ABD’de başkan Trump’ın ikinci dönemine ait “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi (NSS)” geçtiğimiz hafta açıklandı.
Belge, küresel hegemonik güç Amerika’nın önümüzdeki dönemde izleyeceği stratejileri, küresel çapta atacağı adımları, yapacaklarını ya da yapmaktan vazgeçeceklerini, devletlerarası ve bölgesel ilişkilerinde izleyeceği askeri, ekonomik ve dış politika uygulamalarını ortaya koyması bakımından önemli. Bu yönüyle Strateji Belgesi Amerika kadar, dünya devletlerini ve dünya siyasetini de derinden etkileyen bir nitelik taşıyor.
BELGENİN İÇERİĞİ
1. "Önce Amerika" İlkesi ve Çıkar Odaklı Dış Politika: Dış politikada ideolojik misyonlardan uzaklaşılması ve kararların demokratik değerler yerine yalnızca ABD'nin somut ulusal çıkarlarına göre şekillendirilmesi.
2. Batı Yarım Küre'nin En Yüksek Öncelik Olması: Stratejik odağın Asya-Pasifik'ten kaydırılarak Kuzey, Orta ve Güney Amerika'daki ABD hegemonyasının yeniden tesis edilmesine ve anavatan güvenliğinin sağlanmasına öncelik verilmesi.
3. Esnek Gerçekçilik ve İşlemsel Diploması: Dış politikayı "pragmatik, gerçekçi ve güçlü ancak ölçülü" olarak tanımlayan, ittifakları ise “koşullu ve pazarlığa açık” olarak gören bir yaklaşım benimsenmesi.
4. Askeri Güç Yoluyla Barış: Caydırıcılığı sürdürmek amacıyla savunma harcamalarının artırılması ve askerî yeteneklerin modernize edilmesine ağırlık verilmesi.
5. NATO Müttefiklerine Yönelik Sert Eleştiri ve Yüksek Savunma Beklentisi: Başta Avrupa olmak üzere müttefiklerin savunma harcamalarını GSYİH'nin %5'ine çıkarmalarının beklenmesi ve Avrupa'nın "kültürel gerileme" yaşadığı yönünde olağandışı sert ifadeler kullanılması.
6. İttifaklarda Karşılıklı Katkı ve Sorumluluk Şartı: Amerikan desteğinin müttefiklerin daha fazla sorumluluk üstlenmesine ve somut katkı sağlamasına bağlı olduğunun vurgulanması.
7. Çin İle Ekonomik Rekabetin Merkeze Alınması: Çin'in ekonomik baskı girişimlerinin tehdit olarak tanımlanması ve ABD tedarik zincirlerinin güvenliğinin sağlanmasına odaklanılması.
8. Orta Doğu’dan Odağın Kaydırılması: Orta Doğu'ya ve Afrika’da bölgesel krizlere doğrudan müdahalenin sınırlanacağının belirtmesi.
9. Göç ve Sınır Güvenliğinin Ulusal Güvenliğin Temel Unsuru Olması: Batı Yarım Kürede göçün durdurulması, uyuşturucu kaçakçılığı ve "narko-terörizmle" mücadele için daha büyük bir askeri varlık bulundurmanın planlanması.
10. Kritik Teknolojilerde Üstünlük: Özellikle yapay zeka (AI), biyoteknoloji ve kuantum hesaplama gibi alanlarda ABD teknolojisinin ve standartlarının küresel liderliğinin sağlanması.
BELGEDE TEMEL YAKLAŞIMLAR VE ÖNCELİKLER
İÇ POLİTİKADA
İçeriye ve Yakın Çevreye Dönüş: ABD’nin iç istikrar, ekonomik sorunlar gibi meselelere odaklanacağı ve güç ağırlığının Batı Yarım Küreye yönlendireceği belirtiliyor.
Sınır Güvenliği: Belgede, sınır güvenliği ulusal güvenliğin temel unsuru kabul ediliyor ve uyuşturucu ve bölgedeki "düşman güçlerin" yükselişiyle mücadele edileceği bildiriliyor.
Göç Politikası: "Kitlesel göç dönemi sona ermelidir" denilen belgede, terör, uyuşturucu, casusluk ve insan kaçakçılığının Amerikan sınırlarını tehdit ettiği ve ABD’nin ülkelerin akışları tamamen kontrol ettiği, düzensiz göçü durdurduğu bir düzen talep ettiği vurgulanıyor.
ASKERİ ALANDA
Strateji, Monroe Doktrini’nin modern bir versiyonu olarak tanımlanan “Trump İlkesi” ile ABD’nin Amerika kıtasını birinci öncelik ilan ettiğini belirtiyor. Bu çerçevede, ABD’nin askerî kaynaklarını Avrupa, Orta Doğu ve Asya’dan çekerek kıtasal tehditlere yeniden yönlendireceği ifade ediliyor.
Güç Yoluyla Barışı Korumak: Belgede "Güç yoluyla barış" politikası doğrultusunda, "güç en iyi caydırıcı" ifadesi kullanılıyor ve bunun Amerika'nın temel ulusal güvenlik çıkarlarının odak noktası olduğu belirtiliyor. Caydırıcılığı sürdürmek için savunma harcamalarının artırılması ve askeri yeteneklerin modernize edilmesi gereği vurgulanıyor.
EKONOMİK ALANDA
Güvenlik ve Rekabet: Belge, ekonomik güvenliği ulusal güvenliğin temel direği olarak görüyor. Çin ile rekabetin ana ekseni askeri değil, ekonomik ve teknolojik olarak belirleniyor. Yerli üretimi canlandırmak, tedarik zincirlerini güvence altında tutmak ve fikri mülkiyet hırsızlığına karşı sert önlemler almak temel hedefler olarak sayılırken "Ekonomik geleceği kazanmak, rekabetin nihai hedefi" olarak belirtiliyor.
DIŞ POLİTİKADA
Geleneksel Çizgiden Kopuş: Belgede, dış politikanın geleneksel siyasi ideoloji yerine "Önce Amerika" ilkesine dayandığı belirtiliyor.
Yine, ABD’nin küresel askeri varlığını yeniden düzenleyeceği ve önemi azalan savaş alanlarından uzaklaşacağı belirtiliyor ve "Amerika Birleşik Devletleri'nin Atlas gibi tüm dünya düzenini desteklediği günler sona erdi" deniliyor.
Esnek Gerçekçilik: Benimsenen yeni yaklaşımla, ittifaklar artık kalıcı ve değer temelli değil, işlevsel ve somut katkıya bağlı hale geliyor.
Belgede yer alan, “Amerikan desteği, müttefiklerin sorumluluk üstlenmesine bağlıdır” ifadeleri, artık ittifakların şarta bağlı ve pazarlığa açık görüldüğünü ortaya koyuyor.
İdeolojik Misyonlardan Kaçınma: Belgede başka ülkelerin iç işlerine karışmama ve ulus-devlet egemenliğine saygı vurgulanıyor. ABD’nin artık ülkelerin iç sistemlerini değiştirmeye çalışan demokrasi ihracı yaklaşımını terk ettiği, yönetim biçimleri farklı ülkelerle iyi ilişkiler kurmayı amaçladığı, dış politikanın karşılıklı çıkar üzerinden yürütüleceği vurgulanıyor.
MONROE DOKTRİNİNİN YENİ YORUMU
Strateji belgesinde, ABD açısından artık birincil önemli bölgenin Batı Yarım Küre yani Pasifik ve Atlantik’in arasındaki Kuzey ve Güney Amerika olduğu ve bu bölgede yeni Monroe doktrini uygulanacağı belirtiliyor.
İsmini, 1817-1825 yılları arasında görev yapan ABD Başkanı James Monroe'dan alan ve Batı Yarım Kürede Avrupa sömürgeciliğine karşı çıkan bir dış politika vizyonu kabul edilen "Monroe Doktrinin yeni yorumu ile ABD “yarım küre dışındaki rakiplerin, yarım kürede kuvvet veya diğer tehdit edici yetenekler konuşlandırmasını veya stratejik açıdan hayati önem taşıyan varlıklara sahip olmasını veya bunları kontrol etmesini” engellemeyi temel hedef olarak koyuyor.
DIŞ POLİTİKA UYGULAMALARI / ATILACAK ADIMLAR
BATI YARIM KÜRE (EN ÖNCELİKLİ)
Bölgede ABD üstünlüğünün yeniden sağlanması, göç akışını, uyuşturucu kaçakçılığını ve bölgedeki düşman güçlerin yükselişini kontrol altına almak için daha büyük bir askeri varlık planlanıyor. Belgede, Amerika kıtasının Washington için yeniden birincil bölge olduğu belirtiliyor.
ORTA DOĞU ARTIK STRATEJİK ÖNCELİK DEĞİL
ABD’nin yeni Strateji Belgesi, Orta Doğu’nun yarım asır süren ağırlığının sona erdiğini ilan ediyor. Metinde, bölgenin bir dönem dünyanın en önemli enerji tedarikçisi olduğu hatırlatılıyor.
Yeni stratejide, bölgede "büyük bir maliyetle çıkmaza sürükleyen sonsuz savaşlardan" kaçınmak istenildiği belirtiliyor.
AVRUPA’YA SERT UYARILAR: “MEDENİYETİNİZ ÇÖKÜYOR”
Belgede Avrupa’nın sosyal uyumunun kırılgan olduğu, göç politikalarının kıtayı dönüştürdüğü iddia ediliyor.
"Bazı Avrupa ülkelerinin güvenilir müttefikler olarak kalmaya yetecek kadar güçlü ekonomilere ve ordulara sahip olup olmayacağı henüz belli değil" denilen belgede, Avrupa’nın ekonomik ve siyasi kapasitesinin aşındığı belirtilerek, ABD için sürdürülebilir bir ortak olmaktan uzaklaştığı savunuluyor.
Avrupa'nın kendi savunma yükümlülüğünü (savunma harcamalarını GSYİH'nin %5'ine çıkarma hedefi gibi) üstlenmesi bekleniyor.
RUSYA-UKRAYNA YAKLAŞIMI: 'SAVAŞI BİTİRMEK ŞART'
Belgede, Rusya ile stratejik istikrarın yeniden tesis edilmesi gerektiği belirtiliyor. ABD’nin Ukrayna savaşında arabuluculuk rolünü sürdürdüğü, Moskova ile yeni bir başlangıcın hedeflendiği bildiriliyor. Ayrıca, Avrupa'da büyük bir çoğunluğun barış istediği, ancak bu isteğin "hükümetlerin demokratik süreçleri baltalaması" nedeniyle politikaya dönüşemediği ifade ediliyor.
NATO
Belgede, ABD'nin dünya düzenini "ayakta tuttuğu günlerin geride kaldığı" belirtiliyor ve müttefiklerin kolektif savunmaya daha fazla katkı için daha fazla harcama sorumluluğu alması gerektiği ifade ediliyor.
ABD ayrıca Avrupa’ya 2027’ye kadar NATO sorumluluklarının büyük bölümünü devralma uyarısı yaparak, aksi halde NATO savunma koordinasyonundan çekilebileceği mesajını veriyor.
RUSYA
Strateji belgesi, Rusya ise ABD için bir tehdit olarak ele alınmıyor. ABD'nin "Rusya'nın stratejik istikrarını yeniden sağlaması" gerektiği ve bu sayede "Avrupa ekonomilerinin de istikrara kavuşacağı" savunuluyor.
ÇİN
Çin Düşman Değil, Dengelenmesi Gereken Rakip: Belgede Çin’e ilgili söylem çatışma değil rekabet ekseninde kuruluyor. ABD yönetimi Çin’i küresel bir düşman olarak tanımlamıyor ancak ekonomik ve teknolojik üstünlüğünün sınırlanması gerektiğini vurguluyor.
Ekonomik Rekabet Öne Çıkıyor: Yeni stratejiye göre ABD-Çin rekabetinin ana ekseni caydırıcılık olarak ele alınıyor ve “ekonomik geleceği kazanmanın rekabetin nihai hedefi” olduğu belirtiyor. ABD, Çin ile ticaretin tamamen kesilmesini değil, kritik alanlardan ayrıştırılmasını savunuyor.
GÜNEY ÇİN DENİZİ VE HİNT-PASİFİK
Belgede, "Hint-Pasifik güvenliğine katkıda bulunmasını teşvik için Hindistan ile ilişkileri geliştirmeye devam etmeliyiz" ifadesine yer veriliyor. Her yıl Küresel nakliyenin üçte birinin geçtiği, Güney Çin Denizi'ni "bir rakibin" kontrol etmesi potansiyeline karşı güçlü tedbirlerin geliştirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
TAYVAN
Tayvan konusunda "Tercihen askeri üstünlük sağlayarak bir çatışmayı caydırmak öncelik" değerlendirmesinde bulunuluyor ve bu konuda uzun süredir devam eden politikaların sürdürüleceği belirtiliyor. Belgede, "Birinci Ada Zinciri'nin herhangi bir yerinde, saldırıyı engelleyebilecek bir ordu kuracağız. Ancak Amerikan ordusu bunu tek başına yapamaz ve yapmak zorunda da kalmamalı. Müttefiklerimiz harekete geçmeli ve kolektif savunma için çok daha fazla harcama yapmalı" ifadelerine yer veriliyor.
JAPONYA, GÜNEY KORE, AVUSTRALYA
Japonya ve Güney Kore'nin savunma harcamalarını artırmaya teşvik edilmesi gerektiği vurgulanarak, "Batı Pasifik'teki askeri varlığımızı sertleştirip güçlendireceğiz.” ifadesi kullanılıyor.
KARAYİP DENİZİ–VENEZUELLA
Stratejide, ABD'nin Karayip Denizi ve Doğu Pasifik Okyanusu'nda uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı iddia edilen tekneleri hedef alacağı ve Venezuella'ya olası bir askeri müdahaleyi değerlendireceği de belirtiliyor.
SURİYE DENKLEMİNDE KİLİT ROL TÜRKİYE'DE
Metinde şu ifade yer alıyor. "Suriye hala potansiyel bir sorun olmaya devam etmekte, ancak Amerika, Arap ülkeleri, İsrail ve Türkiye'nin desteğiyle istikrar kazanabilir ve bölgede ayrılmaz ve olumlu bir aktör olarak hak ettiği yeri yeniden alabilir." Bu ifade, ABD’nin Türkiye’yi Suriye denkleminde merkezi ve vazgeçilmez aktörlerden biri olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Strateji Belgesi, daha önceki stratejilerden farklı olarak ABD’nin önceliklerini köklü biçimde değiştiriyor. Bu strateji, ABD dış politikasında küreselci ve liberal söylemden keskin bir kopuş ve ulus-devlet merkezli, ekonomik gücü önceleyen bir modele geçişi işaret ediyor.
Belge, ABD’nin artık dış ilişkilerini “normlar, değerler ve ideolojik misyonlar” yerine çıkar, güç ve pazarlık temelinde şekillendireceğini açık ifadelerle ortaya koyuyor.
Belge, ABD’nin küresel hegemonya hedefinden uzaklaşarak önceliği yeniden iç güvenliğe, sınır yönetimine ve Batı Yarım Küre’deki etki alanına vereceğini ortaya koyuyor. Bu durum, ABD’nin küresel askeri angajmanlarını azaltarak küresel liderlik yükünü hafifletmeyi hedefleyen, sınır güvenliği, bölgesel tehditler ve ekonomik yeniden yapılanmaya odaklanan daha sınırlı ve pragmatik bir stratejiye yöneldiğini gösteriyor.
Bu yaklaşım, ABD’nin küresel üstünlüğünün sürdürülemez hale geldiğinin kabulü manasına geliyor.
DÜNYA JANDARMALIĞINA SON
ABD bu belgeyle, dünya jandarmalığından istifa ettiğini duyurmuş oluyor. Bu kararda, Trump yönetiminin bu jandarmalığın maliyetinin getirisinden yüksek olduğu görüşünün etkili olduğu açık.
Avrupa'nın önceliği, ABD nezdinde dördüncü sıraya düşmüş durumda. Ezeli düşman Rusya ise daha itibarlı bir yer edinmiş görünüyor. ABD’nin Batı Yarım Küreye odaklanmasıyla, Çin'in Latin Amerika'daki yatırımları tehdit altına giriyor. Bölgede İran'ın zayıflamasından memnun olan Körfez ülkeleri ile ABD arasındaki güven sorunu giderek derinleşiyor.
ABD ORTA DOĞU’DAN AĞIRLIĞINI ÇEKİYOR
Güvenlik Stratejisinde, yarım yüzyıldır ABD dış politikasının birinci bölgesi olan Ortadoğu’ya odaklanmanın gerekçelerinin ortadan kalktığı belirtiliyor.
Öte yandan, ABD Orta Doğu‘dan ağırlığını çekmeye hazırlanırken, bölgeyi güvenli müttefiklerine bırakmayı planlıyor. Bu manada Suudi Arabistan, Türkiye ve İsrail öne çıkıyor. Bu kapsamda ABD’nin bölgedeki hedeflerinden biri, Türkiye ve İsrail’i kısa sürede barıştırmak. Hazar‘dan Akdeniz’e planı da bu hedefin açık göstergesi.
Ayrıca bu durum, ABD’nin Orta Doğu’da artık devlet dışı illegal yapılarla değil, ulus devlet ve müttefiklerle işbirliği yapacağı manasına geliyor.
Türkiye’nin “terörsüz Türkiye” açılımıyla uyumlu gözüken bu durum, bölgede terör ve terörizmin sona yaklaştığı şeklinde yorumlanabilir.
ABD’NİN YENİ SÖMÜRGE ALANI BATI YARIM KÜRE
Orta Doğu’da petrolün etkinliğinin önümüzdeki 20 yıl içerisinde sona ereceği, ayrıca gelecekte petrol türevleri gibi enerji kaynaklarının yerini nadir minerallerin alacağı gerçeği karşısında ABD Orta Doğu gibi uzak coğrafyalarda, son derece maliyetli bir şekilde kontrol altında tuttuğu enerji kaynakları ve sevkiyat yollarını terk ediyor. Bunun yerine kendine en yakın coğrafyada bulunan Amerika Kıtasını ve orada bulunan yeni enerji ve mineral kaynaklarını, daha maliyetsiz ve zahmetsiz şekilde ele geçirmeyi ve sömürmeyi planlıyor. Buradan elde edeceği kaynakla, Amerikan ekonomisini düzeltmeyi ve Asya Pasifik’te Çin’le girişeceği mücadeleyi finanse etmeyi hedefliyor.
NATO’DA DAĞILMA RİSKİ
Mali Yükten Kaynaklanan Dağılma Riski: ABD'nin tüm NATO müttefiklerinin "Lahey Taahhüdü" uyarınca savunma harcamalarını GSYİH'nin %5'ine çıkarması talebi özellikle Avrupa'daki NATO üyeleri arasında büyük bir gerilime yol açacağı muhakkak. Avrupalı refah devletleri için, askeri harcamaları hızla yükseltmek, sosyal modellerini çökertme riski taşıyor. Bu nedenle, bu devletler %5 hedefine ulaşmanın ekonomik olarak imkansız olduğunu savunarak, bunu reddetme eğilimindeler.
Bu durum önümüzdeki dönemde, ABD’nin bu üyelere yönelik güvenlik taahhütlerini önemli ölçüde azaltmasına veya tamamen çekmesine yol açabilir. Bunun olması halinde, NATO resmen dağılmasa bile, ABD'nin taahhütlerinin zayıfladığı Batı/Güney Avrupa kanadı nedeniyle İttifak ruhu ve kolektif savunma (Madde 5) ilkesi ortadan kalkacaktır.
Stratejik Odak Kayması ve Zayıflama: Yeni stratejide, ABD’nin odağı Batı Yarım Küre'ye ve Çin ile ekonomik rekabete kaymış ve Avrupa'daki geleneksel Rus tehdidi, birincil öncelik olmaktan çıkmış olması Avrupa’yı, ABD'nin nükleer ve konvansiyonel caydırıcılığından yoksun kalma endişesiyle, kendi savunma yeteneklerini geliştirmeye yöneltiyor.
Bunun Avrupa’da yeni bir güvenlik ekseni oluşumuna yol açması, NATO paralelinde çalışan, ancak ABD'nin kontrolünde olmayan bir yapıyı doğuracaktır. Bu durumda NATO, giderek çok parçalı bir yapıya evrilir.
İttifakın İşlevselliğini Yitirmesi: Gelişmelerin bu yönde ilerlemesi, ittifak içi uzlaşmazlıkları artıracağından, NATO giderek fiilen bir karar alma mekanizması olmaktan çıkacak ve hareket kabiliyeti olmayan bir örgüte dönüşecektir.
Sonuç olarak, ABD’nin stratejisi NATO'yu, kolektif maliyet paylaşımı konusunda zorlayarak bir kırılma noktasına sürüklüyor. Bu durum NATO’da kısa sürede bir dağılmayı getirmese de işlevsellik kaybı ve Avrupa'nın kendi kendine yeterlilik arayışının hızlanmasıyla gerçekleşecek bir erime sürecine yol açabilir.
YENİ AMERİKAN STRATEJİSİNİN TÜRKİYE VE YAKIN COĞRAFYAYA OLASI ETKİLERİ
Orta Doğu: ABD'nin Orta Doğu'dan çekilmesi, Türkiye'ye bölgesel askeri ve diplomatik hareket alanını artırarak, bölgelerdeki etkisini güçlendirme fırsatı doğuracaktır. ABD'nin "bitmeyen savaşlar" dönemini kapatma isteği, Suriye politikasında Türkiye'nin güvenlik endişelerini daha fazla dikkate almasını sağlayabilir. Bu, YPG/PYD desteğinin kesilmesi veya azaltılması ihtimali güçlendirir.
Orta Asya: ABD'nin Orta Asya Cumhuriyetleriyle yaptığı 12,4 milyar Dolarlık anlaşmalar, bölgeye ciddi yatırım yapacağını ve bölgedeki etkinliğini giderek artıracağını gösteriyor. ABD'nin bölgedeki varlığı, Türk Cumhuriyetlerine, Rusya-Çin blokuna karşı alternatif sunsa da bu ülkenin emperyal yaklaşımları, bu cumhuriyetler için ağır sonuçlar doğurabilir.
Kafkasya: Strateji Belgesinde, Trump'ın Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığını çözüme kavuşturduğu iddia ediliyor. Kalıcı barışın sağlanması halinde, Türkiye için Zengezur Koridoru'nun açılması ve Orta Asya'ya kesintisiz bağlantı kurma hedefi gerçekleşecektir. Ancak ABD'nin Kafkasya'da giderek daha aktif rol oynaması, bir yandan Rusya'nın bölgedeki tekelini kıracak etki yaratsa da diğer yandan Türkiye, bölge devletleri ve “Türk Birliği” açısından ciddi riskler barındıracaktır.
LAHEY TAAHHÜDÜ KARŞISINDA TÜRKİYE’NİN RİSK VE AVANTAJLARI
Ekonomik Baskı ve Maliyet Riski: ABD’nin yeni stratejisi, Lahey Taahhüdü gereği tüm NATO üyelerinin savunma harcamalarını GSYİH'nin %5'ine çıkarmasını talep ediyor. Bu, Türkiye’nin savunma bütçesinin yaklaşık 5 kat artarak yılda yaklaşık 60 milyar Dolar seviyesine çıkması anlamına geliyor. Bu büyüklükte bir artış, bütçe üzerinde muazzam bir baskı oluşturacağından, Türkiye için böylesi bir rakamın savunmaya ayrılması mümkün gözükmüyor.
Yerlilik Avantajı: Türkiye'nin hızla gelişen yerli savunma sanayisi bu konuda büyük avantaj sağlayabilir. Türkiye’nin bu harcamayı büyük oranda yerli savunma sanayine yönlendirmesi, savunma sanayinin daha da büyümesine imkan tanıyacaktır. Türkiye, bu sayede dışa bağımlılığı azaltma ve ileri teknoloji geliştirme çabalarını hızlandırabilir.
Özetle, yeni strateji Türkiye'ye ciddi maliyet yükü getirme riski taşımakla birlikte, bu baskı aynı zamanda, Türk Savunma Sanayi'nin hızla bağımsızlaşması ve kapasitesini artırması için itici güç haline gelebilir.
Özetle Yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi İle ABD;
-
Dünyada tek hegemonik güç olma kabiliyetini yitirdiğini ve çok kutuplu düzeni kabullenmiştir.
-
Çin karşısında stratejik üstünlüğü kaybettiğini ve Çin’le tek başına mücadele edemeyeceğini ilan etmiştir.
-
Belge ABD’nin gerileme dönemine girdiğinin tescilidir.
-
Sömürge alanını Doğu Yarım Küreden Batı Yarım Küreye kaydırmaktadır.
-
Türkiye’nin yakın coğrafyasından asker çekmektedir.
-
Yeni dönemde Orta Doğu’dan sonra, Orta Asya’da da ekonomik hegemonya kurmanın peşindedir.
-
Askeri gücünü Batı Yarım Küre (Amerika kıtası) ve Asya-Pasifik arasında bölecektir.
-
Askeri savaşlar yerine ekonomik savaşlar başlatmaya hazırlanmaktadır.
-
Belge “Önce Amerika” diyerek kuralları hiçe sayan, çıkar odaklı dış politika ile Amerika’nın güvenilmez devlet olduğunu tescil etmiştir.
-
Dili nispeten barışçı gözükse de bu belgeyle ABD haksız çıkarları için bile askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceğini ilan etmiştir.
-
Amerikan emperyalizminde, sahne değişse de oynanan senaryo aynıdır. Ancak bundan sonrası çöküşü uzatma çabasından ibaret olacaktır.
Sonuç olarak;
Gerek ABD’nin açıkladığı yeni Güvenlik Strateji Belgesi gerekse küresel düzeydeki hareketlilik, yakın zamanda dünyanın pek çok radikal değişiklik ve gelişmeye gebe olduğunu gösteriyor.
Bu durum, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, özellikle kendi bölgesindeki gelişmelere karşı, kontrolü kaybetmemek ve oyun dışı kalmamak için, proaktif bir pozisyon almasını zorunlu kılıyor.