KÜRESEL DÖNÜŞÜM EKSENİNDE AVRASYA’DA 3. BİR YOL ARAYIŞI: HANKENDİ ZİRVESİ
MAKALE
Paylaş
12.07.2025 14:01
46 okunma
Nejmettin Özdemir

3 Temmuzda Azerbaycan’ın Hankendi şehrinde yapılan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) 17. Zirvesi, bölgenin önemli devletlerinin başkanlarını ve hükümet yetkililerini bir araya getirdi.

Zirveye ev sahibi Azerbaycan, Türkiye, İran, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve KKTC Cumhurbaşkanları katılırken, Pakistan ve Kazakistan Başbakan, Afganistan ve Türkmenistan Başbakan Yardımcısı, Birleşik Arap Emirlikleri Bakan düzeyinde temsil edildi.

Yeri ve zamanlaması açısından kritik önemdeki zirve, verdiği mesajlar açısından da dikkat çekici gelişmelere işaret ediyor.

Öncelikle zirvenin, Ermeni işgalinden kurtarılan ve o dönem işgalcilerin başkent olarak kullandıkları Hankendi'de yapılması, katılımcı devletlerin Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ve Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığında Azerbaycan’ın yanında olduklarını teyit etmeleri manasına geliyor.

Ayrıca zirve, geniş bir bakış açısıyla Merkez Asya’nın da içinde yer aldığı Avrasya bölgesinde yaşanmakta olan gelişmelere karşı stratejik bir duruş ve cevap niteliği taşırken, geleceğe yönelik muhtemel gelişmelere de zemin hazırlayan bir dönüm noktası mahiyetinde.

AVRASYA’DA ÇALKANTILI SÜREÇ

Özellikle bu yüzyılın başından itibaren ciddi ekonomik, siyasi ve askeri dalgalanmalar, kırılmalar ve dönüşümlerin yaşandığı Avrasya coğrafyasında, gerek küresel gerekse bölgesel ve yerel aktörler, oyun kurma, oyuna dahil olma ve konjonktüre uygun pozisyon alabilme çabası içerisindeler. Bölge Brüksel’den Tokyo’ya kadar diken üstünde. Bölgede ardı ardına sıcak çatışma ve savaşların yaşanması elbette tesadüf değil.

Neredeyse son otuz yılda yaşanan; Amerika’nın Irak ve Afganistan’ı işgali, Kuzey Afrika’da başlayıp süratle Orta Doğuya yayılan Arap Baharı operasyonları, 14 yıl süren Suriye iç savaşı, Rusya’nın Gürcistan’ı işgali, Kırım’ı ilhakı ve sonrasında halen devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, Azerbaycan’ın Karabağ’ı Ermeni işgalinden kurtardığı 2. Karabağ savaşı, bir anda patlak veren ve tüm dünyaya nükleer savaş korkusu yaşatan Hindistan-Pakistan savaşı, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım, Lübnan ve Suriye’ye yaptığı saldırılar ve işgal, en son Amerika’nın dahliyle küresel boyut kazanan İran-İsrail savaşı, Avrasya coğrafyasındaki çetin güç mücadelesini yansıtıyor.

Aralıksız süregelen bunca çatışma ve savaş, mevcut paylaşım düzeninde değişiklik isteyenler ile statükocu küresel güçlerin bölgedeki acımasız rekabetinin kanlı sonuçları.

BÖLGEDE RUSYA (POST SOVYET)

Birinci dünya savaşıyla kurulan küresel düzen ancak yirmi yıl sürmüş, yeni düzenin memnuniyetsizleri kısa süre sonra dünyayı yeni bir paylaşım savaşının içine sürüklemişlerdir.

2. Dünya savaşının ardından kurulan iki kutuplu dünya düzeninin, 90’lı yılların başında Sovyetler Birliğinin dağılması sonucu tek kutupluya evrilmesiyle başlayan yeni süreçte, devletler pozisyon ve stratejilerini yeniden belirleme arayışına girdiler.

Bu süreçte, Doğu Bloğunun tamamen dağılmasıyla serbest kalan Varşova Paktı üyesi devletlerden özellikle Avrupa coğrafyasında olan Doğu Almanya, Çekya, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Arnavutluk NATO ve Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Estonya, Letonya, Litvanya  Avrupa Birliği gibi batı düzen ve felsefesinin en temel örgütlerine katılarak, Batı Bloğunun himayesine girmiş ve saf değiştirmiş oldular.

Bu değişim, doğu ile batı arasında ciddi bir kırılma, kritik bir dönüm noktasıydı. Zira bununla eski Sovyet yeni Rusya, bölgedeki hegemonyasını önemli ölçüde kaybediyor ve bölge Batı etkisine açık hale geliyordu.

Öte yandan, çoğu Asya’da yer alan ve Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla tek tek bağımsızlıklarını ilan eden birlik üyesi devletler, ekonomik güçlükler ve geleneksel olarak siyasal erginlik düzeyine sahip olmamaları nedeniyle bir “şaşkınlık” dönemi yaşadılar.

Tam da bu dönemde Rusya, eski birlik üyesi devletleri Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) altında tekrar toplayarak, bu devletler üzerindeki hegemonyasını sürdürmeyi hedefledi. BDT üyesi AzerbaycanBelarusErmenistanKazakistanKırgızistanMoldovaÖzbekistan ve Tacikistan halen Rusya’nın nüfuz alanındaki devletler konumunda.

EstonyaLetonya ve Litvanya BDT anlaşmasını baştan beri imzalamayan devletler. Ukrayna ise parlamentosunun anlaşmayı onaylamaması sonucu topluluk dışında kalırken, Gürcistan 1993 yılında girdiği topluluktan 2008'de ayrılmış durumda.

Dikkat çekici şekilde, BDT dışında kalan EstonyaLetonya ve Litvanya Rusya’nın ciddi savaş tehdidi altında bulunurken, Gürcistan 2008 yılında Rus işgaline uğradı. 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı ise halen devam ediyor.

Açıkça Rusya, kendisinden bağımsız politika izlemek isteyen, Batı dünyasına yanaşma eğilimi gösteren devletleri en ağır şekilde müdahale ederek cezalandırmaktan çekinmiyor.

Rusya bir yandan arka bahçesi gördüğü devletlerin kendi nüfuz dairesinden çıkmasına savaş dahil her türlü enstrümanla karşı koyarken, diğer yandan Batının bölgede etkin olmasını engellemeyi amaçlıyor.

BÖLGEDE ÇİN

2000’li yılların başından itibaren küresel sermayenin Çin merkez olmak üzere Asya’ya kaymasıyla birlikte kaydettiği muazzam ekonomik büyüme sayesinde Çin, Avrasya’da hegemonik bir güç olma yolunda stratejik adımlar atıyor.

Çin’in, kurduğu pek çok ekonomik örgüt yanında özellikle ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü) gibi NATO’ya alternatif olabilecek askeri amaç ve hedefler de taşıyan bir yapılanmada, Rusya ve İran dahil pek çok devleti bir araya toplaması, sadece ekonomik ve siyasi değil, askeri girişimlerle de çok yönlü bir politika izleyerek, tek kutuplu bir düzene karşı çıktığını ve kendi liderliğinde küresel bir blok oluşturma stratejisi yürüttüğünü ortaya koyuyor.

Öte yandan, başta “bir kuşak bir yol projesi” olmak üzere, ekonomik, askeri ve siyasi güçten oluşan sert güç politikalarıyla, Türk Cumhuriyetleri de dahil özellikle az gelişmiş bölge ülkelerini düşürdüğü borç tuzağıyla toprak vermeye zorlayan ve bu ülkelerin, değerli maden, yol, köprü ve limanlarına el koyan Çin, yine uyguladığı yumuşak güç politikasıyla, bölgede siyasi, kültürel ve ideolojik bir hegemonya kurma hedefinde hızla ilerliyor.

BÖLGEDE AMERİKA

Avrasya bölgesine 2. dünya savaşıyla birlikte müdahil olan ABD, savaş sonrası “düşman” ilan ettiği Sovyet Rusya ve Doğu Bloğuna karşı diğer bölge devletlerini NATO şemsiyesi altında topladı. Komünist doğu bloğunu çevreleyen yeşil kuşak projesi ile bölgede pek çok askeri üs kurarak, güvenlik gerekçesiyle bölgedeki varlığını sürdürdü. Bu sayede, başta petrol ve doğal gaz olmak üzere, bölgenin değerli kaynakları ve ticaret yolları üzerindeki Amerikan çıkarlarını garantiye almış oldu.

Ancak 90’ların başında Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla Amerikan güvenlik stratejisinin kubbesi çöktü. Çünkü ortada düşman kalmamıştı. Amerika yeni bir düşman yaratma telaşıyla önce radikal İslamı düşman ilan etti. Radikal terör gerekçesiyle önce Irak’ı, sonra Afganistan’ı işgal etti.

Ancak 2000’lerin başından itibaren bölgede ve dünyada oluşan Çin kaynaklı gelişmeler, Amerikan güvenlik stratejisinde yeni bir değişikliğe yol açtı ve ABD Çin’i yeni düşman ilan etti.

Bu tarihten itibaren ABD yeni güvenlik stratejisini, Çin’in hegemonik yayılmasını durdurmak ve Çin atağının önünü kesmek üzerine kurdu. Bu amaçla Çine karşı Asya-Pasifik bölgesine müdahaleyi öncelikli hedef olarak belirleyen ABD, Çin’le yakınlaşan devletleri ödül ve ceza ile Çin’den uzaklaştırma yolu izledi.

Esasen Rusya-Ukrayna savaşı da bir yönüyle Rusya’yı havuç-sopa yöntemiyle Çin’den uzaklaştırma girişimi olarak okunabilir. Keza Hindistan-Pakistan savaşının, yine Pakistan’a Çin’den uzaklaşması için bir uyarı olduğunu değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

Bütün bu değerlendirmelerin ardından, bölgede ortaya çıkan tablonun anlattığı şudur; Avrasya bölgesinde, Çin ve Rusya ile ABD’nin nüfuz ve güç mücadelesi kıyasıya devam ediyor. Bu üç devlet, bölgeyi kıskaca almış durumda ve bölge devletlerini kendi yanlarında saf tutmaya zorluyorlar.

BÖLGEDE SON GELİŞMELER

Ermenistan:

Ermenistan’da 2018 yılında iktidara gelen Paşinyan batıyla ilişkileri sıkılaştırınca, Rus destekli darbe girişimlerinden başını alamaz hale geldi. Dahası Rusya, işgal altındaki Karabağ’ı Azerbaycan’ın geri almasına sessiz kalmakla, kendince Paşinyan’ı cezalandırarak uyarısını en üst perdeden yapmış oldu.

İran:

Suriye’de Rusya’dan yeterli destek görmeyen İran, istediğini alamadan ve ciddi kayıpla bu ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Sonrasında İsrail ve Amerika’nın saldırıları karşısında da müttefikleri Rusya ve Çin’den beklediği yardımı alamaması, İran’ı yalnızlığa sürükledi.

Bu şartlar altında İran’ın Hankendi Zirvesine Cumhurbaşkanı düzeyinde katılması, ideolojik hedeflerinden vazgeçmese de, rasyonel ve pragmatist bir yaklaşımla, Türk ve İslam dünyasıyla en azından kavga etmemek, bu yolla cepheyi küçültmek ve “büyük şeytana” karşı bu dünyanın yanında gözükerek, desteğini almak istediği manasına geliyor.

