MÜCADELE GÜNAHKÂRLA MI YOKSA GÜNÂHLA MI OLMALI?
MAKALE
Paylaş
11.05.2025 16:33
655 okunma
Prof. Dr. Celal Kırca

İmam Şafiî, camide ders anlatırken  talebesi Yunus b. Abdüla’lâ ile  bir konuda görüş ayrılığına düşer.  Fakat  bu görüş ayrılığı, aralarında  bir tartışmaya da sebep olmuş olacak ki,  Yunus dersi terk eder. Akşam olunca o büyük imam, mütevazı bir tavırla talebesini ziyarete gider ve ona şunları söyler:

“Ey Yunus, bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?!

Ey Yunus, yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!

Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme. Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster!

Ey Yunus, sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster. Görevimiz hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil!” [1]

İmam Şafiî’nin her cümlesi altın değerinde, ama ben onun “Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme. Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster!” cümlesini daha çok önemsedim. Zira günümüzde pek çok kişinin, hastalığı tedavi etmek yerine, hastayı yok etmeye çalıştığı veya  günahla mücadele etme yerine, günahkârla mücadele etmeyi  daha çok  tercih ettiği görülüyor.

Ashabın ileri gelenlerinde  Ebu’d-Derdâ bir gün şehri dolaşırken halkın, bir günahkâra ağır sözlerle hakaret ettiklerine şâhid olur ve  onlara “Siz kuyuya düşmüş bir adam görseniz, onu oradan çıkarmaz mısınız?” der. Onlar da “Evet, çıkarırız!” derler. Ebu’d-Derdâ  da “O hâlde kardeşinize ağır sözler söylemeyin, size âfiyet veren Allâh’a hamd edin!” der. Bunun üzerine onların, “Siz bu günahkâra kızmıyor musunuz?” sözüne o, “Ben onun kendisine ve şahsiyetine değil günâhına kızıyorum, günâhı terk ettiğinde, o yine benim din kardeşimdir.” [2] Diye cevap verir.

Bir gün Rasûlüllah’ın huzuruna genç bir delikanlı gelerek zina etmek için izin ister. Orada bulunanlar, hayretler içinde bu genci ayıplamaya ve terslemeye başlarlar. Rasulüllah yumuşak bir ses tonu ile ona “yaklaş” der. Sonra o gence şu soruları sormaya  başlar: “Annenle zina yapılmasını ister misin?” Genç, “Hayır istemem ya Rasûlallah!” diye cevap verir. Hz. Peygamber, “Diğer insanlar da anneleriyle zina yapılmasını istemezler” diyerek karşılık verir.  Sonra “Peki, kızın için böyle bir şey düşünür müsün?” der. Genç, “Olamaz, ya Rasûlallah!” der.  Bunun üzerine  Hz. Peygamber, insanların da kızları için zinadan hoşlanmayacaklarını söyler  ve aynı şekilde kız kardeşi, halası ve teyzesi için de benzeri soruları sorar ve  aldığı cevaplar üzerine insanların da bu mahremleri hakkında zinaya razı olmayacaklarını ifade ettikten sonra, elini gencin göğsüne koyup: “Ya Rabbi! Bunun günahını bağışla, kalbini temizle ve namusunu muhafaza et!” diye dua eder. O genç bundan sonra böyle bir şeye hiç tenezzül etmez.[3]

Günah, “ilahî emir ve yasaklara aykırı tutum ve davranışlar” anlamına geliyor. Diğer bir ifade ile “Kutsala karşı işlenen hata, kusur ve aşırılıkları” ifade ediyor. Günah işleyene de günahkâr deniliyor.  Hiç şüphesiz her insan işlediği  her günahtan kendi sorumludur. Kimse kimsenin günahını yüklenemez. [4] Zira günah da sevap da bireyseldir.  Günahın gizlisi de aşikarı da  günahtır ve cinsine göre  hem bu dünyada hem de ahirette  cezası  vardır.  Günah işleyen kişi, şayet  günahını itiraf edip tövbe ederse, affedilme imkanına da sahiptir. Ama af  edilip edilmediğini ahirette hesaba çekilmeden bilme imkanı da  yoktur.

Şayet bir kimse, işlediği bir günahı, sosyal medya veya yazılı ve görsel basında yayımlarsa, o zaman bu günahın niteliği de ve  cezası da değişir.  Zira işlenen her günah, sadece o  kişiyi değil, aynı zamanda toplumu da ilgilendirmektedir. Çünkü alenen işlenen ve yayılan her günah, zamanla normal bir davranışa  dönüşme potansiyeline ve  etkileme gücüne sahiptir. Bu etkileme de toplumda günahlara karşı hissedilen duyarlılığı azaltmaktadır. Zira aleni günahlar, insanların önce  duygularını  ve düşüncelerini, sonra da  tutum ve davranışlarını değiştirerek alışkanlığa dönüştürmektedir.  Nitekim atalarımız, bu konuda “Üzüm üzüme baka baka  kararır”  diyerek,  hem iyi, hem de kötü örneklerin insanları etkileme gücüne  sahip olduğunu ifade etmişler; bununla da yetinmeyerek  “Sui misal emsal olmaz/ Kötü örnek, örnek olarak alınmaz” sözü ile de insanların kötü örneklerden uzak durmalarını tavsiye etmiştir.

Günah kavramı, Türkçede  tek bir sözcükle ifade edilirken, Kur’an’da birden fazla  kavramla ile  ifade  edilmektedir. Bunlar arasında “zenb”, “vizr”, “hûb”, “isyan”, “hıyânet” ve “ism”  sözcükleri, en dikkat çekici olanlarıdır.  Bu sözcüklerin haricinde  ayrıca bağlamına göre  “seyyie”, “münker”, “fısk”, “şıkak”, “habis”, “şekavet”, “cürm” ve “rics” kelimelerinin de günah anlamında kullanıldığı görülmektedir.  Bu da bir tek günah çeşidinin olmadığını,  farklı günah  çeşitlerinin olduğunu göstermektedir. Çünkü bunlardan her biri farklı günah çeşitlerini ifade etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, “Her insan hata eder, hata edenin en hayırlısı tövbe edendir” [5]  diyerek insanların hata ve günah işlediklerine/işleyebileceklerine dikkat çekerek, günah da ısrar etmemelerini; işlediği günahlardan dönmelerini  ve af dilemelerini istemektedir.

Allah Teâlâ da “(Nefse) kötülük yapma ve kötülükten sakınma yeteneği verene (yemin olsun ki) nefsini temizleyip arındıran kimse kurtuluşa ermiştir. Onu kirletip kötülüklere boğan kimse de hüsrana uğramıştır” [6] sözü ile her insanın iyilik veya kötülük yapabilme potansiyele sahip olduğunu, dolayısıyla bu potansiyelini iyilikte kullanan insanın kurtulacağını, kötülük yapan  ve bunu yapmaya da  devam insanın ise hüsrana uğrayacağını haber vermektedir.  Allah Teâlâ bununla da yetinmemekte, içimizden insanları iyiliğe çağıran, iyi ve güzel işleri emreden; kötü işlerden alıkoyan bir ümmetin/topluluğun olmasın [7] ve  bu görev ifa edilirken  de Hz. Peygamber’in örnek alınmasını tavsiye etmektedir. Zira Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber’e, dolayısıyla da bize tavsiyesi şudur:

“Ey Peygamber! İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle; ilimle ve güzel öğütle çağır. (Gerektiği zaman da) onlarla en güzel şekilde mücadele et. Hiç şüphe yok ki, Rabbin kimin Kendi yolundan ayrılıp uzaklaştığını, kimin de doğru yolda olduğunu çok iyi bilir.” [8]

Zira  Allah’ın yoluna davet, ancak Allah’ın bize  tavsiye ettiği  metotla olur. Bu metot da ayette  tavsiye edilen  hikmet, güzel öğüt ve güzel mücadeledir.



[1] Tumbir.com, ilmiyyat1453

[2] İslamveihsan.com 25 temmuz 2017; Ebû Nuaym, Hilye, I, 225’den naklen.

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsnet, 5/256-257.

[4] Fatır,35/18.

[5] Tirmizî,Kıyamet,49.

[6] Şems,91/7-10.

[7] Al-i İmrân,3/104.

[8] Nahl,16/125

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya