‘’ Zaferleri arkamıza almak’’ düşünür Sezai Karakoç’un ; ‘’ Geçmişi unutmayalım; ama geçmişle de yaşamayalım. ‘’ cümlesi de İzzet Begoviç’in
Sadece tarihin ve tarihi zaferlerin kronolojik bilgisiyle yetinmek; analizini, sentezini, felsefesini yapmamak bilgi hamallığından başka bir şey olmaz.
Adı ‘’ zafer’’ bile olsa sorgulanmayan zafer ve tarih, gelecek nesil için bir enerji, sinerji kaynağı, ders alınacak bir alan değildir.
Tarihi analiz ederek yazmak, tarihi yapmaktan daha önemlidir.
Onun için ders kitapları , tarihi olayları bilgi yığını olarak anlatmamalı, tarihi çıkarımları ön planda tutulmalı.
Anadolu; çok stratejik, önemli, düşmanı çok olan bir coğrafya. Burada kalmak güçlü ve uyanık olmayı gerektirir.
Güç, bugün, bilgi ve teknoloji, stratejik düşünme; ekonomik, askeri direnç ise Anadolu bu alanlarda en ileri, en çağdaş düzeyde olmalıdır. Gençliğimiz de böyle yetiştirilmeli, okul müfredatları buna göre hazırlanmalı. Gençler, alanı ne olursa olsun, öncelikle; dostunu düşmanını bilen, statejik düşünen, tarihi hap gibi yutmayan, olayların analizini yapan, tarihi sorgulayan bir komutan, bir lider ruhuyla yetiştirilmeli. Anadoluda yaşamak bunu gerektirir. Yoksa eğitime böyle yansımayan tarihin ve zaferlerin anlatımı ninniye dönüşür, bizi uyutur.
Çanakkale Zaferi, kayıplarıyla orantılanarak değerlendirilmesi gerek.
Savaşta stratejik hatalar yapıldı mı? İki yüz elli bin-çoğu aydın- insanımızı neden kaybettik? Bir müddet de olsa savaşın yönetimi Alman komutana neden verildi? Osmanlı Devleti bu hale neden düştü? Osmanlı Ordusundaki sabataistlerin, dönme paşaların devletin ve ordunun çözülmesindeki rolleri neydi? Daha sonra Alman gemileri sessizce Karadeniz’e açılıp Sivastopol’u neden topa tuttu?
Soruları çeşitlendirmek mümkün.
Her metre karesine adeta havada çarpışan onlarca kilo mermi, gülle düşen ufacık bir kara olan Çanakkale; açılan siperleriyle, kullanılan tüm savaş malzemeleriyle neden korunmadı? Neden savaş alanı, yamyamların vahşetini gösterecek bir açık hava müzesine dönüştürülmedi?
Savaş sonrası Çanakkale Zaferi unutuldu, unutturuldu. Çanakkale’yi 1960 ‘lardan sonra hatırladık. O mahşeri olayı, savaş alanını temizleyerek unutturduk. Savaşın bıraktığı demir enkazı, yok pahasına hurdacılara sattık.
2024 yılında bile savaş alanında yapılanlar yapılacakların yanında çok yetersiz.
Sözgelimi ‘’ Çanakkale Müzesi’’ diyeceğimiz çok amatörce yapılan tek bir müze var. O da bir köylü vatandaşın. Köylü, merak etmiş, evini kırık dökük bir müzeye dönüştürmüş. Üzülerek ifade edelim ki o emeği de 12 Eylül sonrası Kenan Evren köylünün elinden almış. Bu,müze sahibinin ifadesi. Daha sonra köylü vatandaş, tekrar malzeme toplayıp müze oluşturmuş.
Devletin yaptığı müze ve müştemilat, mimari yapısıyla savaşın ruhunu yansıtmıyor. Yine de devletimize teşekkür ederiz. Ama savaş alanında daha yapılacak çok iş var.
Kısacası savaşın tapularını, belgelerini ortadan kaldırmışız.
Sadece bununla kalsa…. Zaferin kazanılmasının baş kahramanı Gazi NUSRET MAYIN GEMİSİ’ni savaş sonrası birilerine vermişiz. Müslüman olmayan biri olma ihtimali yüksek; çünkü gemiyi ticaret yapan alır. Ticaret de o zaman azınlıkların elinde. Yani dönmelerin ve döndürülenlerin.
Gemi daha sonra yük taşıyamaz olur. Gazi gemi hurdacılara verilir. Hurdacı gemiyi jilet fabrikasına satacakken Tarsus belediye başkanı gemiyi satın alıp müzeye dönüştürür. Yoksa, Çanakkale’nin tapusu olan gemi yok olacaktı.
Ne gariptir ki TRUVA’da onarım, bakım mükemmel, onlarca görevli hizmette; Ama Çanakkale hala sıra bekliyor.
Ülkemin sınırları, coğrafyası, güvenliği benden ; ama ekonomik, siyasi sınırlar ve gizli diplomasi yerli ve yabancı azınlıklardan, sabataistlerden, dönmelerden sorulur. Yani ülke, savaşta benim, barışta onların. Çanakkale’de kaybettiğim aydınımın yerini de Cumhuriyet sonrası bunlar doldurmadı mı? Bakanlıklar, hariciye, bürokrasi…
Anadolu çocuğu’’ ithalat, ihracat, ticaret’’ kavramlarıyla daha otuz kırk senedir tanışıyor…
Yerli sermaye daha bu işin çıraklığını , taşaronluğunu yapıyor.
Anadolu insanı , ürettiğini aracı kalpazanlara kaptırmaya, asgari ücretle, emekli maaşıyla’’ fedakârlık’’ yapmaya, yani nöbete devam ediyor.
O zaman Çanakkale Savaşı’nın karşılığı bu tablo mu?
Yaşasın Kapitalizm!
Aziz Milletim ;tarihimle, kutsal değerlerimle uyutuluyor olmayayım. 15 Temmuz’u hatırla ve zaferleri önüne değil arkana al.
Çanakkale’nin karşılığı, gelir dağılımında adil, kalkınmış; son teknolojiye hakim, 30 doların 1 tl olduğu, ama kapitalizme esir olmayan bir ekonomiyle dünya lideri bir ülke olmaktı.
Aziz Milletim, dünyadaki mali oligarşiye, sermaye hokkabazlığına, dolar, banka, borsa oyunlarına ancak sen dur diyebilirsin. Bizi, biz yönetmiyoruz. Ülkem bağımsız değil.
İçim yanarak ifade edeyim . Çanakkale’nin baş kahramanı Nusret Mayın Gemisi’nin gazi arkadaşı Seyit Onbaşı, bir çok gazi gibi devletim güçsüz, diye gâzilik maaşını almamış. Edremit’te zeytin masmalasında hamallık yaparken verem hastalığına yakalanıp rahmetlik olmuştur. Daha acısı Edremit’e gelen Atatürk’ün huzuruna çıkarılırken giydirilen elbise sonra tekrar alınmıştır.
Anadolu insanı halâ fedakarlık yapmaya devam ediyor.
Necip Fazıl’ın ifadesiyle:
‘Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul
Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa.’’
………………
Japonya, Hiroşima’nın karşılığını aldı, ben Çanakkale’nin karşılığını yüz senedir bekliyorum.
Bugün benim Çanakkale’yi konuşmaya, yazmaya hakkım yok.
Yüz yıllık Cumhuriyet döneminde çağdaş dünya ne yaptı, ben ne yaptım?Halâ kimlerin arkasında sürükleniyorum? Nato ve Avrupa Birliği sevdasıyla hangi anlaşmalara imza attım. Bu anlaşmalardan milletin haberi yok.
Son dönemde savunma alanında gösterdiğimiz atılımları takdirle karşılarken , bu Aziz Millet’e; 1925’te uçak, tank, her tür silah, bomba, mayın… yaptığımızı ve bu gelişmelerin Nuri Killigil’in cesedinin parçalanmasına neden olduğunu da hatırlatırım.
Kapitalizmin kanunlarının işlediği, 1 doların 32 tl olduğu bir ülkede, paranın yüzde yüzlere varan değer kaybı ile milletin gazını alan gaz ve petrol çıkarmayla… ‘’Çanakkale ‘’ diyeceğim öyle mi?
Şunu bilelim ki bu toprakların altı zannettiğimizin çok ötesinde madenlerle, gazla, petrolle, zenginlikle dopdolu. Hani bor, toryum? Sattığımız mı çok işlediğimiz mi? Şu ans adece kaybettiklerimin izini buldum. Daha olmam gerekenin çok gerisindeyim.
Osmanlı’dan günümüze bu coğrafyada neler çalınmadı ki. Halâ doğal zenginliklerimizin sömürüldüğü kanaatindeyim. Maden yasasını inceleyebiliriz.
Konu dağıtılmıyor, bilakis mecrasına çekiliyor.
Hülâsa, o dönemin nesli görevini yaptı ve ölümü öldürerek, mermi yağmuruna aldırmadan Çanakkale Zaferi’ni kazandı. Bırakın bu zaferle o şehitler ve gaziler övünsün. Ben Çanakkale Zaferi’ne eş yapmam gerekenleri düşüneyim.