YÜZ YILIN kan ve gözyaşının HİKAYESİ
MAKALE
Paylaş
25.10.2023 14:35
1 yorum
723 okunma
Şazeli Çügen

FİLİSTİN halkının kan ve gözyaşının hikayesi

Bu gün İsrail in GAZZE katliamının 20 günü  ve BM güvenlik konseyinin 4.cü toplantısından da bir ATEŞ KES sağlanamadı

1908 yılında ki Osmanlı nın ifsad edilmiş evlatları dost düşman ihanet saf ve maceracı şebekelerin ittifakı neticesinde tahrik edilerek yapılan bir iç darbe ile OSMANLI devleti aliyesi ve de anasırı İSLAM olan darül islam toprakları öncelikle iç mücadelelere sonrasın da ise dış mücadelelere gebe kalarak bir kaos ve kargaşa içinde önce BALKAN harplerine sonda da birinci DÜNYA harbi içine sürüklenmiştir

Osmanlı bakiyesi erkanı harbiyesi –triomvirası- ise Alman Limon Von Sanders komutasında

YEDİ donatılı ordusu ve iki milyon mehmetciği ile yedi düvele karşı yedi cephede muhteşem bir mücadele ortaya koymuş olmasına ve de KUT lu zaferler de kazanılmış olmasına rağmen 1917 1918 FİLİSTİN cephesinde İngilizlere karşı param parça bir şekilde mücadele verip Nablus mağlubiyeti nedeni ile yıldırım ordularının bir kısmının da geri çekilerek cepheyi sessiz sedasız İngiliz generali Allemby ye KUDÜS başta olmak üzere filistin ve suriye toprakları da teslim edilmişti  

İşte FİLİSTİN halkının kan ve göz yaşının hikayesi 1917 1918 yılında SURİYE ve KUDÜS ün İngilizlere teslim edilmesi ile başlamaktadır

İngiliz ordusu içinde öylesine eğitilerek iyi yetiştirilmiş ve tahkim edilmiş bir savaş birliği vardı ki sayıları BEŞ bin olan bu gözü dönmüş Siyonist birlik Avrupa ve doğu Avrupa nın Yahudi gençlerinden özellikle seçilerek oluşturulmuş idi

İşte filistin cephesinde ilk Müslüman kanı döken bu iyi tahkim edilmiş birlik içindeki kişiler kadrolaşmış olarak İngiliz mandası olan filistin topraklarında hiç durmadan bıkmadan usanmadan siyon mücadelelerine filistin kanı dökerek devam etmişler ve nihayetinde belli bir nüfusa belli bir toprağa belli bir güce ulaştırıldıktan sonra dır ki İngilizler l947 yılında bölgeden çekilmişler ve de 1948 yılında başta ABD ve İNG olmak üzere BM rin hemen tüm üyeleri terörist İSRAİL devletinin kuruluşunu kabul etmişlerdir

Nitekim İsrail in ilk başbakanı da bu birlik içinde savaşan terörist kimyacı D.BEN guryon idi

Ben guryon ve de diğerleri İngiliz mandası döneminden beri İRGUN ve HAGANA siyon terör çetelerinin her gün filistin köylerini basarak çoluk çocuk demeden katlettikleri Filistinlinin haddi hesabı yoktu

O günlerin terör estirerek savaşan o teröristleri o gün bu gün İsrail terör devletinin yönetim kadrolarını oluşturulmuş olmaları çok manidar değil midir

Amaçları ırkçı siyonist bir din devleti kurarak Nilden Fırata arzı mevud denilen toprakların hemen tamamını işgal etmek ve de tüm yerleşik halklarını etnik temizliğe tabi tutarak hatta soykırım yaparak bölgenin tamamına hakim olmak idi

İşte 1947 de İsrail toprakları neresi idi bu gün 2023 te neresi ve yârin neresi olacak sorularının cevabı bu siyon HEDEFİNDE yatmaktadır

