir işarettir. İçinde bulunduğumuz âleme baktığımızda da, varlıkların görünenlerden ibaret olmadığı, müşahedelerimiz ve tecrübelerimiz dışında birçok varlığın ve varlık alanının bulunduğu bir kabul edilen bir gerçektir. Görünenin dışında varlık ve varlık alanı kabul etmeyen materyalizmin tıkandığı ve gelişen olayları ve olguları görünenle sınırlı izahta yetersiz kaldığı da açıktır. Kur’an’da belirtilen öte dünya inancı insanın tarih boyu benimsediği bu kabulü destekler ve âlemi izahta önüne kolaylıklar ve çıkış kapıları sunar.

Dar anlamda yeryüzünde geniş anlamda kâinattaki bir takım gelişmeler hem fizikî hem de insanî ve toplumsal düzeyde bir bozulmanın ve çözülmenin hızlandığını, birçok noktada tükenme korkusunun artık gerçeğe dönüştüğünü gösteriyor. Adeta eski kitaplarda okuduğumuz kıyamet alametleri çevremizde beliriyor. Aslında bu alametler bir yönüyle kıyametin kopmasının imkânını bize bildirirken diğer yönüyle gelişen ahlaksızlık ve haksızlıklar neticesi toplumsal düzenin bozulması ve hayatın yaşanmaz hale gelmesini haber vermektedir. Son zamanlarda ortaya çıkan inanç ve değer karşıtlığı sadece Allah’ın inkârını değil, insanların birbirlerine olan inanç ve güven duygularının kaybolmasını beraberinde getirmektedir. Bu dereceye ulaşan bir inançsızlığa Allah’ın müsaade etmesi beklenemez. Çünkü O, bütün âlemin rabbi ve hâkimidir. İnançsızlığın bu noktaya gelmesi dünyanın gereksiz hale gelmesi anlamına gelir. Nitekim sünnetullah da böyle cereyan eder. Ayetlerde inkâr edenlere, yerlerin ve göklerin Allah’a ait olduğu ve O’nun hiçbir şeye muhtaç olmadığı hatırlatıldıktan sonra, bozgunculuk ve taşkınlık durumunda yerlerine başka bir kavmin getirileceği veya yeni bir yaratmanın/oluşumun söz konusu olabileceği ihtar edilmiştir. (Nisâ 4/131-133; İbrahim 14/19; Fâtır 35/15-17).

Bunların yanı sıra tarihi tecrübe olarak her dönemde insanlar kendi zamanlarında bir takım kıyamet alametlerinin tezahür etmeye başladığını ve kıyametin yaklaştığını söyleyegelmişlerdir. O dönemlerde bölgesel olan bazı gelişmeler, bugün artık küresel düzeye taşınmış, topyekûn bütün insanlığı ve çevresini etkileyecek bir boyuta ulşamıştır. Nitekim eskiden belli şehirlerle sınırlı kalan salgın hastalıklar onca teknolojik gelişmeye ve tedbire rağmen bir anda küresel boyuta taşınabilmekte ve en güçlü devletleri çaresiz bırakabilmtedir. Bu değişim materyalistleri bile o kadar etkiledi ki, eskiden yaşanılan bu dünyanın mükemmel olduğunu ve asla yok olmayacağını dile getirenler, bugün büyük bir karamsarlığa bürünmüş görünmektedirler. Yeşili yok edenler, şimdi yeşili kurtarmanın derdine düştüler, partisini kurdular. Bu sefer de yeşil ve canlı çevreyi kurtaralım derken insanlıklarını ihmal ettiler. İçlerinde şeytani ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını dirilttiler, bir tarafı yaparken diğer tarafı yıktılar. Denizleri göçmen mezarlığına, karaları tel örgü ormanına çevirdiler. Bütün bu acımasızlıkların ve bozgunculukların bir bedeli olmalı ve hesabının görüleceği bir yer bulunmalıdır.

Öte yandan ruh ve bedenden oluşan, akıl ve iradeyle donatılmış bulunan insanı, dünya hayatıyla kısıtlı görmek ve onu bu hayatla sınırlamak doğru değildir. Duyguları, düşünceleri, eylemleri, hedefleri ve hedefledikleriyle insan, mükemmele ulaşma ve kemâl noktasına varma arayışı içerisindedir. Bir diğer ifadeyle insan bu dünyanın gerçeği olan hayır ve şer ikiliğinden kurtulup mutlak hayra ulaşma arzusundadır. Onu dünya hayatıyla sınırlandırmak, arayışlarına set çekmek, arzularına karşı duvar örmektir. Su nasıl engelleri aşarak yatağını bulur ve hedefi olan ummana ulaşırsa, insan da bir şekilde çekilen setleri devirir, örülen duvarları yıkar ve kendi ummanına yani öte dünyada kendisine hazırlanmış olan ebedî hayatına, ahiret yurdundaki cennetine Allah’ın inayetiyle ulaşmak ister.

(Geniş bilgi için bk. Cağfer Karadaş, İslam Düşüncesinde Ahiret, Bursa: Emin Yayınları, s. 19-47).

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya