Tom Barrack Ankara’daki büyükelçi ve Trump’ın kişisel dostu olması nedeniyle değil, aynı zamanda ABD Başkanının Suriye ve hatta Ortadoğu özel temsilcisi olarak bölgesel politikada kritik bir rol üstlenmesi sebebiyle büyük önem taşıyor. Bu sıfatlarının da ötesinde adeta Bölge Sömürge Valisi pozlarında ahkamlar kesiyor!

03 Aralık 2025 tarihinde Yunan basınında Kathimerini gazetesinde yer alan açıklamaları oldukça ilginç ve ileri mesajlar içeriyor:

“Yeni bir bölgesel düzen Washington’un vizyonudur. Hazar denizimizden Doğu Akdeniz’e kadar olan bölgeyi yeniden yapılandıracağız.” derken Kıbrıs’ı (özellikle KKTC’yi) “Sağlıklı bir vücuttaki apse” olarak gösteriyor.” Kıbrıs Rum Devleti” imasında bulunuyor.

Satır aralarında Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Büyük İsrail Projesi (BİP)’in nasıl gerçekleştirileceğinin ayrıntılarına iniyor.

“Terörsüz Türkiye”, “Türk-Kürt-Arap Federasyonu” ile “Kalkınma Yolu” (Baharat yolu/İpek yolu) projelerini “yeni bölgesel düzenin parçaları” olarak açıklıyor. “Yunanistan ve Türkiye yeni bir paradigma ile refahları için bir araya gelebilmelidir. ABD bunun için arabulucu bir köprü olabilir” derken “Heybeliada Ruhban Okulu’nun 2026 Eylül’ünde açılması iyi bir başlangıç olabilir. Bu konu Başkan Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için önem arz eden bir konudur.” diyor.

İsrail yerine bu defa Tom Barrack “ABD bölgede ulus devlet istemiyor” diyor ancak İsrail’in zaten bir ulus devlet olduğunu, ABD’nin kendisinin ulus devlet yolunda ilerlediğini görmezden geliyor. Hesap açık burada; diğer bölge devletleri parçalansın, bölünsün ABD ve İsrail’e tabi olsunlar isteniyor. Tom Barrack’ın bu açıklamaları; 11 Aralık’ta “Önce ABD” başlıklı yazımda özetini verdiğim Yeni ABD Ulusal Strateji Belgesi’ne bölgemiz için ilave maddeler olarak nitelendirilebilir.

Büyüyen Türkiye mi Sevr Paranoyası mı?

Misak-ı Milli açılımı söylemi ve Türk-Kürt Federasyonu planları 1965 yılında ABD tarafından hazırlandı. A. Öcalan’ın sorgulanmasında da bahsettiği bu plan eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger (Yahudi menşeyli) tarafından zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’e önerildiğinde; yani mealen, “Bu yapıyla Türkiye dünyayı zorlar. Büyüyen, genişleyen Türkiye’den herkes kazançlı çıkar. Çevre ülkelerdeki 20-30 milyon nüfus çeşitli azınlıklar, Türkmenler ve bütün Kürtler Türkiye’nin himayesine girecek. Türkiye’ye bir Türkiye daha katılacaktır.” denildiğinde Demirel: “Sayın Kissinger bu planla Türkiye çok büyür diyorsunuz da ileride bölünüp parçalandığında elimizde ne kalır söyler misiniz?” diyerek öneriyi reddediyor.

Yıllardır bu plan ABD’nin stratejik hafızasında duruyor. Plan değişik dönemlerde sonraki iktidarlara ve liderlere farklı versiyonlarıyla dayatılmıştı. Öcalan’dan sonra devlet ve siyasetteki bazı etki ajanları üzerinden bu proje tekrarlanarak güncellendi.

ABD’nin Yeni Bölgesel Düzen Vizyonu

 Bugünde; Irak, Suriye mahvoldu. İran da öyle… tam zamanı kabilinden çeşitli çevreler tarafından bu plan seslendiriliyor.

Güncellenen plan şöyle:

Önce; Suriye Türkiye’ye bağlanacak. Bütün Kürtler (Irak, Suriye, İran, Türkiye’deki) Türkiye’nin himayesine verilecek. Böylece Türk-Kürt-Arap Federasyonu şeklinde bir yapı kurulacak.

Sonrasında ve devamında ise; Büyük Kürdistan, Ermenistan, İstanbul’da Ekümenik Patrik egemenlik alanı, Trakya; Yunanistan, Bulgaristan arasında paylaşılacak, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ın İsrail-Yunanistan kontrolünde olacağı “Yeni Sevr Jeopolitiği” dayatılarak “Yugoslavya örneği” kendi içinde bölünme ve parçalanma senaryosu sahnelenecek.

Büyümek niyetiyle küçülmek!

Bu meşum senaryo; “Yeni Osmanlıcılık”, “Türkiye büyüyüp Turan olacak”, “Kızıl elmaya ulaşacağız”, “Birleşik Türkiye Devleti”, “Türk-Kürt-Arap ittifakı”, “Terörsüz Türkiye” Elma şekeri/Havuç riski taşıyan sloganik siyasi hedefler üzerinden halkı ikna algılarıyla uygulama sürecinde gözüküyor!

Yüz yıl sonra Lozan’ın tartışmaya açıldığı, Patrikhane Ekümenikliğinin gündeme alındığı, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının görüşüldüğü, 1700 yıl sonra Papa, Patrik ve şürekalarıyla İznik Konsili’nin anıldığı, kutlandığı, kutsandığı bir konjonktürde, Üniter-Ulus Devlet, vatandaşlık tarifinin konuşulduğu, özerklik-federasyon konularının raporlara girdiği, Türk-Kürt-Arap ittifakının seslendirildiği bir süreçte bunları yazmak, bu konularda uyarıda bulunmak yadırganabilir mi? Aksine ülkesi adına endişe duyan her vatandaşın samimi kaygılarını dile getirmektir.

Sonuç:

Bu süreç 25-35 yıl da sürebilir 50 yıl da sürebilir. Her zaman olduğu gibi hiç aceleleri yok. ABD-İsrail-İngiltere Siyonist/emperyalist kafasında, hafızasında, bilinçaltında daima canlılığını koruyacak bir hain plan olarak bulunacaktır.

Değişen jeopolitik konjonktürlerle güncellenerek üzerinde çalışılacak canlı bir emperyalist proje olarak bu tarz bir bölünme tehlikesi ve tehdidi Türkiye için her daim var olacaktır.

Bu gerçekliği komplo teorisi, korku senaryosu, bölünme paranoyası gibi değerlendirerek ciddiye almamak, görmezden gelmek, aldanarak zafiyet göstermek Türkiye’nin milli güvenlikten öte hayati bir beka sorunu olur. Varoluşsal bir milli mesele olarak bedeli telafi edilemez bir maliyet bırakır. Stratejik intihar olur.

Ülkeyi yönetenler, karar vericiler bu tarihi ve stratejik gerçekliği bilerek ve hiç unutmadan tedbirli olmalı, basiret ve ferasetle politik ve stratejik tercihlerini şuurla yapmalıdırlar.

Hayati konularda bile; yanılma ve aldatılmanın siyasi mazeret olduğu, öncelik ve tercihlerin siyasi ihtiyaçlara göre belirlendiği zamanlardayız. Devletimize güveniyoruz ancak eleştiri, uyarı, kontrol itimada mâni değildir. Niyetimiz de tamamen budur.

Olmaz olamaz demeyelim olmaz olmaz diyelim. Tedbir bizden taktir Allah’tandır. Bu vatan hepimizin… Görelim Mevla neyler neylerse güzel eyler…

                                                                                    18.12.2025/Aydın BOLAT