Merhaba gazetemizin değerli okurları.
Gazetemizin okuru olup da benim yazılarıma da tıklayıp okuyan en değerli okurlar; selamın hası size olsun.
Geçen gün İBB başkanı Ekrem bey Cuma namazında görüldü. Uzun bir aradan sonra Cuma namazlarına tekrar başlamış olması çok güzel. Umarız Cuma namazlarını kazaya bırakmaz(!). Hatta Cumartesi ve Pazar günleri de Cuma namazını eda eder(!). Ne kadar sık buralarda görülürse seçimde o kadar fazla oy alabilir. Hedef kitleleri de hazır zaten.
Adam seçilir seçilmez soluğu Yunanistan’da aldı. Papazların yanında pozlar verdi. Geçen aylarda da Diyanet İşleri Başkanına saldırıp:
-“Benim inancımı temsil etmiyor” dedikten biraz sonra Fener Patriği onun inancını temsil ediyor olmalıydı ki karşısında el pençe divan durdu.
Seçim yaklaştı. Bütün bunları Cuma namazına giderek unutturmayı hesapladı. Hatta bu aktivitesini ileriki günlerde bir camide Yasin okuyarak da takviye edeceği de muhakkaktı.
Bunların hedefi “tuvalet terliğine oy verecek” bir kitle değil. Onlar her halükârda oylarını gözleri kapalı verecek. Onlara vakit harcamak gerekmez.
Hatırlar mısınız bilemem ama İsmet İnönü’nün oğlu olmaktan başka bir özelliği olmayan vasat, hatta vasat altı bir siyasetçi sayılabilecek Erdal İnönü Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP)genel başkanlığına getirilmişti. O zamanlarda da “tuvalet terliği” prensibi adı o olmasa bile vardı. Seçim gezilerinden birinde bir taraftarı seçim otobüsünün önüne atılır ve Erdal Bey’e hitaben:
- “Ölürüm yoluna” diye haykırır. Erdal Bey cevap verir:
- “Dur, ölme. Bir oy, bir oydur!..”
Yani bu kesim Tuvalet terliği için ölümü göze almış bir kesim. Onlar çantadaki keklik.
Hedefleri inançlı seçmen de değil. Onlar da seçim yaklaşınca “kılınan cumaların, bir gecede 5-6 kez oruç açmanın, Camide göstermelik Yasin okumanın” seçim dönemi yatırımı olduğunu biliyorlar.
Bunu sazan sarmalı olarak salaklara ve ortada gezen poşet ve patates söylemlerinden etkilenebilen kesimi kandırabilmek için yapıyorlar.
İkiyüzlülük sadece burada mı var? Hangi birini söyleyeyim.
Hani Temel Londra Havalimanına iner inmez bir araç kiralayıp yola çıkmış. Ancak İngiltere’de trafiğin tersten aktığından bihaber. Dolayısıyla tersten yola girmiş. Herkes geliyor, bu gidiyor. O sırada araç radyosundan bir polis anonsu:
-“Tüm sürücülerin dikkatine! Bir araç otoyolda ters şeritten gitmektedir. Dikkat!
Temel söylenir:
-“Ne birisi? Hepisi, hepisiiii.
Mesela İsraillilerin Natenyahu’yu protestoları, iktidara karşı bir ayaklanmaya dönüşmekte. Bunlar savaşta kadınların çocukların öldürülmesinden, İsrail saldırılarının soykırıma dönüşmesinden dolayı mı rahatsızlar?
Kesinlikle hayır!
Eğer savaşta işgalci askerleri Hamas tarafından öldürülmeseydi, tankları, zırhlı araçları imha edilemeseydi, Gazze’de nefes alan her şey kolayca katledilebiliyor olsaydı bu sokaklardaki protestocular daha önce yaptıkları gibi içkilerini yudumlayıp, çekirdek çitleyerek, neşe içinde bu katliamı seyrediyor olacaklardı.
Sanıyoruz ki İsrailliler savaş sebebiyle ülkelerini terk ediyor. Büyük bir kısmı “Vadedilmiş topraklar” dan olan Kuzey Kıbrıs’a yerleşti. Tapu almanın resmi imkanlarla mümkün olmadığı arazileri evleri sözleşmelerle satın alıp yerleşiyorlar.
Filistin’e ilk yerleşimler gibi.
İşin enteresan kısmı da:
-“Filistinliler topraklarını satmasalardı bunlar olmazdı” diyen kesim satıyor evlerini, arazilerini.
Devletimiz tedbirleri almak zorunda.
İstihbaratımız bölücü örgüt mensuplarının şehir yapılanmalarını iyi inceliyor ve yakalıyor. Peki Sosyal medyada da daha önce çok kez dillendirdiğim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup aynı zamanda İsrail’de askerlik yapan, katliamlarda veya arka hizmetlerde bizzat bulunan kişileri de takip edip “Terör suçu” ile tutuklayıp gerekirse vatandaşlıktan çıkaramıyor muyuz?
Ayrıca benzer bir yatırımı Ermeniler de yapıyor. Yedi sülaleleri İstanbul’da yaşadığı halde hiç görmedikleri Diyarbakır nüfusuna kayıtlı olmaları geleceğe yatırım olabilir mi? Devlet bunların ve benzer puşt ince hesapların farkında mı?
Yoksa devlet “Gönül dağı” dizindeki “Güneş toplayan” adamın “Divane” nin Ciritçi Abdullah’a dediğini mi diyecek?
-“Çok işim var çok’ Beni meşgul etmeyin”…
***
Yeri gelmişken dizideki “Divane” nin hayatının yaşanmış bir gerçek olduğunu belirtelim. Divane karakteri Bulgaristan'ın Osmanlı sancağını taşıdığı günlerde yaşanan bir aşk hikayesinden diziye aktarılmış.
Söylentilere göre Bulgaristan'ın Tırnova şehrinde yaşayan iki Türk genci birbirine aşık olmuştur. Erkeğin adı Divane’dir. Evlenip bir yuva kurduklarında ise mutluluğa eriştiklerini sanmışlardır.
Oysa çok geçmeden Divane'nin eşi amansız bir hastalığa yakalanır. Ne yapsalar kurtaramazlar ve kadıncağız vefat eder.
Eşinin mezarına Güneş taşırken, "Tuttum seni, attım içeri" diye seslenirmiş. Divane'nin eşinin mezarını Bursa yakınlarında dağlık bir bölgede kulübenin içine defnettiği söylenir. Ve buraya gün içerisinde sık sık gelerek gömülü hanımı için gün ışığı taşımaya çalışırmış. Bunu yaparken ise meşhur replik
-“Tuttum seni, attım içeri” sözlerini tekrarlarmış.
Köylüler adamın acısına üzüldükleri için ona yemek getirirlermiş. Ama Divane:
-“Bunu nereden getirdin” diye sorarmış. Eğer getiren:
-“Allah'ın ikramı”, demezse o yemeği almazmış. Bir gün sesi kesilmiş, güneş taşımaz olmuş. Merak edip kulübesine gidenler gerçeği öğrenirler.
Divane'yi eşinin yanına kazılmış bir mezarda yatar halde bulurlar.
Oradan şuraya sıçraya sıçraya, geldik yazının en önemli yerine.
Konularla alakasız ama, haftanın fıkrası:
***
Lise çağındaki bir çocuk okula kayıt olmak için gider. Müdür sorar:
-"Oğlum adın ne?" çocuk cevap verir:
-“Memehmet yayayayakut”
Müdür:
-“Oğlum kekeme misin sen?”
-“ Hayır hocam, babam kekemeydi.”
***
Siz siz olun nüfusa kaydettirirken yazarak verin çocuğunuzun ismini.
Kalın sağlıcakla.