Alttan alta altımızı kazanlar!
MAKALE
Paylaş
28.12.2025 12:42
124 okunma
Ersoy Baba

Alttan alta altımızı kazanlar!

Merhaba değerli okurlarım.

Tek gözü görmeyen bir adamın yolu körler ülkesine düşer. Ülkede hiç kimsenin zerre kadar  bile göremiyor olmasına şaşırsa da, kendisinin tek gözünün görebiliyor olmasını  fırsata çevirmeye düşünüp o ülkede kalmaya karar verir. Onlarla samimiyet kurup ve sofralarına oturur. Yemek sırasında dayanamayarak birine:

-“Sen yaprak sarmalarını teker teker yiyorsun. Ama arkadaşın ikişer üçer götürüyor” demiş. Körler görmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden şaşırarak:

-“Bunu nerden biliyorsun? Hem nasıl bilebilirsin ki?” deyince tek gözü görebilen adam:

-“Ben sizin her hareketinizi görebiliyorum.” Demiş.

Bu sözler onlara çok saçma gelmiş. Sofradakilerden biri değişik hareketler yaparak:

-“Hadi ne hareket yaptığımı söyle. Yalan mı söylüyorsun doğru mu anlayalım!”

-“Şu anda ellerini havaya kaldırdın... Şimdi birini indirdin... Şimdi de ayağa kalktın ve kafanı sağa sola sallıyorsun.” Der demez hareketleri yapan kör dehşetle:

-”Valla hepsini doğru söyledi. Bu her hareketimi bildi! Bu çok garip ve acaip bir özellik. Bu dehşet bir şey!”

Çizgi film, Animasyon, kurgu edebiyat, kurgusal karakter içeren bir resim

Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Körlerden biri tek gözü göreni yatıya evine davet eder. Eve gittiklerinde akşam olmuştur. Körlerin ışığa ihtiyaçları olmadığından bir aydınlatma aracına da sahip değillerdir. Tek gözü gören adam bilmediği bir ortama girdiğinden sağa sola çarpar. Ortamdaki hiç bir şeyi bilememesi de ev sahibini şaşırtır. Tek gözü gören adamı yatırdıktan sonra arkadaşlarının yanına döner ve olanları anlatır.

Körler bu anlayamadıkları durumu çözmesi için bu garip adamı ülkenin meşhur medyumuna götürmeye karar vermişler. Sabah olunca bu tek gözü gören adamı medyumlarına götürüp durumu tüm detaylarıyla ona anlatmışlar. Medyum da birkaç test yapmış. Gerçekten getirdikleri bu adam normal insanlar gibi değil bir ucube. Medyum adamın yüzünün her yerini parmaklarıyla inceledikten sonra sağlam olan gözünü tesbit edip kusurun burada olduğunu anlamış. Ani bir hareketle de parmağını adamın sağlam olan gözüne batırıp gözü çıkartmış. Adamcağız çığlıklar atarken medyum:

-“Oh çok şükür hatalı kısmı yok ettik. Artık o da bizim gibi normal bir insan!”

Ersoy baba durup dururken anlatmaz böyle hikayeleri bir yerlere bağlar dediğinizi hissediyorum. Yok! Bir yere bağlamayacağım. Kendisine milliyetçi olarak yıllarca lanse edip sonra ana muhalefete karışınca hemen onlar gibi olan, soyguna, talana, yalana sıradanmış gibi alışan Mansur’ları, Cemal’leri, Ahmet’leri, Ali’leri ve diğerlerini yukardaki konuya bağlamayacağım. Onlar otomatik. Direk bağlı zati. Adamların ezelden içlerinde varmış muhalif zihniyetin yapageldiklerini yapagelmek. Sadece eski şartlar Milliyetçi  ve Muhafazakar insanların aralarında olmayı gerektiriyormuş. O şartlarda iken bulundukları mevkiyi ya daha genç ve dinamik ya da daha liyakatlilere kaptırınca içlerindeki karşı taraf duyguları depreşivermiş.

Benim arkadaş çevremden bile çıktı böyleleri. Lakin onlar diğerleri gibi hemen yamanamadılar muhalif takıma. Bu sebepledir ki halen bizden görünüp içeride yapıyorlar muhalifliklerini. Dışarı çıksalar karşı taraf bunlara hep şüphe ile yaklaşıyor ve içlerine kolay kolay bunları kabul etmiyor. Bu taifenin açıkta kalma endişeleri oluşuyor ve içerde halen aktif görünüp alttan alta altımızı kazmak işlerine geliyor. Onlar biliyorlar kendilerinin ne olduklarını. Biz de biliyoruz onların ne olduklarını. Onlar bizdenmiş gibi işlerine devam ediyorken biz de onlar bizdenmişçesine ses  çıkarmadan seyrediyoruz. Aynı devletin yaptığı gibi. İhbarları ve olayları geriden takip edip aylarca teknik ve fiziki takipler yapıp günü geldiğinde son çakalına kadar tek tek hepsini evlerinden alıp toparlaması gibi.

Bu haftaki yazımızın konusu bu çakal taifesi değil tabi. Konumuz sonradan saf değiştirenler değil ezelden beridir karşı safta olanlar. Onlar yalanları, sahtekarlıkları, ihanetleri bile bile, ölümüne  savunurlar. Her yapılana da bir kılıf bulup arkasında dururlar. Bizim cenahtan birine bir iftira atılsa, o garibim “Yok öyle bir şey” dese de yol arkadaşları atılan çamuru araştırmadan o iftirayı makul görüp “Vay be! Bu da bunu yapmış haa!”  diyerek bir darbe de onlar vurur.

Rahmetli babamın atölyesinin kapısına bir komşusu dayanır. O zamanın kelli felli adamlarından biridir. Babama seslenir:

-“Ustaaa! Gel hele. Seninle bi yere gideceğiz. Gel de senin adamlarının işlediği cürümleri gör!”

“Senin adamların” dediği de Adnan Menderes’tir. Babamı arabasına bindirir ve yol boyunca da:

-“Bunlar Türkiye’yi batırıyorlar” diye diye Kızılay’a kadar gelirler. Arabadan inerler. Derin bir temel kazısı vardır. Bu kazı bugün Kızılay’da “Gökdelen” olarak bilinen yapının temelidir.  Bağıra  çağıra anlatmaya devam eder:

-“Bak usta! Bu inşaatı yaparak devletin sermayesini buraya gömüyorlar. Menderes denen bu adam batıracak Türkiye’yi.”

Altı üstü bir bina. Bunu yapınca devletin ekonomisi batacak madem savaş sonrası “470 ton altın” olarak belirlenen savaş tazminatını neden Yunanistan’a hediye ettiniz demezler mi adama!

Biz sanıyoruz ki bunlar üst geçitlere, köprülere havalimanlarına karşılar. Bu hatırayı duyduğumda bunların vatandaşın işine yarayacak her şeye karşı olduklarını anladım. İşin enteresanı devletin parasını korur gibi laflar ederek saldırırken devletin parasını iç ediyorlar. Çok aşağılık yaratıklar. Taa o zamanlardan kalma bunlar.

***

Anılarla tınılarla geldik yazımızın orta kısmına. Ersoy baba yazılarının olağan akışında yer alan geleneksel fıkralarımıza geliverdik.

Doktor Temel tam uykusunun en güzel kısmındayken kapı zili acı acı çalar. Kapıyı çalan mahalleden bir komşusudur. Hastaları vardır. Acilen gelmesini isterler. Temel giyinir. Doktor çantasını alır. Hasta evine gelir. Hastayı muayene eder ve:

-“Çabuk evde uyuyan kimler varsa herkesi uyandırıp buraya getirin!”

Bir yandan çoluk çocuk ev halkını uyandırıp bir yandan da Dr. Temel’e sorarlar:

-“Ne oldu doktor bey. Hastamız çok mu kötü? Gidici mi? Ne oldu söylesen…”

Temel tüm ev halkının kaldırılıp odaya geldiğinden emin olunca:

-“Hastaniz iyidur. Sadece böyle basit bir karin ağrisindan dolayi uykusundan kaldırılan tek ben olmayayum istedum!”

Bu fıkra Beyin cerrahı bir yakınımın anlattığı poliklinik görevi sırasında onca sorunlu hastanın yanında “hafif baş ağrısı” şikâyetiyle Beyin cerrahisi servisini meşgul eden hastayı aklıma getirdi.

Siz kalın sağlıcakla…

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Ersoy Baba
YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ

Yazarın Özgeçmişi:
Ersoy Baba sınıfta kalma yokkenki yıllarda ilkokulu okudu. Hastalıkları sebebiyle okula gidemese de zorla mezun edildi.
Lise tahsilinden sonra Ankara'ya yerleşti.Teklifler Oxfort'tan gelmesine rağmen Gazi Eğitim Fakültesini tercih etti.  Ersoy baba bi gazetenin matbaasında tashihler  yaptı. Sonra birden kendini aynı gazetenin editör masasında buldu. Editör yemekten döndüğünde masadan kalkmak zorunda kaldı. Hırs yaptı ve rakip gazetede köşe yazarlığına kadar yükseldi. Şimdilerde emekli oldu. Gidip kahve köşelerinde oturacağına gazete köşelerinde milleti yazılarıyla meşgul ediyor.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya