ANILARI YAZMAK NEDEN ÖNEMLİ?
MAKALE
Paylaş
09.06.2025 22:05
1 yorum
704 okunma
Prof. Dr. Celal Kırca

HÂTIRA YAZMAK NEDEN ÖNEMLİ?

Bilgi, görgü artırmak ve araştırmalarda bulunmak üzere 1995 yılı sonbaharında iki aylığına İngiltere’ye bir seyahatim oldu. Londra’da kaldığım bu süre içinde bazen hafta sonları birkaç Türk öğrenci ile birlikte civardaki ormanlara yürüyüşe giderdik. Bir defasında ormanda yürürken yolun kenarında mermer parçalarından yapılmış yıldıza benzeyen bir şekle rastladım. Üzerinde ki yazıları okumaya çalıştım. Yazıda orman ile ilgili bilgi veriliyordu. Bu bilgiler arasında ormanın son ayısı ile de ilgili bir bilgi vardı. Yanlışmış mı anladım? diye tereddüde düştüm, en yakın öğrenci arkadaşımızı çağırarak, “Ben böyle anladım, yanlış mı anlıyorum” dedim. O da doğru anladığımı söylemişti.

Akşam ikamet ettiğim mekana geldiğimde yatağıma uzandım ve ormanda gördüğüm o yazıyı düşünmeye başladım. “Elin adamı, ayısının anısını bile yaşatıyor, ama biz tarihimizi bırakın yaşatmayı, tarihî eserlerimizi korumuyor, hatta yıkmaya ve yok etmeye çalışıyoruz” diye içimden geçirdim. Sonra da “Sen 1957 yılında İstanbul’a geldin ve 1971’de de ayrıldın. Fatih’in gemilerini karadan kürüttüğü söyleniyor. Bu gemilerin Tophane’den mi, Dolmabahçe’den mi, veya Beşiktaş’tan mı ? yürütüldüğünü ve nereden Halice indirildiğini gösteren bir levha gördün mü? Veyahut Halice gerilen zincirin Eminönü ile Karaköy’ün neresinde olduğunu biliyor musun?” diye mırıldandım, sonra da kendi kendime “Yetkili kişilerin yapmadığı şeyleri düşünmeyi bırak da sen sülaleni, soyunu biliyor musun? Önce onu düşün, araştır, öğren, sonra da köyünü anlatan bir kitap yaz, vefa borcunu öde, başkalarını eleştirmeyi bırak” dedim.

İşte o akşam böyle bir çalışma yapmaya karar verdim, ama idarî görevlerimden ve akademik çalışmalardan dolayı bu konuya zaman ayıramamıştım. 2012 yılında emekli olduktan sonra ancak geçte olsa soyumu araştırmaya ve anılarımı yazmana başladım. Bu çalışmamı bitirdikten ve yayınladıktan sonra arkadaşlarımı da hatıralarını yazmaya teşvik ettim. Bazıları da anılarını yazmaya başladı. Prof. Dr. M. Kemal Atik de bunlardan biri oldu. Bira ara bana bir anısını anlatmıştı ve ben o anıdan çok etkilenmiştim. Kemal Bey’in bu anısı, Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığı dönemine aitti.

Bir gün arkadaşı Kadir Özdamarlar’la birlikle Trabzon Caddesindeki Yaşar Pastanesinin önünde otururken yabancı plakalı bir otobüs durur ve içinden turistler iner. Otobüs Lübnan’dan gelen Ermeni turistleri taşıyormuş. Bunlar, Maraş’tan tehcirle giden ailelerin torunları imiş ve her yıl gelip atalarının ikamet ettikleri yerleri, mahalleleri ziyaret ediyorlarmış. Otobüsten ineneler arasında tahminen 50- 55 yaşlarında olduğu anlaşılan bir kadın da varmış. Etrafındakilere “Kayseri’ye gideceğim, bir taksi bulabilir miyim?” diye soruyormuş. Kemal Bey, Kadir Bey’den o kadınla ilgilenmesini ister, o da ilgilenir. Sonra o kadını oturdukları masaya davet edip dondurma ikram eder ve Yaşar Bey’den de bir taksi bulmasını rica eder. Kemal Bey, ikram edilen dondurmayı yerken kadına “Çok güzel Türkçe konuşuyorsunuz, nerede öğrendiniz? Kayseri’ye gidecekmişsiniz ben de Kayseriliyim, Everek’liyim” diyerek kendini tanıtır. O kadın, “Ben de Everekliyim, Everekli Ermenilerdenim.1915 tehcirinde Lübnan’a göç etmişiz.

Annem Germirli. Türkçeyi anne-babamdan öğrendim. Sülalemin yaşadığı yerleri her yıl gelir ziyaret ederim. Anılarımı tazelerim.” Der ve Everek’le ilgili bildiği anıları anlatmaya başlar. Kadın anlattıkça Kemal Bey dehşete kapılır. Kendisi Everek (şimdiki adı Develi) olduğu halde anlattıklarının çoğunu bilmemektedir. Kemal Bey sorar: “Bu anıları nasıl biliyorsun?” O da şöyle cevap verir: “Dedem, babam ve amcalarım, anılarını yazmışlar. Biz, o anıları okuyarak büyüdük. Adeta ezberledik.

Bizimkiler, ne yaşamışlarsa onları yazmışlar. Siz Türkler, konuşursunuz, ama yazmazsınız. Yazmayınca da yaşananlar unutulur, bu nedenle nesliniz atalarının neler yaşadıklarını öğrenme imkanı bulamazlar. Köksüz ve ruhsuz büyürler.” Der. O sırada taksi gelir. Şoförle yüz dolara anlaşan kadın, taksiye biner ve gider. Bu anıyı Kemal Bey’den dinlediğimde Asala’ın Türk hariciye mensuplarını şehit ettiği yıllarda okuduğum bir makaleyi hatırladım. Bu makalesinde yazar, Batı’nın Ermenileri tercih ediş sebepleri arasında Osmanlı korkusu, etnik ve dinî kimlik farklılığını zikrettikten sonra bir konuya daha dikkat çekiyordu. Bu da Ermenilerin yazdıkları hatıraları okuyan Batılıların bunlardan çok etkilenmiş olmalarıydı.

Hatıralar, eksiklikleri ve fazlalıklarıyla yaşanan olayları anlattığı için duygu yüklüdürler ve bu nedenle anıların, kuru anlatılardan daha fazla insanları etkilediği görülmektedir. Mesela Arnold J. Toynbee’in kaleme aldığı “Blue Book/Mavi Kitap” da bunlardan biridir. Osmanlı Devleti’nin 1915 yılında uygulamaya koyduğu Ermeni tehcirini ele alan bu kitap, önemli ölçüde anılara, misyonerlerin anlatılarına ve çeşitli gazete haberlerine dayanmaktadır. Ama ne hazindir ki o dönemi bizzat yaşayan atalarımızın, yaşadıkları olayları, çektikleri acıları, gördükleri ölüm, açlık ve ihanetleri yazmadıkları için “ Mavi Kitap” gibi bir kitabımız mevcut değildir. Bu nedenledir ki Yusuf Ziya Ortaç, “Batı’da zengin bir hatıralar edebiyatı vardır.

Biz bu yönden züğürdüz. Hatıralarını yazmış padişah, vezir, serdar tanıyor musunuz? ‘Evet’ diyemeyeceğiniz kadar az, değil mi?” der ve devlet ricalinin yeterince hâtıralarını yazmayışından şikâyet eder. Ancak sayıları az da olsa, anılarını yazan bazı ilim ve fikir adamlarını da unutmamak gerekiyor. Bunlardan biri de Mehmet Arif Bey’dir. O, “Başımıza Gelenler” isimli bu kitabında, 1877-78 Rus Harbi’ni ele alarak “savaşın resmî kayıtlara geçmesi mümkün olmayan olayların perde arkasını, meydana geliş sebeplerini, harp sahasında mevcut her kavim ve dinden insanın ve sivil halkın ruh hallerini, inançlarını, duygu ve düşüncelerini; yaşanılan maddî ve beşerî güçlükleri ve çekilen acıları anlatmaktadır.”

Çok iyi biliniyor ki az hatıra, az bilgi; çok hatıra ise çok bilgi demektir. Dolayısıyla iyi bir gelecek inşası için, hem köklü bir maziye, hem de bu maziyi gelecek nesillere aktaracak edebî eserlere ve anılara sahip olmak gerekiyor. Çünkü her anıda diğer kitaplarda bulunmayan ibret alınacak hikayeler ve örnek alınacak önemli ve ayrıntılı bilgiler bulunuyor. Bu nedenle çocuklarımıza miras olarak sadece maddî değeri olan şeyleri değil, aynı zamanda onlara yol gösterecek ve kılavuzluk edecek manevî değeri olan şeyleri de bırakmak icap ediyor. Bunların başında da yazacağımız hatıralar ya da günlükler geliyor. Zira hâtıralar, niceliği ve niteliği farklı da olsa okuyucusunu etkilemekte; onların düşünce dünyalarını ve davranışlarını şekillendirmekte, dahası bu anılardan ibret ve ders almalarını sağlamaktadır.

Bizim mazimizde bu hâtıraların sayısız örnekleri bulunuyor, ama gel gör ki okuma ve yazma özürlü bir toplum olmaktan bir türlü kurtulamadığımız için, bunları yazma konuda yaya kalıyoruz. Ermeni kadının dediği gibi, konuşuyoruz, ama yazmıyoruz. Yazmayınca da yaşananlar unutuluyor ve bu nedenle de yeni nesiller, atalarının yaşadıkları hayatı doğru-dürüst öğrenme imkanı bulamıyor ve bu nedenle de kendi kültürünü unutuyor, yabancı kültürlerin etkisinde kalarak kimliklerini, hatta kişiliklerini kaybediyor ve melezleşiyorlar.

Bu da gösteriyor ki iyi bir gelecek için geçmişi iyi bilmek ve anlamak gerekiyor. Zira geçmişi bilmeyen insanların, kendilerine rehber olacak önemli bir kılavuzdan yoksun kaldıkları, nereye ve nasıl gideceklerini bilemedikleri, dolayısıyla köksüz bir ağaç gibi sürekli yalpaladıkları görülüyor. Bu nedenle genç nesillere, geçmişten ders almalarını sağlayacak, kimlik ve kişilik kazandıracak ve daha da önemlisi toplumda ortak bir kültür oluşturacak dinî, fikrî ve edebî eserlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Bunlar arasında hatırların da ayrı yeri bulunuyor.

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Toplam 1 yorum yapıldı
TEBRİKLER...
Hocam, diğer yazılarınızda olduğu gibi, bu yazınızda da hayati ve milli bir konuyu gündeme getirdiniz.Umarım hedefini bulur.Tebrikler...Teşekkürler...
Yorum Ekleyen: Muttalip Uslu     14.06.2025 09:44:57

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya