Hz. Ömer, bir gece Medine sokaklarında gezerken bir evden gelen sesten şüphelenir ve duvardan atlayarak eve girer. Bakar ki evde bir adam, yabancı bir kadınla içki içmektedir. Hz. Ömer, öfkeli bir eda ile “Allah düşmanı, sen Allah’a karşı isyan ederken Allah’ın seni gizleyeceğini mi zannediyorsun?” der. Suçüstü yakalanan adam, “Ömer, ben Allah’a karşı bir suç işledim, sen ise üç suç işledin, diye cevap verir ve şöyle sıralar: 1.Allah, “Ayıpları araştırmayın.“ [1] dedi sen araştırdın. 2. Allah, “Evlere kapılarından giriniz.” [2] dedi, sen duvardan girdin. 3.Allah, “Ey iman edenler, kendi evinizden başka evlere izin almadan ve ev halkına selam vermeden girmeyin.” [3] buyurdu, sen ise izinsiz ve selamsız girdin. Bunun üzerine Hz. Ömer, “Şimdi seni af edersem, siz de bir hayır var mı? (Yani sen de beni af eder, tövbe eder misin?)” dedi. O adam da “Evet” dedi. [4]
Anlatıldığına göre Sultan 4. Murad, zaman zaman kıyafet değiştirip halkın arasına girer, dolaşır ve emirlerinin uygulanıp uygulanmadığını denetlermiş. Bu denetlemeleri sırasında bir köşede demlenmekte olan Bekri Mustafa’yı görür. O da padişahı görünce hemen kavuğunu şişenin üzerine koyar ve onu saklar. 4. Murad, duruma vakıf olur ve sert bir bakış ve mimikleri ile kavuğu işaret eder. Bekri Mustafa, “settar’ül uyub/ ayıpları örten” der. Sultan, elindeki tesbihi görür ve ona “Bu nedir?” diye sorar. Bekri Mustafa, “cila’ul kulub/ kalpleri cilalayan” diye cevap verir. 4. Murad, “Şimdi ne yapacağız?” deyince, Bekri Mustafa, “gaffar’üz zünub” diyerek affını diler. Sultan da onu affeder.
Ayette zikredilen tecessüs, “araştırmak, dikkatle bakmak, gözetlemek, bir haberi iyice öğrenmek” anlamlarına gelse de bir ahlâk terimi olarak “bir kimsenin özel durumunu merak edip öğrenmek için onun bilgisi ve rızası dışında gizlice araştırma yapmayı” ifade eder. Bu nedenle düşmanın sırlarını öğrenip bilgi sızdıran kişiye de casus adı verilir. Hiss kökünden türeyen “tahassüs” kavramı da benzer bir anlama sahiptir ve “gizli konuşmaları dinleme, kulak kabartma, bilgi toplama” gibi anlamlara gelmektedir. Ancak tecessüs ile tahassüs arasında bir anlam farkı olduğu gibi, Arapçadaki kullanımı ile Türkçedeki kullanımı arasında da bir anlam farkı bulunmaktadır. Zira tecessüs, gizli kalması istenen bir duruma vâkıf olmak için kötü niyetle yapılan araştırmayı; tahassüs ise bir konuda haber toplamayı ifade etmektedir. Bu nedenle tecessüste kendi adına casusluk yapma söz konusu olurken, tahassüste bir başkası adına yapılan araştırma söz konusudur. Zira tahassüs, Arapça da “iyi bir haber duyup emin olma” anlamına gelmekte, Türkçe’de ise “hislenme, duygulanma” anlamlarında kullanılmaktadır. [5]
Bu nedenle İslâm, mahremiyeti ihlal ettiği ve insanların özel hayatlarına müdahale etme anlamını taşıdığı için tecessüsü yasaklanmış, ama tahassüse bir yasak getirmemiştir. Nitekim Hz. Yakub’un, oğullarını zahire almak için Mısır’a gönderirken “Yusuf ile kardeşini (tahassüs edin) araştırın” [6] sözünde bu kelimeyi kullandığı görülmektedir. Bu nedenledir ki toplumsal düzeni sağlamak, mahremiyeti korumak ve insanlar arasındaki ilişkilerin bozulmasını önlemek için Kur’an’ın getirdiği yasaklar arsında tecessüs de yer almakta ve “Tecessüs etmeyiniz” emri ile gizli yapılan her türlü casusluk faaliyeti yasaklanmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber de “Ey diliyle iman edip, kalbine iman girmemiş olan kimseler! Müslümanların gıybetini yapmayın ve onların gizli hâllerini araştırmayın. Çünkü her kim onların gizli hâllerini araştırırsa Allah da onun gizli hâlini araştırır. Allah kimin gizli hâlini araştırırsa onu evinde (gizlice yaptıklarını ortaya çıkararak) bile rezil eder.” [7] ve “Kim bir Müslüman’ın (ayıbını) örterse, Allah da kıyamet günü onun (ayıbını) örter.” [8] Diyerek tecessüsün kötülüğüne dikkat çekmiş ve Müslümanları bu konuda uyarma ihtiyacı hissetmiştir.
Bununla birlikte Müslüman kimliğine sahip, ama Hz. Peygamber’in ifadesiyle diliyle inandığını söylediği halde kalbiyle iman etmemiş olan nice kimselerin, bu tavsiyeye riayet etmedikleri ve insanların gizliliklerini araştırdıkları ve yaptıkları gizli çekimler veya gizli ses kayıtları ile şantaj yaptıkları ve bu nedenle de pek çok ailelerin parçalanmasına, hatta kimi siyasetçilerin makamlarını kaybetmelerine sebep oldukları görülmektedir. Bu nedenle Devlet, kişinin özel hayatını ihlal eden her türlü tecessüs faaliyetlerini, özellikle soyunma kabinlerine, muayene, otel ve yatak odalarına gizli kameralar yerleştirerek çekim yapılmasını yasaklamış ve suç kapsamına dahil etmiştir. Bununla birlikte Devlet, işlenen bir suçu ortaya çıkartıp adaleti sağlamak; tehdit, taciz, rüşvet, hırsızlık, casusluk vs. gibi suç işleyenleri tespit edilip yakalanması için görevlilere belli hukukî kurallar dahilinde izin vermiş ve bu tür faaliyetleri yasak kapsamına almamıştır.
Devlet, hukukî ve cezaî kurallarla bu ve benzeri suçları önlemeyi ve yapanları cezalandırmayı hedeflerken, İslâm’ın da getirdiği ahlak kuralları ile insanların suç işlemelerine engel olmayı hedeflediği görülmektedir. Kur’an’da yer alan Allah’ın insana şah damarından daha yakın olduğu [9] ve onu devamlı gözetlediği,[10] bilgisinin de bu amaca yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ama gel gör ki insanoğlu, fıtratı icabı hata yapma potansiyeline sahiptir ve bu nedenle de çoğu zaman hata yapmaktadır. Hata yapanlar arasında sıradan insanlar olduğu gibi peygamberler de mevcuttur. Nitekim bu gerçeği Allah Teâlâ, Hz. Adem ve Hz. Yusuf üzerinden bize hatırlatmakta ve Hz. Yusuf’un,“Ben kendimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, Rabbimin merhamet ettikleri müstesna, hep kötülüğü emreder. Muhakkak ki Rabbim Gafûr’dur, Rahîm’dir.” [11] Dediğini nakletmektedir. Bu nedenle de tövbe kapısını açık tutmaktadır. Hz. Adem ve eşinin de yasak meyveyi yiyip de hata ettiklerini anladıklarında “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, gerçekten de biz zarara uğrayanlardan oluruz” [12] diyerek Allah’tan af diledikleri anlatılmaktadır. Dolayısı ile verilen bu örnekler, bize verilmiş bir mesaj niteliği taşımaktadır.
[4] Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1936, 6/4473-74.
[5] Mustafa Çağrıcı, Tecessüs, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2011,40/ 246; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lügat, Ankara 1970, s.1216.
[8] Buhari, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 72.