Azerbaycan:

Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan, siyasi çalkantılar ve ekonomik istikrarsızlıklarla geçirdiği yılların ardından, özellikle 2000’li yıllardan itibaren, sahip olduğu zengin petrol ve doğal gaz rezervleri sayesinde önemli bir zenginleşme yaşadı. Ekonomideki düzelmenin siyasi istikrara da yansımasıyla, özellikle 2. Karabağ savaşıyla 30 yıldır Ermeni işgalindeki Karabağ’ın geri alınması, Azerbaycan’a ciddi bir özgüven kazandırdı.

Azerbaycan yönetimi son dönemde batıyla çok yönlü ilişkiler geliştirme çabasına girdi. Sovyet sonrası pek çok ülkede olduğu gibi Azerbaycan da Sovyet/Rus mirasından sıyrılmak ve Batı ile daha yakın ilişkiler geliştirmek istiyor.

Azerbaycan Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne yönelik açık destek mesajları verdi, Kiev yönetimiyle diplomatik temaslarını sürdürdü ve ülkeye insani yardım gönderdi

Ayrıca bu dönemde Türkiye-Azerbaycan yakınlaşması en üst düzeye çıkarken, iki ülke arasındaki işbirliği her alanda genişledi.

Öte yandan, Türk Devletler Teşkilatı (TDT)’nın kurucu üyesi olan Azerbaycan, Türk Birliği misyonuna önemli katkılar sunuyor.

Tüm bu gelişmeleri Azerbaycan’ın kendisinden kopuş çabası olarak değerlendiren Rusya’nın verdiği karşılık ise sert oldu.

Öncelikle 25 Aralık 2024 tarihinde, Azerbaycan Havayollarına ait yolcu uçağı, Rus ordusu tarafından füzeyle düşürüldü. Faciada 38 sivil hayatını kaybetti. Azerbaycan’ın Rusya’dan tazminat talepleri karşılıksız kaldı.

Ardından, 27 Haziran günü, Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde güvenlik güçlerince düzenlenen operasyonda 2 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti, 3 kişi ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı, 9 kişi gözaltına alındı. Rusya operasyonlara devam ederek, Azerbaycan diasporasının liderlerini de gözaltına aldı.

Azerbaycan ise yaşananlar karşısında Rusya’ya misliyle karşılık verdi. Ülkede Rusya'ya ait bütün etkinlikler yasaklandı, Sputnik Azerbaycan yöneticileri Rus ajanı olmak suçlamasıyla gözaltına alındı. Azerbaycan ayrıca,  İran'dan uyuşturucu kaçırdıkları iddiasıyla bir grup Rus vatandaşını daha gözaltına aldı.

Gelişmeler nedeniyle iki ülke arasındaki gerginlik hat safhaya ulaşmış durumda.

Tüm bu yaşananların açık ifadesi şudur; Azerbaycan Rusya’ya karşı tam bağımsızlık mücadelesi veriyor. En büyük destekçisi ise Türkiye.

Türkiye:

Türkiye, 2. Karabağ savaşında verdiği destekle bölgenin tekrar Azerbaycan’a geçmesinde etkili oldu. Yine Hindistan-Pakistan savaşında Pakistan’a verdiği destekle, Pakistan’ın Hindistan karşısında direnç göstermesini ve savaşın kısa sürede sonlanmasını sağladı. İran-İsrail savaşında, İsrail’in ve ABD’nin saldırılarının hukuksuz ve kabul edilemez olduğunu savunarak İran’a destek verdi.

Öte yandan Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında tarafsız kalarak, her iki tarafla da konuşabilen, barışa masa kurabilen, tahıl koridorunu açan ülke oldu. İsrail’in Gazze’de yaptığı soy kırıma karşı çıkarak, bunu durdurmak için gerek bölgede gerek dünyada yoğun çaba harcadı. Libya’da ayrılıkçı Hafter yanlılarını durduran Türkiye oldu.

Tüm bu gelişmeler, dünyada ama daha fazla bölgede, Türk ve Müslüman ülkeler arasında Türkiye’ye olan güveni artırdı ve lider konumunu pekiştirdi.

