Evlenen bahre düşer
Evlat olur, gark olur
Sen kenar-ı bahri tut
Evlenme, sultanlık budur
Tut ki evlendin kazarat
Bir beladır geldi, sus
Söylenme, sabredip otur
Kuzum insanlık budur
Şairler zamanın sözcüsüdür. Mısralar halinde söyledikleri, yaşadıkları dönemin tarihine, kültürüne, sosyolojisine ışık tutar. Mesela şair:
Bu şehr-i Stanbul ki, bî misl-ü bahâdır
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedadır…
İnsaf değildir ânı dünyaya değişmek
Gülzârların cennete teşbih hatadır
Demişse, bu, o zamanki devletin gücüne, kuvvetine, kudret ve azametine, toplumun başka toplumlara bakışına, şehrin güzelliğine işaret eder. Öyle bir devlet ki, Batı’da karşısına çıkacak güç yok, Doğu’da tek rakibi ise Acem mülküdür, yani İran. Payitaht İstanbul, öyle bir şehirdir ki, dünyada eşi benzeri olmadığı gibi değeri de çok yüksektir. Öyle ki, koskoca Acem mülkü bile ancak bir tek taşı kıymetindedir.
Gel zaman, git zaman Osmanlı şehzâdesi –sonra padişah- hüzün dolu mısralarla Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakını dillendirirken:
Bizim bu memleket kalsın mı böyle
Kalalım mı kılıç altında böyle
Kırım küffârda kalsın mı böyle
...
Hele Osmanlı’yı cenge salayım
O kâfir düşmana satur çalayım
Varub Moskof’dan öcüm alayım
Gözüm açık benim kalsın mı böyle
Demişse, bu da, devletin eski devlet olmadığının işaretidir. Devlet güç kaybetmiş, eski kudret ve azametinden eser kalmamıştır.
Sözün başında andığımız mısralar da evlilik konusundaki şikâyetleri dile getirmektedir.
“Bekârlık sultanlıktır.” Doğru bir söz mü? Değil. Başarısız evliliklerden yola çıkılarak söylenmiş bir söz. Evlenmekle cehennem hayatı içine düşenler için doğru bir söz olabilir. Evlilikler, gerçek bir evlilik gibi yürümezse, böyle sözler de gündeme gelir.
Günümüzde evlilikler ister istemez problemli alanlar haline gelmiştir. Bu görüntü gençlerin evlenme cesaretlerini kırdığı gibi, evlenenlerin de kısa sürede boşanmalarına yol açıyor: “Herkes boşanıyor, o halde ben de boşanabilirim.” Mantık bu!
Peki, bu niçin böyle oluyor? Bu türden soruların cevabını hakkıyla verebilmek için ciltler dolusu kitaplar yazılabilir. Her şeyden önce şunu tespit ve kabul edelim: Tanzimat döneminden bu yana her kurum gibi, evlilik kurumu da küresel emperyalist sistemin kıskacı altındadır. Bu kıskaçtan nasıl kurtulabiliriz? Bu soru herkesin sorusu olmalı ve sorunun doğru cevabını doğru yerde aramalıyız.