İşte size emperyalizmin beyni SİYONİZMİN protokollerinden bir paragraf

“Ey SİYON kızı kalk da harmanını döv krallar sana lalalık yapacak kraliçeler sana dadılık yapacak” deniyordu nitekim bu günün kralları ve de kraliçeleri gerçekten bu SİYONİST ırkçı terör devleti olan İsrail yönetimlerine lalalık ve dadılık yapmaya devam etmektedirler

Kur an ı Kerim de de İsrail oğullarının tarih ve tabiatleri ile alakalı olarak birkaç tespiti burada ifade etmek gerekiyor

İsrail oğulları kendi tarihinde kendi peygamberlerini dahi öldüren ve de çok kısa zaman diliminde fesada uğrayan ve etrafındaki topluluklara da fitne fesat ile kavgalı olan bir yapıları olduğunun tespiti yapılmaktadır ki iki defa çok büyük bir fesat neticesinde sürgüne tabi tutulduklarını üçüncü fesat döneminde ise mağlup ve perişan olacaklarına dair Kur an ı Kerimde atıflar bulunmaktadır

Teolojik yapıları ise Museviliği sadece kendi ırklarına ait olan MİLLİ bir inanç sistemi haline getirerek TALMUT ve KABBALA gibi ezoterik tefsirlerinde Tanrı YEHOVA sadece İsrail ırkının tanrısı olduğunu ve de milletlerin en seçilmiş bir ırkı olması münasebeti ile Nilden Fırata arzı mevud denilen topraklarının İsrail ırkına tahsis edildiğini ve bu bölgenin yerleşik halklarının da buradan her türlü yöntemin kullanılarak soykırım ve katliamlar dahil olmak üzere bölgeden tasfiyesi edilmesi gerektiğini İNANÇ haline getirmişlerdir

Siyonist çete ise bu inanç sistemini İDEOLOJİ haline getirerek işi siyasi iktisadi ve de askeri boyutta hayatın tüm alanlarında GÜC e dönüştürerek küresel bir emperyal sistem ile terörist bir siyasal yapı inşa ettirerek 1947 den bu yana işgalci ve yayılmacı politikalarını hiçbir çekince yapmadan devam ettirmektedirler

Medeni dünya ve BİZLER bu yüzyıllık tarihi vahşete katliama ve drama dur demek istiyor isek Olaylara bu temel argümanlarla bakmalı teşhisi doğru koymalı ve de çözümleri de reel politik olarak ortaya koymalıyız

Burada olguları izah ederken bir IRKI ya da İNANCI şeytanlaştırmadan sadece ırkçı ve dinci bir terör devletinin yaptığı vahşeti ve katliamları ve de işgalleri söz konusu etmekteyiz

Yakın doğu topraklarında ortaya konan her jeopolitik gerginlikler dini mezhebi çatışmalar işgaller kaoslar ve iç mücadeleler her daim SİYONİST İsrail terör yönetiminin ekmeğine yağ çalmakta olduğunu asla hatırdan çıkartmayalım

İşte AFGANİSTAN in işgali ve de kavmiyetci taliban a yönetimin teslim edilmesi İşte IRAK ın işgali ve etnik ve mezhebi temelde bölünmesi işte SÜRİYE işgali ve etnik ve mezhebi temelde bölünmesi işte yıllardır iç mücadelelerle gücünü kaybeden LÜBNAN ın dramları

En önemlisi de FİLİSTİN cehesi nin oldum olasıya hep parça bölük hep iki ve üç başlı olarak hareket etmesi ve asla tek bir YUMRUK olarak hareket edememesinin altındaki gizli sebepler de hep bu Siyonist planlarına hizmet eden amaçlara gidişin iç dinamiklerini teşkil etmektedir

Günümüz itibariyle EL fetih ile Hamas arasında öylesine metodik aykırılıklar vardır ki ne TÜRKİYE nin arabuluculuğu ve ne de Mısır ve diğer ülkelerin arabuluculuğu nedenin de ve niçinin de soru işaretleri olan bu kökten ayrılık hali hazır da da giderilebilmiş değildir