HANKENDİ ZİRVESİ

İşte böylesi bir ortamda Azerbaycan’ın ev sahipliğinde, işgalden kurtarılmış Hankendi şehrinde Türkiye, İran, Pakistan ve Azerbaycan gibi bölgenin önemli devletlerinin liderlerinin bir araya gelmeleri, bugüne ve geleceğe yönelik önemli mesajlar veriyor.

·    Öncelikle bu zirveyle, katılımcı devletlerin, Rusya’ya karşı verdiği mücadelede Azerbaycan’ın yanında oldukları,

·    İran’ın yaşanan gelişmeler ve oluşan yeni şartlar altında, Türk ve Müslüman dünyasıyla makul bir uzlaşma arayışı içinde olduğu,

·    Pakistan’ın, Türk ve Müslüman dünyasının yanında ve ayrılmaz bir parçası olduğu,

·    Zirvede Cumhurbaşkanı düzeyinde temsil edilen KKTC’nin, katılımcı devletlerce diplomatik statüsünün kabul edildiği,

·    Türkiye’nin bölgesel liderliğinin kabul gördüğü değerlendirmelerini yapmak gerekiyor.

Öte yandan zirvenin sonuç bildirisi, bölgesel entegrasyonu derinleştirmeye yönelik çok boyutlu bir vizyon ortaya koyuyor. Bildiride, geleceğe dönük stratejik vizyonun da ana hatları çiziliyor.

ÜÇÜNCÜ BİR YOL İÇİN STRATEJİK ADIM

Zirvenin en önemli çıktısı ise, sonuç bildirisinde ifade edildiği üzere, 2026-2035 yıllarını kapsayacak yeni bir stratejik çerçevenin hazırlanması konusunda varılan mutabakattır.

Avrasya bölgesi için izah edilen tüm bu gelişmelerin ortaya koyduğu en önemli sonuç; Bölgedeki Müslüman ve Türk devletlerinin egemenlik ve güvenliklerinin müdafaası için, stratejik bir entegrasyon dahilinde güç birliğine gitmelerinin zorunlu olduğudur. 3. Dünya savaşının ayak seslerinin duyulduğu ve küresel düzeyde devletlerarası bloklaşmaların yaşandığı bir dönemde, bölgede ciddi güvenlik tehdidi altında bulunan devletlerin bir araya gelmeleri, güç birliği yapma zorunluluğunu görerek, bu zorunluluğu kuvveden fiile taşımaları manasına geliyor.

Yaşanan gelişmeler üzerine gerçekleşen Hankendi Zirvesi, katılımcı devletlerin yeni bir güvenlik stratejisi temelinde bölgesel bir blok oluşturma çabasını ifade ediyor. Bu girişim, bölge devletlerinin güvenlik ve egemenliğine açık tehdit oluşturan bir tarafta Çin-Rusya, diğer tarafta ABD’nin oluşturduğu iki bloğa karşı, alternatif bir güç birliği, 3. bir yol oluşturmak için atılmış stratejik bir adımdır.

Bu yolla, bölge devletlerinin ne Amerika’ya ne de Çin’e mahkum olmadıkları vurgulanırken, Türk Devletleri Teşkilatı’na üye devletlerin yanı sıra, Pakistan ve İran’ın da (ihtimal) dahil olacağı, diğer Türk ve Müslüman devletlere de açık ve genişleme potansiyeline sahip yeni bir bloğun oluşturulması hedefleniyor.

Zirvenin sonuç bildirisinde ifade edilen, “2026-2035 yıllarını kapsayacak yeni bir stratejik çerçevenin hazırlanması mutabakatı” ise bu bloğun yol haritasının çizilmesi manasına geliyor.

Doğacak yeni bloğun, küresel çapta bir aktör olma potansiyeli taşıyacağı muhakkak.

Sonuç olarak Hankendi Zirvesi, Avrasya bölgesinde yaşanmakta olan gelişmelere karşı, bölgedeki Müslüman ve Türk devletlerinin stratejik cevabı niteliğini taşıyor.

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya