Hemen konuya girelim. Yüce İslam dinine göre evlenmek hem bir hak hem de bir vazifedir. Herkesin ibadetle meşgul olmak gayesiyle de olsa, evlenmeyi terk etmesi, Müslümanlığa göre doğru değildir. Herkesin böyle yaptığını düşünelim. O zaman İslâm’ın geleceği ne olur, yeni nesillerin durumu ne olur, toplumun geleceği ne olur? Bir düşünün.
H.z. Peygamber (s.a.v.) “Nikâh benim sünnetimdir. Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir” buyuruyor. Bu sebeple “çok iyi yürüdüğü” iddia edilen nikâhsız beraberlikler bu manevî unsurdan mahrum olmaları sebebiyle ve netice itibariyle sakattır. Önemli bir sakatlık da bu gibilerin medyada örnek olarak gösterilmesidir. “Kötüler emsal teşkil etmez” genel kuralı hatırda tutulmalıdır.
Önceki yazılarımda yıkımla sonuçlanan evliliklerden bahsederken “sevgi yok, saygı yok, sabır yok, yok yok…” demiştik. Bu yazımızda, mutlu ve başarılı bir evlilik için olması gerekenlere yakından bakmaya çalışalım. Bizimkisi bu konuda küçük bir deneme olacak. Allah (c.c.) en iyisini bilendir.
“Yuvayı dişi kuş kurar”, “erkek ırmak ise kadın göldür” gibi sözler, kadının evlilik birliğindeki önemine işaret eder.
Aile toplumun temelidir. Aile ne kadar sağlam olursa, toplumun temelleri o nisbette sağlam olur. Bu bakımdan, toplumlar için ailenin lüzumu tartışılamaz. Ailedeki sevgi ve güvene dayalı huzur ve mutluluğu, yüce Allah, kendi azametine aid bir delil, bir âyet olarak gösteriyor: “Yine O’nun âyetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve muhabbet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.” (Rum,30/21) Ailenin lüzumu üzerine yalnız bir ferdin değil, bütün bir toplumun düşünmesi irade buyruluyor.
Toplumu bozucu ve nesli yok edici gayrı meşru ilişkiler yerine, genel ahlâkı yükseltici ve güzel bir medeniyetin inşası için aile, dolayısıyla nikâh emrediliyor. Kötü yollara düşmemeleri için “fakir olan bekârların evlendirilmesi” (Nur, 24/32) sevap yoluyla özendiriliyor.
Yüksek bir ahlakın ve sağlıklı bir medeniyetin kurulması için yüce Allah’ın akla hitabederek yol göstericiliğine bir bakın, bir de şeytanî fikirlerle “çekirdek aile,” “özgür kadın” “nikâha gerek yok” gibi sloganlarla aileye yapılan saldırıları düşünün! Saldırılar karşısında aklımızı ziyan etmemeye bakmalıyız.
Mutlu bir evlilik için eşlerin birbiriyle uyumu olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Bu da belli bir eğitimi gerektirir. Sırf evin var mı, sigortalı işin var mı, araban var mı gibi ihtiyaçlarla kurulan, ama ahlâkı nasıl, huyu nasıl, alışkanlıkları neler gibi konuların araştırılmadığı evlilikler kısa zamanda çökmeye adaydır. Önceki yazımda “iki güvercin” örneği vermiştim. Onların mutluluğu sevgiye dayanıyordu. İki güvercinin birkaç çer-çöpten ibaret mütevazı yuvası gibi, aile yuvasını kurarken “iki gönül bir olursa, samanlık seyran olur” görüşü eşlere hâkim olmalıdır. Hurafe adetler, pahalı takılar, ucu israfa varan evi dayayıp döşemeler, hem ekonomik anlamda aileleri zora sokuyor, hem de ilerideki muhtemel fitnelerin kaynağı oluyor. Her zaman orta yolu tutmalıyız.
Eşler arasında ufak tefek sıkıntılar olmaz mı? Elbette olur. Gençler bunlara da hazır olmalı. Bu gibi durumlarda Allah (c.c) ne buyuruyor, Peygamber (s.a.v) nasıl davranıyor gibi sorulara cevaplar aranmalı, buralardan çözüm yolları üretilmeli. Bunun için okumak şart, şart, şart.
Okumalıyım, okumalısın, okumalılar! Okuma olmadan hiçbir meselemizi halledemeyeceğimizi, bilmeliyiz. İlimsiz, mektepsiz hiçbir şeyi halledemeyiz. Ne teknoloji üretebiliriz ne üretim yapabiliriz. Bu gerçeği vakit çok geç olmadan yani bir an evvel kavrayıp hemen okumaya başlamalıyız.
Bazı hanımlara rastlıyorum. Huzursuz, mutsuz, güvensizler: “Çocuklarım için katlanıyorum bu evliliğe” diyorlar. Çocuklar için böyle bir evliliğe ne kadar katlanılabilir ki? Yuva olarak nitelediğimiz ev olmuş bir zindan. O zindan içinde, o psikoloji ile nasıl sağlıklı nesiller yetiştireceğiz? Evet, her şeye rağmen evlilik yürümeli ama bu, yüce Allah’ın rızasına yönelik olmalı. O takdirde insanın daha uzun soluklu olması mümkün olur. Bu süre içinde eşler mutlaka sağlıklı iletişim kurmanın yollarını aramalılar. Aile büyüklerine danışmalılar. Eskiden bir kız bembeyaz gelinliği ile doğup büyüdüğü evden çıkarken, anne-baba ona, “Kızım bu eve kefeninle gelirsin, bundan sonra senin yerin kocayın yanı” derlerdi. Şimdilerde en ufak bir sıkışmada bazı annelerin “kızım bırak gel” dediğini duyuyoruz. Evlilik bu kadar ucuz mu?
Başarılı evlilikler nasıl yürüyor, onlar örnek alınmalı. Yukarılarda “kadın su gibidir” derken, su nasıl dolduğu kabın şeklini alıyorsa, “kadın da evlendiği erkeğin kabına dolmasını bilmelidir.”
Haydi, bir latife yapalım. Karı-koca çatışmasını amaçlayan sloganları bir kenara bırakalım da bir de şu latifeye bakalım. Hemşehrim Prof. Süha Tanrıöver müzmin bekârdır. Kendisine evlenme konuları hatırlatıldığında bizi atlatmasını çok iyi bilir. Kahkahayla güldürürken şöyle der: “Erkekler evleninceye kadar annelerinin velâyetinden çıkamıyorlar, evlenince de eşlerinin vesayeti altına giriyorlar!” İşin bir de bu tatlı yanlarına bakılmalı.