Bu demektir ki ırkçı Siyonist İsrail devleti asla durmayacak ve her defasında topraklarını işgallerle ve soykırımlarla böl parçala yut sinsi ve hain politikaları ile büyütmeye devam edecek ve de dünyanın en başta ABD ve İNG olmak üzere anlı şanlı kralları ve de kraliçeleri de kendilerine lalalık ve dadılık etmeye de devam edecekler demektir

Şimdi sıra ya MISIR- SİNA yarım adasında ya LÜBNAN da ya SÜRİYE de ya ÜRDÜN de ya IRAK da savaş ve kaos ortamlarını oluşturarak arzu mevud ideali doğrultusunda İsrail in siyon hükümeti terör estirmeye insanlık suçu ve de savaş suçu işlemeye devam edilecek olmasıdır

Sorun Hamas İsrail sorunu değil sorun tüm bölge ülkelerini de kapsayan küresel bir sorundur

Bu savaş ve vahşi katliam da gösterdi ki ne uluslararası sistem kaldı ne BM örgütü kaldı ne de insanlığın kırmızıçizgileri kaldı ve ne de BM genel sekreteri sayın Gutereş in feryadı karşılık buldu

Ne kadar da haklı imişiz bundan tam atmış yıl önce gençlik yıllarımızda “emyeryalizmin beyni siyonizim dir” diyorduk

Bu gün için İsrail devletçiği ya da diyasforası SİYON buz dağının sadece küçücük bir görüntüsünden ibarettir

Siyoninizm o gün bu gün Roma dan buyana bilgi teknoloji sermaye ve finans kurumlarının tüm alanlarında gıda silah petrol enerji sanayilerinin kurumsal tüm alanlarında en başta üniversiteler ve akademiya olmak üzere iletişim basın yayın medya sanat ve moda dünyası ile enjoy istihbarat ve de tihnk tahenk leriyle batıni ve ezoterik örgütleriyle gizli ve açık hayatın tüm alanlarında dünya siyasetini bürokrasisi ile etki alanında tutan adeta tam bir TEKEL oluşturmuş durumdadır gücü de bu tekelci ve sistematik yapılanmalardan oluşmaktadır

İşte bu nedenledir ki

BATI dünyası tüm siyasi diplomasisi ile özellikle de G7 ler siyon İsrail önünde adeta secde ederken tüm basın yayın ve iletişim organları da böylesi bir vahşi katliamı haklı ve meşru göstermekten asla utanç duymamaktadır

Bir de BİZİM içimizdeki beyinsizlerin akademik diplomatik ve de basın dan sözlerine ve yorumlarına baktığımızda adeta içimizdeki İSRAİL enjiyolarının ve sevicilerinin ne kadar girift ve karanlık ilişkiler içinde olduğunu da bir kez daha gözler önüne sermektedir

Şimdi FİLİSTİN konusunun güncelini biraz daha açmak yerinde olacaktır

Filistin direnişi Esrail in yayılmacılığı karşısında bir duruş ortaya koymaya çalıştı ve ilk olarak da Yaser Arafatın kurduğu FKÖ ile İsrail yayılmacılığa karşı bir direniş ortaya koymuştu  neticesinde de uluslar arası toplumda filistinin temsili konusunda bir hayli de başarılar sağlamış idi

Şöyle ki bu gün itibariyle defakto filistin devleti İsraile bağlı özerk bir yönetim olarak sahada Ramallahtan yönetilen seçilmiş bir temsili kabine ile BM nezdinde de 132 ülke tarafından da kabul gören gözlemci statüsünde özerk bir devlet konumundadır

Mahmut Abbas da Yaser Arafatın devamı olarak defakto filistin hükümetinin seçilmiş cumhurbaşkanı konumundadır ancak İsraile karşı silahlı bir direniş ortaya koymadığı için

Gazze de İHVAN kökenli bir İslami direniş hareketi başlamıştı kısaca Hamas örgütü İsraile karşı silahlı bir direnişini 1986 kuruluşundan itibaren sürdürmeye devam etmektedir

Hamas örgütü filistin in siyasi kolu olarak lojistik desteğini ise Lübnan Hizbullah üzerinden İran aracılığı ile silah araç ve gereçlerini de tedarike devam etmektedir ki Hama sın İsraile yaptığı bu son saldırı yüz yıllık bir birikimin neticesinde yapılan soykırıma ve ablukaya karşı kendini savunma reaksiyonudur

Konun özeti şudur ki

Ortadoğu da SORUN Hamas ya da filistin sorunu değildir sorun İsrail in yayılmacılığı sorunudur ve de İsrail in çocukların dahi katledilmesi sorunudur İsrail yaptığı bu katliamlar ve soykırımlar ile Ortadoğu ya etkileri yarım asır sürecek kin ve nefret tohumlarını da ekmiş oldu

Durum bu iken İsrail devleti filistin in seçilmiş yönetimini ve de BM de 132 ülke tarafından gözlemci üye devlet olarak tanınan bu devlet statüsünü hiçbir zaman kabul etmemiştir ve hali hazırda da kabul etmemekte her geçen zaman diliminde de Filistin topraklarını işgal etmeye ve Filistin halkını da soykırıma tabi tutmaya devam etmektedir

Gerek BM ve ABD ve gerekse batılı devletler ve diğer milletler camiası Filistin devletini söylem ve statü olarak kabul etmiş olmasına rağmen HİÇ bir zaman İsrail devleti böyle bir statüyü fiilen kabul etmemektedir

İşte dünyanın istediği İKİ devletli ÇÖZÜM önerisi İsrail tarafından her defasında reddedilmekte ve sürekli olarak da sınırları belli olmayan Filistin devletini yok hükmünde kabul etmekte ve de topraklarına işgalciler aracılığı ile yerleşimciler diyerek adeta çökmektedir

Buraya kadar olan bölüm de orta ve yakın doğu da ve de FİLİSTİN topraklarında KUDÜS te neler olup bittiğinin arka planını anlatmış olmaktayız

Şimdi de neler yapılmalı neler yapılabilir sorularının cevapları üzerinde yoğunlaşmaya çalışalım

En başta TÜRKİYE olarak

Kendi jeopolitik üstünlüğünü ve de kara hava ve deniz savunma gücünü daha da tahkim ederek bölgenin başta enerji arzı olmak üzere tüm lojistik alt yapısının avantajlarını da dikkate alarak bölgenin olmazsa olmaz barış ve istikrarının yegane kuvvet merkezidir bu merkezin daha da tahkim edilmesi elzemdir zira DEVLET AKLI kuvvetlerin tasarrufu prensibine göre çalıştırılmalıdır

Türkiye aktif diplomasiyi bölgesel ve küresel düzeyde devam ettirmektedir ikinci olarak bölgeye en başta SAHRA hastanelerini kurarak her türlü yardım ve desteklerini de fiilen sürdürmektedir ayrıca fiilen Akdeniz de sondaj faaliyetlerini sürdürürken diğer taraftan KKTC ile ortak tatbikatlarını da devam ettirmektedir

Ayrıca arabuluculuk ötesinde GARANTÖRLÜK önerisi konusunda ISRARCI olmakla bölgede ateş kes sağlanarak ve kalıcı bir BARIŞ tesis edilerek iki devletli çözüm demek olan FİLİSTİN devletinin başkenti doğu KÜDÜS olmak şartı ile 1967 sınırları esas alınarak bağımsız bir devlet olarak İsrail tarafından tanınmasını kesin olarak istemektedir bunun gerçekleşmesi için bölgesel ve küresel düzeyde hem sahada ve hem de masa da var gücü ile çalışmaktadır

Mısırda gerçekleşen liderlerin BARIŞ zirvesinden çıkan sonuçların sonuç bildirgesine yansımasına baktığımızda

Ateş kesin sağlanması insani yardımların yapılması BARIŞ görüşmelerinin başlatılması ve de iki devletli bir çözüm ün gerçekleştirilmesi klasik beyanlar bir TEMENNİDEN öte ye geçememiştir

Ancak TÜRKİYE nin önerdiği GARANTÖRLÜK önerisi sonuç bildirgesine yansıtılmamış ve de İsrail in yaptığı bu vahşeti ve katliamı durdurmak için her hangi bir KINAMA dahi yapılamadan KUVVET kullanımına ise asla yeşil ışık yakılmamıştır

Dün itibariyle MHP genel başkanı sayın Devlet Bahçelinin tiviti ile hem iç ve dış kamuoyuna ve hem de bölgeye ve milletler camiasına yaptığı ültimatom ile süreç bir başka tarafa doğru evrilme temayülü taşımaktadır özetle

“TÜRKİYE harekete geçmeli ve ecdat mirası topraklar için ne gerekiyor ise yapılmalıdır” sözü  yerel ve bölgesel kamu oyunu motive eden ve de uluslararası diplomasinin dikkatlerini de ülkemiz üzerine çekmiş durumdadır

Türkiye ne yapabilir

BM rin okeyi ile bir ATEŞ kes sağlanarak bölgeye ittifak halinde oluşturulan bir BARIŞ gücü konuçlandırabilir sorunun kalıcı çözümü için her iki tarafında ASGARİ müştereklerde buluştuğu bir ÖN BARIŞ protokolünün yapılmasını temin edebilir bittabi insani yardımlarını ilaç gıda örtünme gibi konularda sürdürebilir bir statü sağlayabilir

Dikkat edilmesi gerek asıl konu

ABD ve müttefikleri nin savaş gemileri Akdeniz de konuçlanmış durum da iken ve de Çin in altı adet savaş gemisini UMMAN tatbikatından sonra Kuveyt e demirlemiş iken ve tabi olarak Rusya nın savaş gemileri zaten bölgede halihazırda konuçlanmış ken 

Çok KUTUPLU bir dünyanın yeniden TESİSİ nin kuvvet bileşkeleri söz konusu iken

Türkiye olarak SİYONİZMİN “Şii eksen” tuzağına da asla düşülmemelidir

En başta İsrail olmak üzere batının tüm devletleri “Şii eksen” için jeopolitik gerginlikleri inşa ederek SÜNNÜ dünyaya karşı öncelikle çok köklü bir kırılma zemini oluşturarak sonrasında ise bölgesel eksende bir Şii Sünni ÇATIŞMA planladığını kesin bir kanaatle düşünmekteyim

İran PERS aklı ile bu siyonist politikaya tarihi kökleri olarak da teşne olduğunu hatırımızdan asla çıkartmayalım diyoruz

Bu asıl nedenle dir ki TÜRKİYE bölgeye başlangıçta ittifak halinde dahi olsa fiili müdahalesinde her zaman olduğu gibi yine yalnız bırakılacak ve de SÜRİYE ve IRAK gibi jeopolitik eksende sağladığı ve inşa ettiği BARIŞ mevzilerinden püskürtülerek kendi iç güvenliği dahi tehdit edilir duruma düşürülecektir

Yüz yıl öncesinin birinci cihan harbinin neticeleri ve de ikinci cihan harbinin yıkımlarını devlet aklı ile tazeleyerek kuvvetlerin tasarrufu prensibinin ne kadar hayati önem taşıdığına bir kez daha hatırlatmak istemiş oluyoruz

Bu nedenle dir ki TÜRKİYE böylesine sinsice kurgulanan bu tuzaklara çekilmeden zorlayıcı diplomasiyi etkili biçimlerde sürdürmeye devam etmeli ve de kazanılmış ve inşa edilmiş bu barış ekseni mevzilerini daha da tahkim ederek bir adım dahi geri atmamalıdır

Bölgenin huzur barış ve güvenliği TÜRKİYE nin bölgede dipdiri kalması ile mümkündür

Ayrıca BM rin 15 geçici üyelerinin ve de dünya devletlerinin kamu oylarını da arkasına alarak BM rin beş daimi üyesini zorlayarak bir ATEŞ kes anlaşması ardından da 1967 sınırlarına dönülmesi ile ancak TÜRKİYE nin aracılığı ile Orta doğu ya BARIŞ ve HUZUR getirecektir

Böylesi bir amaca ulaşmak için TÜRKİYE nin garantörlük teklifi ne kadar yerinde ve çözüm getiren kalıcı bir teklif oluşturmaktadır

En başta TÜRKİYE olmak üzere bölgenin diğer ülkelerinin GÜÇLÜ ve KUVVETLİ olmanın yanı sıra ve de sağlam YEREL BÖLGESEL ve KÜRESEL ittifakları sağlamanın en başat bir hazırlık dönemi içerme zorunluluğunun altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekmektedir

Bölgemizin barış huzur ve istikrarı için

Tüm bölgesel ülkelerin REKABETLERİNİ çatışmaya ve kaoslara dönüştürmeden kalıcı ve samimi ittifaklar ile mümkün olabileceğini unutmadan ve TUZAKLARA düşülmeden sabır ve teenni ile aktif caydırıcı ve zorlayıcı diplomasi tezlerinden asla vazgeçilmemelidirler

Çünkü karşımızdaki ittifak sadece yerel ve bölgesel bir ittifak değil aynı zamanda tarihi jeopolitik ve dini temelleri olan çok derin bir küresel bir ittifak sistemi olduğunu unutmayalım

Bir tesbiti daha açık seçik yapmalıyız ki

Birinci cihan harbinden bu yana İSLAM dünyasının KUVVET merkezi dağıtılmış olup yaklaşık aradan YÜZ yıl geçmiş olmasına rağmen henüz ortada yeniden teşkil edilmiş ve de küresel düzeyde meydan okuyabilecek bir KUVVET merkezimiz de bulunmamaktadır

TÜRKİYE olarak

Gerek TÜRK devletleri teşkilatı içinde gerek İİT içinde olarak bu toplulukları güçlendirmenin davasında ve gerekse bölgesel ve küresel düzeylerde ve platformlarda  hem masada ve de sahada hem yumuşak gücü ile ve hem de sert gücü ile kıyasıya bir mücadele vermiş olmasına rağmen her daim REEL POLİTİK zeminlerden de uzaklaşmadan kendi ekseni etrafında kendi kuvvet merkezini oluşturmaya ve ayağını sağlam yere basarak DEĞER politik diplomatik ataklarını da sürdürmeye devam etmektedir

Son çeyrek asrın SAVUNMA sanayi alanında yaptığı atılımları TÜRKİYE nin kendi ekseni etrafında kendi kuvvet merkezini oluşturma çabasının takdire şayan en bariz örneğini teşkil etmektedir

Rutin terör ve meşrulaştırma yöntemi

Dünya kamuoyu feryadı bırak harekete geç demekte iken

İsrail her hafta CUMA namazı münasebeti ile ve de her yıl Müslümanların kutsal ayı olan Ramazan ayında ve özellikle de Kadir gecesinde KUDÜSTE Müslümanları Mescidi Aksaya sokmayarak ve de girmek isteyenleri de katlederek tamı tamına TÜM Müslüman dünyaya yıllardır MEYDAN okumaktadır

İslam dünyasında ise sadece yapılan şey siyasilerin KINAMALARI ve hamasi nutukları ile sivil toplumun gıyabi cenaze namazları ve de İsrail büyük elçilikleri önüne siyah çelenk bırakmakla rutin protestoların ötesine geçememiştir

Bu gün itibariyle  

Her gün filistin halkının cami kilise hastane okul yuva çocuk parkı gözetmeden çoluk çocuk kadın yaşlı ihtiyar demeden üzerlerinde ırkçı İsrail in abluka aldığı bu toprakları binlerce tonluk bombaları kara hava ve denizden masum insanlar üzerine patlatırken

Canı içinde olan İSLAM ülkelerinin keyifleri yerinde olduğu için bana dokunmayan siyon YILANI na bin yıl daha yaşasın deyip seyirci kalarak rahatlarını bozmak istemeyenlere bir gün gelecek ve bu siyon yılanı mutlaka sizleri de sokacaktır

Canı içinde olmayanlar ise sadece tribünlerden seyirci kalarak sadece buuz ve dua ederek günlerini beklemekte iken dünya halkları sokaklara dökülmekte çok etkili ve caydırıcı bir KAMUOYU oluşturmaktadır

Dünya Müslümanları ise sokaklarda NÜMAYİŞ yaparak tepkilerini ortaya koyabilmektedirler bu yeri göğü inleten tepkilerin devam ettirilmesi lazımdır ve de asla küçümsenmemelidir

Netice şu ki

Bu vahşi katliam ve soykırımın sonu nereye varırsa varsın mağdurlar ve mazlumlar mutlaka ZAFER kazanacak ve de İsrail ve müttefikleri olan batı dünyası bu ahlaksız ve hukuksuz savaşı insanlığın VİCDANINDA ebediyyen kaybetmiş olacaktır

İslam ülkeleri arasında 32 ülkenin iştirakı ile geçmişte hicaz ve Kızıldeniz ekseninde yapılan ortak İSLAM ordusu kara hava ve deniz kuvvetlerinin ortak tatbikatleri dahi işlerlik kazanacak ve de meydan okuyacak durumda değildir

Zaman mekan imkan ve insana İHTİYACIMIZ var diyerek bundan böyle neler yapılacağı konusunda yukarıda ifade etmeye çalıştığım paragrafı yeniden yazarak maksadın hasıl olacağı kanaatini taşımaktayım

Maalesef üzülerek belirtmemiz gerekiyor ki

Sadece söylem ile hamaset ile bağırıp çağırmakla öfke ile ya da ağlamakla buuz ve dua etmekle netice elde etmek çözüm getirmek asla mümkün gözükmemektedir ancak insanlığın VİCDANI ayağa kalktığında medeni dünya da mutlaka hizaya gelecek ve de zalimler işledikleri zulmün cezasını mutlaka çekeceklerdir

GÜC dediğimiz şey jeopolitik eksende FİİLİ dua yapmak demektir ki siyasi iktisadi içtimai sınai teknolojik ve askeri alanlarda top yekün bir seferberlik ilan edebilmek ve üstün bir strateji ile yola koyulabilmektir ancak böylelikle İslam ülkelerinin aymazlık ve ataleti de ortadan kalkabilecektir

Başkası saman alevi gibi parlayıp sönen günübirlik ve mevzisel kapışmalar ve kalkışmalardır

Söz buraya gelmişken

Sivil toplumun taleplerini de burada zikretmeden geçmek olmayacaktır

İlk iş olarak bu vahim bölgesel konuyu eğitim müfredatımıza alınarak SİYONİZMİN protokollerinin mahiyeti belgelerle anlatılmalı ve de çocuklarımız siyon yılanına karşı uyanık ve şuurlu hale getirilmeli ve de savunma sanayi akamete uğratılmamalıdır

Saniyen İsrail devleti etrafında komşuluk ilişkileri olan ülkeler ile savunma işbirliği anlaşmaları yeniden gözden geçirilerek ve de eğit donat ortak tatbikatları süratle yapılmalıdır

Salisen ABD nin incirlik –yumurtalık üssü ile kürecikteki istihbarat üssü gözden geçirilmelidir

Ayrıca batı ile yapılan GÖÇ politikası anlaşmaları da yeniden gözden geçirilmelidir

Yapılacak iş yeni bir KUVVET merkezi etrafında yeni bir kuvvet EKSENİ oluşturarak yerel ve bölgesel eksende sağlam ve sağlıklı ENTEGRASYONLAR ile küresel İTTAFAK ları oluşturabilmek ve ŞER güçlerin çanına ot tıkayabilmektir

Unutmayalım ki savaşında bir ahlaki ve hukuku vardır keser döner sap döner bir gün olur hesap döner demiş atalarımız

Onun da zamanı mekanı imkanı ve insanı yakındır İNŞA ALLAH diyoruz

Yeter ki ALLAHIN ipine sımsıkı sarılalım tefrikaya ve tuzaklara düşüp paramparça olmayalım

Vesselam

Şazeli Çügen

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Toplam 1 yorum yapıldı
İNSANLIK ÖLDÜ MÜ?
Emeğinize sağlık abi, bayağı uzun bir yazı olmuş. Faydalandık, kafamızdaki bazı sorular da cevap bulmuş oldu. Selamlar...
Yorum Ekleyen: Kemal ÜNSAL     29.12.2023 15:16:30

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya