Göz, görme görevini üstlenmesinin yanında diğer tüm duyularımızın birbiri arasında bağ kuran ve onların daha etkin çalışmasını sağlayan bir organdır. Çünkü, işitmeden hissetmeye kadar duyu dünyasının koordinatörü olarak işleyip hepsini daha anlamlı hale getirir. En önemli özelliği, ruhumuzun penceresi ve kalbimizin dünyaya açılan nur süzmesi ve aydınlığı olmasıdır. Bu sebeple gözümüz, bizi maddi ve manevi yanlarımızı etkileyerek hayata sımsıkı bağlayan en önemli organımızdır.
İnsan görür, gördüğüne göre yaşar, öğrenir, hisseder. Gözümüz hayatımızın her anına etkisi olan bir organdır. Sesleri duyarız, dokunuşları hissederiz, tatları ve kokuları tanırız; ama tüm bu deneyimler, gözlerimizde anlam bulur. Böylece sevinci de hüznü de görerek derinlemesine kavrarız.”
Göz, ruhumuzun penceresidir. Ruh, maneviyat yönümüzdür. Ruhumuzu besleyen yani maneviyatımızı besleyip huzur ve dingin bir hayatı sağlayacak en başta geleni duyu organımız gözümüzdür. Ruhumuz her şeyden önce gördükleri ile manayı öğrenir, ardından duydukları, dokunarak hissettikleri ile beslenir. His ve duyma, görme olmadan tam gerçekleşemez. Ne kadar dokunarak hissedersek hissedelim, sesleri duyarsak duyalım görme ile pekiştiremezsek ruhumuz sevinçleri ve üzüntüleri tam anlamıyla idrak edemez.
Duyduğumuz, hissettiğimiz, tattığımız ve kokladığımız andaki yaşadığımız sevinçlerimizi ve üzüntülerimizi ancak gözümüzle görerek tam anlamıyla idrak edebiliriz. Eğer görme duyumuz olamasaydı ruhumuz tam anlamıyla beslenemez ve iç huzurumuzu bulamazdık. Bu sebeple hayatımızda hep bir eksiklik kalırdı.
Gözümüz kalbimizi dünyaya açan aydınlık merkezidir. Peygamber efendimiz (sas) “Bilin ki! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o, iyi (doğru ve düzgün) olursa bütün vücut iyi (doğru ve düzgün) olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Bilin ki! O, kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39) hadisinde buyurduğu gibi kalp davranışlarımızdan duygularımıza kadar en büyük hayat kaynağıdır. Duygularımızı ve bilgilerimizi yönlendiren kalbimizdir. Kalbimizin yapısı nasılsa gördüklerimizi de öyle algılarız.
Bu hadis bize gösteriyor ki, kalp hem merkezdir hem yönlendirici. Gözle gördüğümüz her şeyin anlamı, kalbin süzgecinden geçerek şekillenir. Kalbimizin iyi görmesi için de onu güzel şeyler gördürerek sağlayabiliriz. Anlaşılacağı üzere kalbimiz de aynı şekilde duyma ve görme ile hisseder ve öğrenir. Öğrendiği iyi ve kötü şeylere göre hayatını idame ettirecek kararları alır.
Sözün özü; ruh yani maneviyatımız ne kadar dingin olursa hayatımızdan o kadar zevk alırız. Bu huzuru sağlayan kalbimiz de duyduğu ve gördüklerinden ne kadar güzel şeyler hissederse o nispette başarıyı ve mutlu bir yaşamı sağlayacak kararlar alır.
Evet, her şey dönüyor dolaşıyor görmeye ve gözümüze gelmekte. Maneviyatımızı ve kalbimizi besleyen gözümüzün de kendisini beslediği kaynaklar vardır. Eğer gözümüzü sevgi, iyi niyet, hikmet, basiret gibi güzel hasletlerle beslersek güzel görürüz ve hayattan lezzet alırız. Eğer kalbimizi ve ruhumuzu haset, hırs, kıskançlık gibi kötü karakterler ile beslersek her gördüğümüzü kötü görürüz.
Hasılı gördüğümüz değil nasıl gördüğümüz yani bakış açımızdır bizi yönlendiren maneviyatımız ve kararlarımızı etkileyen.