İmam Şafiî, camide ders anlatırken talebesi Yunus b. Abdüla’lâ ile bir konuda görüş ayrılığına düşer. Fakat bu görüş ayrılığı, aralarında bir tartışmaya da sebep olmuş olacak ki, Yunus dersi terk eder. Akşam olunca o büyük imam, mütevazı bir tavırla talebesini ziyarete gider ve ona şunları söyler:
“Ey Yunus, bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?!
Ey Yunus, yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!
Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme. Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster!
Ey Yunus, sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster. Görevimiz hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil!” [1]
İmam Şafiî’nin her cümlesi altın değerinde, ama ben onun “Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme. Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster!” cümlesini daha çok önemsedim. Zira günümüzde pek çok kişinin, hastalığı tedavi etmek yerine, hastayı yok etmeye çalıştığı veya günahla mücadele etme yerine, günahkârla mücadele etmeyi daha çok tercih ettiği görülüyor.
Ashabın ileri gelenlerinde Ebu’d-Derdâ bir gün şehri dolaşırken halkın, bir günahkâra ağır sözlerle hakaret ettiklerine şâhid olur ve onlara “Siz kuyuya düşmüş bir adam görseniz, onu oradan çıkarmaz mısınız?” der. Onlar da “Evet, çıkarırız!” derler. Ebu’d-Derdâ da “O hâlde kardeşinize ağır sözler söylemeyin, size âfiyet veren Allâh’a hamd edin!” der. Bunun üzerine onların, “Siz bu günahkâra kızmıyor musunuz?” sözüne o, “Ben onun kendisine ve şahsiyetine değil günâhına kızıyorum, günâhı terk ettiğinde, o yine benim din kardeşimdir.” [2] Diye cevap verir.
Bir gün Rasûlüllah’ın huzuruna genç bir delikanlı gelerek zina etmek için izin ister. Orada bulunanlar, hayretler içinde bu genci ayıplamaya ve terslemeye başlarlar. Rasulüllah yumuşak bir ses tonu ile ona “yaklaş” der. Sonra o gence şu soruları sormaya başlar: “Annenle zina yapılmasını ister misin?” Genç, “Hayır istemem ya Rasûlallah!” diye cevap verir. Hz. Peygamber, “Diğer insanlar da anneleriyle zina yapılmasını istemezler” diyerek karşılık verir. Sonra “Peki, kızın için böyle bir şey düşünür müsün?” der. Genç, “Olamaz, ya Rasûlallah!” der. Bunun üzerine Hz. Peygamber, insanların da kızları için zinadan hoşlanmayacaklarını söyler ve aynı şekilde kız kardeşi, halası ve teyzesi için de benzeri soruları sorar ve aldığı cevaplar üzerine insanların da bu mahremleri hakkında zinaya razı olmayacaklarını ifade ettikten sonra, elini gencin göğsüne koyup: “Ya Rabbi! Bunun günahını bağışla, kalbini temizle ve namusunu muhafaza et!” diye dua eder. O genç bundan sonra böyle bir şeye hiç tenezzül etmez.[3]
Günah, “ilahî emir ve yasaklara aykırı tutum ve davranışlar” anlamına geliyor. Diğer bir ifade ile “Kutsala karşı işlenen hata, kusur ve aşırılıkları” ifade ediyor. Günah işleyene de günahkâr deniliyor. Hiç şüphesiz her insan işlediği her günahtan kendi sorumludur. Kimse kimsenin günahını yüklenemez. [4] Zira günah da sevap da bireyseldir. Günahın gizlisi de aşikarı da günahtır ve cinsine göre hem bu dünyada hem de ahirette cezası vardır. Günah işleyen kişi, şayet günahını itiraf edip tövbe ederse, affedilme imkanına da sahiptir. Ama af edilip edilmediğini ahirette hesaba çekilmeden bilme imkanı da yoktur.
Şayet bir kimse, işlediği bir günahı, sosyal medya veya yazılı ve görsel basında yayımlarsa, o zaman bu günahın niteliği de ve cezası da değişir. Zira işlenen her günah, sadece o kişiyi değil, aynı zamanda toplumu da ilgilendirmektedir. Çünkü alenen işlenen ve yayılan her günah, zamanla normal bir davranışa dönüşme potansiyeline ve etkileme gücüne sahiptir. Bu etkileme de toplumda günahlara karşı hissedilen duyarlılığı azaltmaktadır. Zira aleni günahlar, insanların önce duygularını ve düşüncelerini, sonra da tutum ve davranışlarını değiştirerek alışkanlığa dönüştürmektedir. Nitekim atalarımız, bu konuda “Üzüm üzüme baka baka kararır” diyerek, hem iyi, hem de kötü örneklerin insanları etkileme gücüne sahip olduğunu ifade etmişler; bununla da yetinmeyerek “Sui misal emsal olmaz/ Kötü örnek, örnek olarak alınmaz” sözü ile de insanların kötü örneklerden uzak durmalarını tavsiye etmiştir.
Günah kavramı, Türkçede tek bir sözcükle ifade edilirken, Kur’an’da birden fazla kavramla ile ifade edilmektedir. Bunlar arasında “zenb”, “vizr”, “hûb”, “isyan”, “hıyânet” ve “ism” sözcükleri, en dikkat çekici olanlarıdır. Bu sözcüklerin haricinde ayrıca bağlamına göre “seyyie”, “münker”, “fısk”, “şıkak”, “habis”, “şekavet”, “cürm” ve “rics” kelimelerinin de günah anlamında kullanıldığı görülmektedir. Bu da bir tek günah çeşidinin olmadığını, farklı günah çeşitlerinin olduğunu göstermektedir. Çünkü bunlardan her biri farklı günah çeşitlerini ifade etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, “Her insan hata eder, hata edenin en hayırlısı tövbe edendir” [5] diyerek insanların hata ve günah işlediklerine/işleyebileceklerine dikkat çekerek, günah da ısrar etmemelerini; işlediği günahlardan dönmelerini ve af dilemelerini istemektedir.
Allah Teâlâ da “(Nefse) kötülük yapma ve kötülükten sakınma yeteneği verene (yemin olsun ki) nefsini temizleyip arındıran kimse kurtuluşa ermiştir. Onu kirletip kötülüklere boğan kimse de hüsrana uğramıştır” [6] sözü ile her insanın iyilik veya kötülük yapabilme potansiyele sahip olduğunu, dolayısıyla bu potansiyelini iyilikte kullanan insanın kurtulacağını, kötülük yapan ve bunu yapmaya da devam insanın ise hüsrana uğrayacağını haber vermektedir. Allah Teâlâ bununla da yetinmemekte, içimizden insanları iyiliğe çağıran, iyi ve güzel işleri emreden; kötü işlerden alıkoyan bir ümmetin/topluluğun olmasın [7] ve bu görev ifa edilirken de Hz. Peygamber’in örnek alınmasını tavsiye etmektedir. Zira Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber’e, dolayısıyla da bize tavsiyesi şudur:
“Ey Peygamber! İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle; ilimle ve güzel öğütle çağır. (Gerektiği zaman da) onlarla en güzel şekilde mücadele et. Hiç şüphe yok ki, Rabbin kimin Kendi yolundan ayrılıp uzaklaştığını, kimin de doğru yolda olduğunu çok iyi bilir.” [8]
Zira Allah’ın yoluna davet, ancak Allah’ın bize tavsiye ettiği metotla olur. Bu metot da ayette tavsiye edilen hikmet, güzel öğüt ve güzel mücadeledir.
[1] Tumbir.com, ilmiyyat1453
[2] İslamveihsan.com 25 temmuz 2017; Ebû Nuaym, Hilye, I, 225’den naklen.
[3] Ahmed b. Hanbel, Müsnet, 5/256-257.