Sorunun cevabı ne evettir ne de hayırdır. Çünkü soru ve sorunun altında yatan felsefe ve ideoloji çarpıktır.
Bu soruyu soranlar; devletlerin kavim ve ırk esasına kurulduğunu peşinen kabul etmiş, batılı uluscu bir ideoloji sahipleridir. Temel doktirinleri; her ulusun her kavmin bir devleti olmalı, kendi ideolojileri ve kavmi kültürleri o devletin temel anayasası olmalı, böylece kavim ve soy rekabetine girişmeleridir. Böylece insanlar soylar ve kavimler gibi, ellerinde olmayan, Allahın kaderiyle kazandıkları kavim ve soy kimliğiyle birbirleriyle rekabete ve mücadeleye girişirler. Önce ulus iddiasıyla başlayan mücadele durmaz, sonra o ulusun içindeki boylar, soylar, aşiretler arasında bir mücadeleye dönüşür. Sonunda aile bireyleri hatta kardeşler arasında bir mücadeleye kadar bölünerek çatışarak bu uluscu kavimci anlayış mikro ulusculuk halinde devam eder. İnsanın iradesinde olmayan tamamen Allahın iradesinde kaderinde olan bu konu üzerinden insanlar ve toplumlar birbirleriyle savaşır durur.
Aslında yaratılış kökenine bakarak ayrımcılık yapmak ve üstünlük taslamak şeytanın işidir. İnsanlık tarihine ilk fitneyi şeytan bu sebeble yerleştirmiş, insanın topraktan yaratılmasını küçümsemiştir:
38.76 - Dedi ki;- ben ondan(insandan) hayırlıyım beni bir ateşten yarattın, onu ise bir çamurdan yarattın' Bunu söyleyen şeytan kafir olmuştur.
Resulullah cahiliyeden kalma kavimcilik ve soy rekabetiyle ölümüne kadar mücadele etmiş, önce Mekkede Kureyş kavminin içinde Haşimi, Beni Ümeyye rekabeti, arkadan Medinede Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki rekabeti ortadan kaldırmak için var gücüyle çaba göstermiştir. Hatta Evs ve Hazreçliler arasında çıkan kavgada '-Siz tekrar cahiliyeye dönmek mi istiyorsunuz?' diyerek kavgaya karışanları azarlamıştır.
Nebinin vefatından sonra halifeler döneminde bu kabile kavgaları canlandırılmaya çalışılsa da başarılı olunamamış, ancak Muaviyenin iktidarı ele geçirmesiyle birlikte cahiliyeye dönüş başlamış, peygamberin mücadelesini bile Haşimoğullarının iktidar mücadelesi gibi gösterip, Muaviyenin oğlu Yezid, Nebinin torunu Hz. Hüseyini şehid ettikten sonra, 'Haşimoğullarını( peygamberimizin sülalesi) nihayet yendiklerini' ilan etmişlerdi. Haşimoğulları da Emevi Hanedanlığını sona erdirip Abbasi Hanedanlığını kurarak aynı kabileci bakış açısının tersini yapmışlardı. Sözün özü ulusculuk ve kabilecilik; sonu mikro bir topluluk olan aile içindeki çatışmaya kadar bir rekabet, mücadele, kavga kin ve nefretten başka bir sonucu olmayan şeytan işi bir ideolojidir.
Arapların durumu ortadadır. 23 Arap Devleti 400 milyonluk nufusa rağmen 8-9 milyonluk bir İsrail kadar ağırlığı olmayan, insanlığı ve insaniliği dışlamış, kendi içinde de sürekli çatışan, aşiretler eliyle idare edilen, aşiretler arası çatışmaların bitmediği, boş bir gururla aşiret ve soy iddiaları, boş böbürlenmeler.
Halbuki Osmanlı İmparatorluğu döneminde ırkçılık ve ulusculuğu dışlamış bir devlet içinde 400 yıla yakın zaman sulh huzur içinde yaşamış, dillerini de kültürlerini de yaşatmışlar hatta Türklerin bir kısmını da Suriyede olduğu gibi Araplaştırmışlardı.
Türkiye Cumhuriyeti Lozanda batılı emperyalistlerin baskısıyla Arap, Pers, Kürt ve Türklerin arasını ayırmak ve birbirlerini düşman yapmak amacıyla uluscu ve ırkçı bir devlet olarak lanse edilmeye çalışılsa bile; Türkiye ve Yunanistan arasındaki insan mübadelesi din esasına göre yapılmış, Müslüman ancak Rum kökenli olanlar Türkiyeye, Türk kökenli kilisede Türkçe dua okuyan Karamanoğullarının Hristiyan olan bir azınlığı Yunanistan’a gönderilmiştir. Anayasada Türk tanımı ve kimliği soya ve ırka bağlı değil Türkiye Devletine vatandaşlık bağı bağlı olan herkesi tarif eder şekilde düzenlenmiştir. Türkiye bütün entrika ve dolaplara rağmen bütün dünyada baskı gören ve hicret eden müslümanların ve mazlumların yurdu, son yıllarda da hamisi ve devleti olmuştur. Bu gün geldiği noktada Türkiye insanlığın vicdanı, Irkı soyu ne olursa olsun tarihteki gibi bütün mazlumların savunucusudur. Ancak bunun hukuki metinlere de geçmesi gerekir. Beled Suresinde ifade edildiği gibi önce insan haklarını sonra Müslümanın haklarını önceleyen bir toplum ve devlet olmalıyız. Bu insanlık ve medeniyet tarihini değiştirecek adım olacaktır. Bu aynı zamanda bütün Müslümanları birleştirecek adım da olacaktır. Osmanlı zalime karşı cihadın öncüsü olduğundan en küçük beylik olmasına rağmen bütün diğer beylikleri hatta kavimleri etrafında birleştirdi ve cihan devleti haline geldi. Ancak unutmayalım emperyalistler de bunun farkındadır. Güçlü olmak bilinçli ve uyanık olmak, Kuran'ın yolunda olmakla ancak bu görünür görünmez şeytanlar ve onların ideolojisinden yana olanlarla mücadele edebiliriz.